Peygamber Efendimiz bir hadislerinde: “Size iki şey bıraktım ki, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmazsınız: Allah’ın Kitabı ve Peygamberin Sünnetidir.” buyurmaktadır. Müslümanların öncelikli kılavuzu, başucu kitabı Kur’an-ı Kerim’dir. İslam’ın daha iyi anlaşılması ve uygulama noktasında sıkıntıların yaşanmaması adına ikinci ana kaynak ise Sünnet-i Seniyyedir. Günümüzde özellikle Batı menşeli akım ve felsefelerle beslenen kimi kişi ve güruhlarca, İslam’ı anlama ve tatbik etme noktasında “Kur’an’ın yeterli olacağı, dolayısıyla da sünnet ve hadislere gerek duyulmayacağı” düşüncesi ısrarla yaygınlaştırılmak ve kamuoyunda kabul gösterilmek istenmektedir. Tabi ki bu fikirler oryantalist fikirler olup, müşterek düşmanlarca oluşturulan İslam’ı bozma projelerinden herhangi bir tanesidir. Buradan Oryantalizmi biraz açacak olursak bu sözde bilim, Batı’nın Doğu’yu ön yargılar dâhilinde nasıl gördüğü ve bu görüş çerçevesinde durumları tabir etmesidir. Elde ettiği kendince veriler öncülüğünde Doğu üzerinde baskı kurmak istemektedir. Günümüzde Oryantalizm; Doğu medeniyetinin, Doğu kültürünün, İslam’ın ve de Kur’an’ın zayıflığından söz eder. Doğu Medeniyetlerinin gelişmesi için mutlaka Batı’ya muhtaç olduklarını bildirir. Böylece Doğu medeniyetleri üzerinde hâkimiyet sağlamayı ve onları kendi anlayışları çerçevesinde yeniden biçimlendirmeyi arzu eder. Bundan dolayı da bir anlamda misyonerlik faaliyetleriyle uyum içerisindedir.
İslam ve Müslümanlık, Batı dünyası için bir tehdittir. Bu iki unsurun Batı adına bir tehlike olmaktan çıkarılması için müştekiler var güçleriyle uğraşırlar. Bu uğurda insanların özellikle de Müslüman halkın algısı yönetilmeye çalışılır. İlk etapta yeryüzünde müşkül durumda yer alan, aç ve bitap haldeki, savaşların ve ölümlerin kol gezdiği, hakça paylaşımların olmadığı, diktatörce yönetimlerin vuku bulduğu, halkının ezildiği, perişanlığın diz boyu olduğu kısacası Müslümanlık adına ne kadar olumsuz durum içeren tablo ve örnek varsa hepsi insanlığa servis edilir. Akabinde bu durumlara “Mezhepçilik” anlayışlarının sebep olduğu vurgulanır ve bundan dolayı da mezheplerin gereksiz olduğu savunur. Artık bu alanda var olan açıklıktan hareketle bu açıklık daha da büyütülüp derinleştirilerek Müslüman halkların değerlerine saldırılır ve onlar itibarsızlaştırılır. İkinci aşamada sahih olmayan, saçma sapan hadisler öne sürülür, örnekler verilerek bunların insanları uygulamalarda ikileme düşürdüğü ve onları ayrıştırdığı gibi iddialarla hadis ve sünnetlerin gereksizliğinden bahsedilir. İslam’ı anlamak ve O’nun hükümlerini yaşayıp yaşatmak adına Kur’an’ın yeteceği kesin bir dille ifade edilir. Bu aşamadan sonra İslam’ı anlama ve yaşatma noktasında elde kala kala bir Kur’an kalmıştır; ancak yine de durmazlar. Ve derler ki; “Kur’an tarihsel bir kitaptır. Birçok ayet, o dönemin şartlarına ve Arabistan yarımadası olan o bölgede yaşayan insanlara hitap etmek için indirilmiştir. Günümüzde ve şu an ki çağda Kur’an’ın kimi hükümlerini –onların tespit ettiği hükümler tabi ki- toplumda tatbik etmemiz mümkün değildir. Artık bunlar geçerliliklerini yitirmiş olan ayetlerdir.” Derler ve bu alanda meydana gelen açıklığı kapatmak adına alternatif olarak da “Evrensel Değerleri” insanlığa sunarlar. Kısacası bütün bu sergilenen sinsi oyunlardaki genel geçer amaç; İslam’ı Batı için bir tehdit unsuru olmaktan çıkararak özellikle de Kur’an’ın toplum hayatına yön veren, onu biçimlendiren hükümlerini devre dışı bırakabilmektir. Toplumda dinin hâkimiyetini yok ederek, dinden bağımsız yaşamsal faaliyetlerin devam etmesini sağlayabilmektir. Bu uğurda da “Dinde Yozlaşma” çalışmaları son hız devam etmektedir/edecektir de. “Devamı Haftaya”