Birkaç yıl önce oğlum, eşiyle ve henüz bir yaşını doldurmamış oğlu ile teyzenin yanındaki daireye kiracı olarak taşındılar. Hem bize yakın olacaklar hem de daha geniş bir dairede oturacaklardı. Onlar da yan komşuları olan teyzeye hürmette kusur etmiyorlar, onun vakitli vakitsiz isteklerine sabırla yardımcı olmaya çalışıyorlardı.
Kaderin sırrıdır bilinmez. “Her gördüğünü Hızır bil” derler. Sanki bu sözün hakikati gerçekleşti. Günler geçip giderken bir gün öğle vakti, gelinim evde küçük Ömer Macit ile ilgilenirken eline yuvarlak şekerlerden vermiş. Biraz sonra oynarken onun aniden nefes alamadığını yüzünün morardığını görmüş. Telaşla ve büyük bir panikle üst kata bizim daireye getirmek için çırpınırken bir ümit yan komşuları olan teyzenin zilini çalmış. O sırada evde bulunan elli beş yaşlarındaki kızı kapıyı açmış. Durumun ciddiyetini ve acilliğini anlayan güngörmüş, iş bilen hanımefendi hemen Ömer Macit’i kucağına alarak ters çevirip sırtına vurunca nefes borusuna kaçan şeker ağzından düşmüş. Gelinimin o sırada ne kadar sevindiğini ne kadar rahatladığını anlatmaya kelimeler yetmez.
Bizler aile olarak yaşlı teyzeye yardımcı olmaya onun sıkıntılarını gidermeye çalışırken ona destek oluyor iyilik yapıyoruz diye seviniyorduk. Ama asıl teyze ve kızı bize en büyük iyiliği yapmış, bizim ilk göz ağrımız torunumuzun hayatını kurtarmıştı. Bizim için yapılan bu iyiliğin karşılığı ödenmezdi.
İyilik, İyileştirir
Başkasına faydalı olmak, insanların dertleri ile dertlenmek, kırık gönüllere ferahlık vermek insanlara adeta bir terapi gibi iyi geliyor. Rahmetli Ayhan Songar hocamız anlatmıştı. Bakırköy akıl hastanesinde Mazhar Osman Hoca, akıl hastalarına meşguliyet terapileri yaptırırmış. Bazen “Türkiye nasıl kurtulur?” diye proje yaptırır, bazen “Dünya nasıl düzelir?” diye düşündürürmüş. Bu meşguliyet terapilerinin hastalara çok iyi geldiğini söylerdi.
Yaşadığım birçok olayda, tanıdığım birçok insanda iyiliğin iyileştirici etkisini gördüm. Başkalarının dertleri ile ilgilenirken kendi dertlerini unutan, acılarını dindiren, hayata tekrar ümitle bakmaya başlayan, hayırda yarışan insanlarla tanıştım. Kırk yıllık eşinden ayrılıp hayatın yükünü çekerken diğer hanımlarla dernek kurup sosyal faaliyetler yapan, çocuğu engelli olduğu için engelli çocuklarla ilgilenmeye başlayıp kendine ve çocuğuna çok daha mutlu bir hayat kuran, işinde yaşadığı sıkıntıları hayır faaliyetleri ile atlatan çok insan gördüm.
İyiliğin iyileştirici etkisi psikolojik sorunlarda olduğu gibi bazen organik rahatsızlıklarda da görülebiliyor. Benim yaşadığım ilginç olay ise daha önce birkaç defa şiddetli ağrılarla düşürdüğüm böbrek taşının bu defa ağrısız düşürülmesi oldu.
Böbrek taşlarının idrar yollarına düşmesi ve tıkanma oluşturması ile oluşan ağrılara “renal kolik” denir. Tıp Fakültesinde Prof. Sami Zan Hocamız renal kolik ağrısını anlatırken şöyle bir canlandırma yapardı. “Bir kasabada doktorsunuz, daha yeni tayin oldunuz, bir gece telefonunuz çaldı. Acil bir hasta için arandınız, gittiğiniz hasta ağrıdan kıvranıyor, yerdeki canım antika acem halısını tırnakları ile adeta yırtıyor. ‘Doktor beni kurtar!’ diye yalvarıyor. Anladınız ki ‘renal kolik’. Yapacağınız bir iğne ve serumla hasta biraz sonra rahatlayıp uykuya dalıyor, siz de meşhur doktor oluyorsunuz”
Ben de birçok renal kolik ağrısı çeken hastayı tedavi ettiğim gibi kendim de birkaç defa bu şiddetli ağrıyı çektim. Sanki belinize bıçak saplanıyor gibi şiddetli ağrıyla günlerce kıvrandıktan sonra küçücük bir taşı düşürüp rahatlıyorsunuz.
1999 yılındaki Gölcük merkezli Büyük Marmara depreminde, otuz beş kişilik gönüllü sağlık ekibi ile birlikte depremzedelere yardım için birkaç gün Gölcük’te kalmıştık. Deprem yıkıntılarının, enkazların arasından insan cesetleri çıkarılıyor, yaralı insanlar çadırlarda zorluklarla tedavi ediliyordu. Bizler, her şeyini bir anda kaybetmiş insanlara yardımcı olmaya çalışıyorduk. Çok zor ve yorucu günlerin ardından İstanbul’a döndük.
Çalıştığım hastanede göreve başladığım ilk gün hafif bir ağrıyla tuvalete gittim. Bir anda, bu hafif ağrıyla, daha önce günlerce renal kolik ağrılarıyla düşüremediğim bir böbrek taşını çok rahat bir şekilde düşürdüm. Bu yaşadığımı Gölcük’te aldığımız duaların bu dünyadaki bir karşılığı gibi hissettim.
İnanan bir insanın hayatındaki en önemli önceliklerden biri de “kötülüklere mâni olmak ve iyilikleri çoğaltmaktır”. İyilikleri çoğaltmak hem sosyal hem de ferdi olarak fayda sağlar. Toplumun yaralarını sarar, iyileştirici etkisi ile dalga dalga insanları sarar. Psikolojik, sosyal ve fiziksel olarak da iyileştirir. Yaşadığımız günlük hayatta, iyilikleri çoğaltmaya, iyilerle birlikte olmaya ve kötülükleri azaltıp mani olmaya ne kadar çok ihtiyaç var.