“Asra Yemin olsun ki, insanoğlu ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler ve birbirine hayrı ve sabrı tavsiye edenler müstesna (Asr Suresi)

“Başkasına uzattığın el, aslında sana uzanan yardım elidir” sözünü ilk defa Nurullah Genç hocanın hatıralarını anlattığı Omuzlarımda Dünya kitabında okumuştum. Nurullah Genç’in kitabında anlattığına göre dedesi Bekir Ağa, I. Dünya Savaşı günlerinde uzun yıllar Sibirya’da Rus esaretinde kalmış, çileler çekmiş. Esaret yıllarında bile her zaman insanlara yardım eden, onlara iyilikten geri kalmayan irfan ehli bir insan olarak acı esaret yıllarını tamamlamış. Esaretten dönerken daha önce yardım elini uzatarak hayatını kurtardığı bir Rus zengin, trende onu diğer vagonlara bırakmayıp yanında ayırdığı koltuğa oturtmuş. Uzun yolculuk esnasında vuku bulan tren kazasında onların vagonu hariç diğer vagonlardaki tüm yolcular ölmüş. Dedesi bu olayı şöyle anlatırmış: “Ben o Rus’un hayatını kurtardığımı sanıyordum. Sonradan anladım ki meğer kendi hayatımı kurtarmışım. O yardım elini aslında kendime uzatmışım”.

Herkesin hayatında benzer olaylar vardır. Başkasına yardım ettiğinizde bir zaman sonra sizin de bir sıkıntınızın çözüldüğü, dertlerinizin azaldığı, müşküllerinizin hallolduğunu görmüşsünüzdür. Nebevi bir müjdedir: “Kim bir Müslümanın dünyada sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet gününde bir sıkıntısını giderir.” (Ebu Davud)

Mutluluğun formülü de aslında bu nebevi müjde de saklı. Kişisel mutluluklar geçici oluyor. Birlikte mutlu olmak daha anlamlı ve kalıcı. Yine bir atasözünde söylendiği gibi: “Mutluluklar paylaştıkça çoğalır, üzüntüler paylaştıkça azalır.”

Hayatta karşılaştığı problemlerle baş etmekte zorlanan, dertlerini yenmek isteyen, psikolojik sorunları olan, nasıl mutlu olacağını soran birçok tanıdığıma tavsiyem hep şu olur: Başkasının dertleriyle ilgilen! Onların çözümüne yardımcı ol, senin de dertlerin çözülür. İyilik, her iki tarafı da iyileştirir.

Bu konuda bizzat yaşadığım, ilk elden şahidi olduğum, hayatımdaki birkaç ibretli hatırayı paylaşayım. Küçük yaşlarımda ağır bir böbrek hastalığı geçirmiştim. Sivas’ın Gürün ilçesinde, soğuk kış şartlarında yoğun kar yağışının kapattığı yollardan zorluklarla Sivas’a gitmiş, Numune Hastanesi’nde yaklaşık bir ay tedavi görmüştüm. Ben hastanede yatarken annem yanımda refakatçi kalıyor, babam da bir akrabanın otelinde kalıyor, bizi ziyarete geliyordu. Günlerce süren tedaviden sonra, doktorların artık tedavinin fayda vermediği, benim Ankara’da üniversite hastanesine sevk edilmemi düşündükleri günlerde, tekrar yoğun kar yağışı ve tipiden yollar kapanmış biz de sevk edildiğimiz halde Ankara’ya hastaneye gidememiştik. Kar yağışından dolayı birçok araç yollarda kalmıştı. Durumu gören babam, kaldığı otelde tanıştığı birkaç arkadaşıyla beraber yolda kalan araçları kurtarmak için yardıma gitmişler.

Kaderin sırrı bu ya, yolda kalan araçlardan birinde uluslararası çocuk hastalıkları kongresinden dönen İranlı Azeri bir çocuk doktoru da varmış. Aracının kardan kurtarılması vesilesi ile babamla tanışıp, çocuğunun durumunu öğrenince beni muayene etmek istemiş. Yaptığı kontroller sonrası, “bu tedavi ile çocuğu aparırlar, şu tedaviyi uygulamak gerekir” önerisinde bulunmuş.

O doktorun verdiği tedavi sonrası birkaç gün içerisinde iyileşip eve dönerken babam, “Yahu ben adama yardım ettim, kurtardım sanıyordum. Meğer Allah bize Hızır gibi bu doktoru göndermiş, çocuğumu kurtardı” diye söylerdi.

Kim Kime Yardım Etti?

Bir tıp kitabının önsözünde okumuştum. “Acı duyan varlığa canlı denir. Başkasının acısını duyan canlıya insan denir. Başkasının acısını dindirmeye çalışan insana hekim denir”, diye yazıyordu. İnsan olmanın şartı, başkasının acısını hissetmek ve onu dindirmek için çalışmaktır. Bu aynı zamanda mutluluğun, yaşamanın gayesini anlamanın, birlikte var olmanın da bir yoludur.

2010 yılından beri Çamlıca-Kısıklı mahallesinde bir apartman dairesinde oturuyoruz. Bizim apartman komşumuz yaşlı bir teyze var. Eşinin vefatından sonra şizofren oğluyla beraber bir dairede kendi halinde yaşıyor. Oğlu psikolojik hasta olduğu için yaşlı haliyle evin tüm ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. Oğlunun geç saatlere kadar sigara dumanı eşliğinde yüksek sesle hezeyan ve bağırmalarına tek başına evde sabreder. Evin ihtiyaçlarını ve oğlunun sigara paketlerini zar zor yürüyerek marketten kendisi alırdı. Hayattan sıkıldığı, bunaldığı zamanlarda da komşulardan nazını çeken insanların evine ziyarete giderdi.

Yaşlı ve yatalak durumda olan annem, yaşlı teyzenin hem sohbet arkadaşı hem de ziyaret kapısı idi. Bize geldiği zamanlar annemin de ısrarı ile uzun zaman kalır, hayatının hemen her safhasını detayları ile anlatırdı. Rize’de çok çocuklu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, genç yaşta evlendirilmiş, on çocuğu olmuş. Şizofreni olan evladının yanında kalmaya başlayınca diğer evlatları uzakta oldukları için yalnız kalmıştı. Diğer evlatları zaman zaman gelip kendisine yardımcı olsalar da şimdi her işini kendi yapmak ve psikolojik sorunları olan oğluna da bakmak zorundaydı.

Şizofren oğlu, elli yaşında evden dışarı çıkmayan, kimseyle görüşmeyen, bolca içtiği sigara ve çay eşliğinde evde yüksek sesle çeşitli konularda konuşan biriydi. Altı ayda bir kontrol ve tedavisinin düzenlenmesi için hastaneye kaldırılır, bu işlem için cankurtaran ve polisten yardım alınırdı. Tabii bu anlarda dostluğumuz, komşuluğumuz ve tabip olduğum için ilk bize müracaat ederdi. Gerek yaşlı teyzenin gerekse oğlunun hastalıkları ve tedavilerinde gönüllü sağlık danışmanlarıydık.

Yaşlı teyzenin zaman ve saat algısı da bozulduğu için gece saat 01.00-02.00 saatlerinde de zaman zaman tansiyon ölçtürmeye veya ağrı kesici iğne yaptırmaya gelirdi. Genellikle şizofren oğlunun rahatsızlığı ve hezeyanları arttıkça teyzenin de tansiyon ve ağrıları artardı. Defalarca hastaneye yatırılıp kontrol edildiği halde önemli bir şey bulamazdık. Teyze her defasında bizlere dualar eder, evlatlarına bizlerin hakkını hatırlatır ve hatırımızı kırmamalarını tembih ederdi. Beni kendisine kardeş ve evlatlarına da dayıları olarak kabul ettiğini söyler, benim yaşımda veya yaşça benden büyük evlatlarına bana saygıda kusur etmemelerini tembihlerdi.

DEVAM EDECEK