Kim derdi ki ismi olan cismi gözle görülmeyen bir virüs çıkacak bütün dünyayla beraber ben ağayım ben paşayım diyenleri derdest edip evlerine hapsedecek...Olmaz, olmaz deme oldu. Ölüm korkusu sardı benim kimseye ihtiyacım yok diyenleri, ipek kaftan giyenleri, helal haram demeden hakkı, hukuku ve dahi dünyaları yiyenleri...
Kacacak yerleri kalmadı insanların...Virüs eline aldı baltayı evleri pamuktan kale gibi yere serdi, insanların sinirlerini gerdi, unutturdu cümle derdi...
Şu Korona kimin işine yaramadı ki, tabiat kabuk değiştirdi. Dağlar, tepeler, tarlalar kendine geldi. Çiçeklerin böceklerin yüzü güldü. Hayvanlar rahat bir nefes aldı hatta yetmedi insanlardan boşalan mekanlara daldı. O sahil senin bu çeşme benim gezmenin keyfini çıkarıyorlar.
Yağmur yağınca toprak tüm aleme rayiha salıyor, cihan insan dışı canlılara kalıyor.
Piknik alanları temizlenip kendine geldi, bu yerlerde ne toz duman ne poşet, plastik, naylon ne de yakıp yıkma var tabiatı, fıtratı...Ağaçlarda kuşların şarkısı, tohumda çatlama telaşı, toprakta analık vazifesi, hepsi ibadet edercesine Mevlâ'ya şükür makamına geçmiş. Serçeler, sığırcıklar, güvercinler nezaket dersi veriyor gelip geçenlere, yanık düşüp pınarlardan şu içenlere, cihana nizam verip herkese ömür biçenlere...
Sular berraklaştı, derelerde artık fabrika atıkları yok, suyun rengi masmavi, buralarda kurbağalar ötüyor, kimyasallara, kirlenmeye küskün balıklar geri döndü. Nehirler sevgililer sevgilisini döne döne arıyor...
Şehirlerin, beldelerin havası değişti. Ne kadar sadeleşti eşya, ne kadar güzelleşti hayat... Balkonlardan, pencerelerden kuş seslerini duyar, oksijene doyar, yıldız gibi gökyüzünde kayar olduk. Ne ekzos kokusu, ne gürültü kirliliği...Mis gibi hava, içine çek.
Bir sükûnet çöktü içimize, ellerimiz bize yabancılaşırken kişiliğimizle kimliğimiz arasında sosyal mesafe kısaldıkça kısaldı.
Zengin fakir eşitlendi filizlendi adalet. Yine söylenmeye başlandı, bir nefestir halk içinde en büyük devlet ve saadet. Başımızda taşıdığımız dünyanın en gelişmiş bilgisayarı yapay değil doğal zeka üretiyor. Düşün ey insanoğlu, hani mal mülk, makam mevki, beden can? Nerede kaldı yüzündeki gülümseme, sinendeki heyecan? Sen emanetçisin bunca tasa, keder niye? Mevla vermiş cümlemize koca bir ömür hediye...
Zaman durdu, saatin tiktakları kalp atışımıza nazire yaparcasına...Kargaşa, karmaşa, telaşe, hengame, debdebe kayboldu, hayatımızda bir sadelik bir sadelik sorma gitsin...
İlahî korona iki gözün kör ola...
Güzel bir hat vardır Osmanlıca, iki şekilde okunur:
1. Köre ne?
2. Görene
Köre her yer karanlık, gören için cümle alem aydınlık...
Bir besmele çek içten, bir söz söyle samimi...Bir kez olsun teşekkür et eşe dosta, neşe veren ağaca kuşa...
Tabi teşekkürü olanın şükrü de olmalı. Şükürler olsun Rahman, Rahim, Halik olan Allah'a...
Aziz ERDOĞAN