25 Mart 2009. Kahramanmaraş’ın Berit dağlarında karın soğuğu içimizi yaktı kavurdu. Hatıralar, anekdotlar, sessizce geçen yılların ağırlığı içimize attığın her şey şiirlere karışarak geliyor.
“Ellerin yurdunda çiçek açarken,
Bizim ele kar geliyor kardaşım.
Kimler çizmiş bu hududu gönlüme.
Dar geliyor, dar geliyor kardaşım.”
Yazıcıoğlu’nun siyaseti, insanlık anlayışı Anadolu’nun hikayesidir. Kuyuda unutulan Yusuf’un hikayesi. Kin, haset, intikam ve menfaatten uzak olanların hikayesi. Onun hayatı; vefa, sadakat mesuliyet ve cesaretin hikayesidir. Hayatıyla güzel eser bırakan bir gönül adamıdır, O. Hey Koca Yunus sanki bu dizeleri Muhsin Başkana söylemiş:
“Şu dünyada bir nesneye yanar özüm,
Yiğit ikin ölenlere, gök ekin biçmiş gibi.”
Abdurrahim Karakoç duygularımızı ilmek ilmek dizmiş:
“Yüreğinde deli taylar eşinen
Gam elinden, dert ilinen taşınan
Atmış yıl yaşayıp bin yıl düşünen
Bir baş görsem sen gelirsin aklıma.”
Muhsin Yazıcıoğlu. Gençlere ve gençliğe çok önem verdi. Onun idealindeki gençlik; Asımın nesli, Büyük Doğu Nesli, Diriliş Neslidir. Gençliğin, kötülüklerden korunarak milli ve manevi değerler yönünden yetiştirilmesi onun en büyük arzusuydu.
“Genç beyinler tertemiz beyaz çarşafa benzer, ona bazı lekelerin bulaşmaması için onları korumalı ve temiz kalmalarını sağlamalıyız. “ diyerek çevresindekileri uyarırdı. Alperen Ocaklarında yetiştirdiği gençleri de aynı inanç ve ruhla yetiştirme gayretindeydi.
Filistin, “Türkistan, Bosna Hersek ve Çeçenistan içimde kanayan yaradır. ”diyordu. Bosna’daki Sırp mezalimini, Doğu Türkistan’daki Çin zulmünü, Filistin’deki insanlık faciasını hep diri tuttu. O Kafkas Kartalı Cevher Dudayev ve Balkanların Fatihi Aliya İzzet Begoviç’e büyük bir hayranlık duyardı. “Onlar asrın kahramanlarıdır. ”derdi.
İlkeli ve dik duruşuyla ahlak ve terbiye abidesiydi. Eleştirilerinde bile ölçü vardı. Güler yüzlü ve onurlu bir lider olarak zor zamanlarda üzerine düşeni yaptı. O, ilkelerinden ödün vermektense başını vermeye hazır bir millet adamıydı.
O, Türkiye’nin açık duran temiz sayfalarından biriydi. O; iyi bir gönül adamı, güzel bir mümindi. O Anadolu’nun duruşu, Anadolu’nun sesiydi. İnsanlar dünya telaşıyla yalpalarken, o cetvelle çizilmiş gibi dümdüz yolunda ilerledi. Muhsin Başkan, eğilmeyen başımız, zedelenmeyen onurumuzdu.
O; “Bir saniyesini bile hakim olamadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için fırıldak olmanın anlamı yoktur.” sözünün banisiydi.
“Altının kıymetinin sarraf bilir. ”der atalarımız. O da gönül adamlarını hiç yalnız bırakmadı. Sükûnetini ve sağduyusunu hiç kaybetmedi. En zor ve dar zamanlarında milletin yanında yer aldı ve tarihe şu cesur ve veciz sözü armağan etti:
“Namlusunu millete çeviren tanka selam duramam.”
Zor şartların ve zor zamanların adamıydı Muhsin Yazıcıoğlu, Kaht-ı ricalde (adam yokluğunda), 28 Şubat muhtırasında biz onun dik duruşu ve adamlığıyla millete oynanan oyunu bozdu. Sayılacak değil, tartılacak adamdır O. Türk siyasetinin beyefendi ve gülen yüzüydü. Üşüyorum şiirinde:
“Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum.”
Muhsin Başkan’ın defnedildiği mekan onun ruh iklimine en uygun ideal mekan olan İstiklal Marşımızın da yazıldığı sıcak mekana komşu oldu. Tacettin Dergahı’nın nazar boncuğu gibi...
“Kekik kokuları değil artık dağlarım
Üstünde ağlamaklı yılkı atları
Biliyorum üşümeyeceksin bir daha
Çünkü üstünde Resul’ün kanatları.”
O; Anadolu’nun, Sivas’ın yiğit ve evliya tabiatlı evladıydı. Biz inanıyoruz ki O, inançları uğruna yaşamış, işkencelere, eziyetlere, yokluklara katlanmış ve o uğurda şehit olmuştur. O, özlediği sonsuzluğun sahibine ulaştı. Artık üşümüyor. Üşünecekse sıra bizde. O şimdi gök kubbenin en tepesinde parlayan çoban yıldızı olarak ebediyettedir.
Mekanın cennet olsun. Aziz ruhu şad olsun...