MEHMET AKİF’İN BALIKESİR KONUŞMASI VE MİLLİ MÜCADELE YOLCULUĞU

Aziz ERDOĞAN

Akif’in kadim dostları vardır, bunlardan biri de Hasan Basri Çantay’dır. Akif’ten yaşça küçük olan Hasan Basri, daha 1908’de yirmi beş yaşındayken Balıkesir’den İstanbul’a Mehmet Akif’i ziyarete gelmiş, Sebilürreşat yazıhanesinde Akif’le görüşmüştür. Zamanla dostlukları katlanarak devam etmiştir.

Balıkesir’de 1909’dan beri gazetecilik yapan Hasan Basri Bey, 17 Ekim 1918’de “Ses” adıyla yirmi iki sayı devam edecek bir dergi çıkarır. Derginin çıktığı gönlerde Mehmet Akif, dergi için bir dörtlük gönderir:

Düşman sesi duymak istemezsen,

Kardeş sesidir, uyan bu sesten!

Kalkınca görür ki akşam olmuş,

Vaktiyle uyanmayan bu Ses’ten…

Hasan Basri Bey de bu dörtlüğü derginin her sayısının başına koyar. Akif, dergide ayrıca “Yeis ve Bedbinlik” adlı yazısıyla görünür.

Yıl 1918, Akif’in Çengelköy’de oturduğu günlerdi.  Bir sabah Akif, damadı Ömer Rıza Doğrul’la yürüyerek Üsküdar’a gidiyordu. İşgal güçlerinin iskele yakınlarına astıkları ilanı görünce Mehmet Akif’in asabı bozuldu. Bu ilanda, şehrin işgal olduğunu ve İzmir’in Yunan ordusu tarafından işgaline lüzum görüldüğünü, işgal kuvvetlerine karşı geleceklerin idam edileceği yazıyordu. Ömer Rıza ile göz göze geld;  Akif yürek yangını iliklerine kadar işliyordu, sükûtu derinleşiyordu.

Ömer Rıza Doğrul: “İkimiz birbirimizin yüzüne baktık ve sustuk. Vapurun içini bir ölüm sessizliği kaplamıştı. Ben o zaman henüz yirmi beş yaşında bir genç idim. Kendimi zapt edemedim. Alt kameraya inerek hislerimin boşanmasına imkân verdim. Çok geçmeden Üstad yanıma geldi, kanepenin yanına ilişerek bacak bacak üstüne attı, dirseğini izine, parmaklarını çenesine dayayarak derin düşüncelere daldı. Arada gözlerinden şimşekler çakıyor, alnı terliyor, içi sızlıyor; fakat bir şey söylemiyordu.” (Fergan,1938, s.446)

İzmir’in işgalinin hemen ardından Milli Mücadele’nin ilk adımları atılmaya başlanır. 29 Haziran’da Ayvalık’ın Yunanlılarca işgali bu yöredeki ilk direnişi ortaya çıkarır.

Mehmet Akif, İzmir’in işgali haberini alınca çok üzülmüş, ardından ilk direniş haberini alınca da ziyadesiyle heyecana kapılıp sevinmiştir. Artık bütün ümidini Anadolu’ya bağlamıştır. O Asım’ın neslinin hür ve müstakil yaşamak için dipdiri ayakta olduğuna yürekten inanır. O tarihten sonra bir karar alır: “Anadolu kıyamını desteklemekten başka çare yoktur.” Bu düşüncesini yakın çevresine beyan eder ve ani bir karar verir.  Sebilürreşad idaresine gider ve gazetenin müdürü Eşref Edip’e: “Haydi hazırlan gidiyoruz.”der.

Mehmet Akif, çok heyecanlıdır, yerinde duramamaktadır. Eşref Edip, onun bu haline bir mana veremez. Şaşkın bir halde sorar:

-  Nereye Üstad?

- Artık burada duramam… Harekât-ı Milliye’nin başladığı yere!

1920’nin Ocak ayı içerisinde gerçekleşen bu konuşmanın hemen ertesi günü Akif, Eşref Edip’le birlikte Milli Mücadele bayrağının açıldığı şehirlerimizden biri olan Balıkesir’e bir seyahat eder. Kendisini büyük bir coşkuyla karşılayan Balıkesirlilerdeki imanı ve her ne pahasına olursa olsun vatanı korumadaki kararlılıklarını görünce Akif’in Asım’ın nesli inancı daha da perçinlendi. Balıkesir’deki gazeteler ve İzmir’e Doğru Gazetesi Akif’in gelişini halka duyurdular:

“ Sebirreşad Ceride-i İslamiyesi muharrir-i fazılı Dar’ül-Hikmeti İslamiye azasından Mehmet Akif Beyefendi Hazretleriyle Sebirreşad müdüri ve sahib-i muhteremi Eşref Edip Bey berâ-yı ziyaret şehrimize teşrif buyurmuşlardır.”

Mehmet Akif ve Eşref Edip, Hasan Basri Bey’in ev sahipliğinde belli bir süre Balıkesir’de kaldı. Balıkesir’deki heyecanı ve halktaki çabaları gören Akif, omuzlarında bir yük hissetti. Gittiği günün ertesi Balıkesir’de çıkarılan Ses Gazetesinde “Yeis- Bedbinlik” başlıklı bir yazı yayınladı.

23 Ocak Cuma günü Akif, Zağnos Paşa Camii’nde namaz sonrası bir hitabede bulunur. Akif’in sohbetini duyan gelmiştir, cemaat camiye sığmaz, dışarlara da hasırlar serilmiştir. Akif, konuşmaya başladığında bütün sesler kesilir ve Eşref Edip konuşmaları yazıya geçirme görevini üzerine alır.

“Ey Müslümanlar! “diye başlayan hitabeye, “Alınlar Terlemeli” şiiriyle başlar:

“Cihan altüst olurken, seyre baktın, öyle durdun da,

Bugün bir serserî, bir derbedersin kendi yurdunda!

Hayat elbette hakkın, lâkin ettir haykırıp ihkâk;

Sağırdır kubbeler, bir ses duyar: Da’vâ-yı istihkâk .”diye başlayan şiirde;

“Bugün ferdî mesâînin nedir mahsûlü? Hep hüsran;

Birer beyhûde yaştır damlayan tek tek alınlardan!

Cihan artık değişmiş, infirâdın var mı imkânı,

Göçüp ma’mûrelerden boylasan hattâ beyâbânı?..

Yaşanmaz böyle tek tek, devr-i hâzır: Devr-i cem’iyyet.” dizeleriyle devam eder.

Tek tek çalışmanın yeterli olmadığı, devrin cemiyet devri olduğu dile getirilir. Beraberce hareket etmenin öneminin altı çizilir. Kur’andan ayetlerle desteklenen konuşma şairin din ve vatan görevine çağıran şu sözleriyle biter:

“Ey cemaat-i Müslimin! Memleketi kurtarmak için devam eden mücâhedâtınızda bir noktaya son derece dikkat etmelisiniz. Bu hareketlerin, bu himmetlerin sırf müdafaa-i din ve vatan gayesine müteveccih olduğu yar ve âğyar nazarında tamamıyla anlaşılmalıdır. Fırkacılık, menfaatçılık, komitacılık gibi hislerin külliyen arınmış olduğuna yakındakilere ve uzaktakilere tamamıyla kanaat gelmelidir. Bu kanaati zerre kadar sarsacak bir harekete, bir söze kimse tarafından meydan verilmemelidir. Çünkü gaye birdir. Efrad tarafından o müşterek gayeye karşı gösterilecek ufacık bir inhiraf son derece muhtaç olduğumuz vahdeti temelinden sarsmaya kâfidir. Onun için bundan son derecede sakınmalıdır.

Cemaat içinde herkesin uhdesine düşen bir vazife-i vataniye, bir farîza-i diniye vardır ki onu ifa hususunda zerre kadar ihmal göstermek caiz değildir. Bu hususta hiçbir fert kenara çekilerek seyirci kalamaz. Çünkü düşman kapılarımıza kadar dayanmış, onu kırıp içeri girmek, harîm-i namus ve şerefimizi çiğnemek istiyor. Bu namerde taarruza karşı koymak kadın, erkek, çoluk, çocuk, genç, ihtiyar… her fert için farz-ı ayn olduğunu, bir lahza hatırdan çıkarılmamalıdır. Bugün herkes varını yoğunu sarf ile mükelleftir. Osmanlı saltanatını yükseltmek ve yüceltmek için Karesi’nin, bu kahraman İslam muhitinin vaktiyle ne büyük fedakârlıklar gösterdiği herkesin malumudur. Rumeli’yi baştanbaşa fetheden hep bu topraktan yetişen babayiğitlerdi. O kahraman ecdadın torunları olduğunuzu ispat etmelisiniz. Anadolu’yu müdafaa hususunda diğer vilayetlere ön ayak olmak şerefini siz ihr â z ettiniz. Gayretiniz övülmeye layıktır. İnşallah bu şan ve şeref kıyamete kadar artar gider. İnşallah vatanınızın haysiyeti, istiklali, saadeti, refahı, ümranı dünyalar durdukça masûn ve mahfûz kalır.”

Akif, konuşmasını tamamladığında camiyi dolduran Balıkesirliler büyük bir heyecan içindeydiler. Eşref Edip diyor ki:  “Akif kürsüden inince herkes eline sarıldı. Kucaklaştı. Bu sözler halk üzerinde, mahzun ve mükedder gönüller üzerinde çok tesirler husule getirdi.”

DEVAM EDECEK..