İnsanlığın faydalanması noktasında yaratılmış sayısız nimetler bulunmaktadır. Bunlar içerisinde en değerli olanı hiç şüphesiz ki Kur’an-ı Kerim’dir. Bu nimetten toplumların istifade edebilmesi de yine ademiyet adına ayrıca büyük bir imtiyazdır. Çünkü insanlığın kurtuluş yollarını, muvaffakiyet usullerini ona gösteren ilahi bir nizamdır da ondan. Tabi ki onunla tanışma lütfuna erişip, ona riayet edebilme sebatına nail olabilene. Beşeriyeti bu nimetten mahrum bırakmaktan, kitlelerin onunla tanışmasını engellemekten daha yıkıcı bir davranış yoktur. Çünkü bu duruma nereden bakılırsa bakılsın ortada büyük bir hak ihlali vardır. Kur’an-ı Kerim’in ihlali; Temel Hak ihlalidir. Din ve Vicdan Özgürlüğü ihlalidir. Eğitim, Hak ve Ödev ihlalidir. Kul Hakkı ihlalidir. Netice itibariyle bir Kültür ihlalidir.

Batı, 1800-1900’lü yıllarda sahip olduğu toprak bütünlüğünü kaybeden ve birçok alanda Avrupa ülkelerini yakalayamayan ve bunun sonucunda da gerileyen Osmanlı’ya her alanda çok rahat eleştiri oklarını yöneltebiliyordu. Özellikle Batının hukuki anlamdaki eleştirileri şu yöndeydi: Osmanlı, hukuk sisteminde Şer’i ve Örfi Hukuk sistemini kullanıyordu. Batıya göre bunların çoğu yazısız kurallardı ve bunların toplum nazarında nasıl bir geçerliliği olabilirdi. Avrupa ülkeleri, hukuki yoksunluğu öne sürerek İslam’a eleştiri ve alternatif ölçüsünde oldukça kapsamlı kanunlar çıkardılar. Öyle ki şu an bu ülkelerin çıkarmış oldukları kanunlar 5 milyon sayfayı bulmuş durumda. Avrupa Birliği ülke yasalarında o kadar çok sayıda kanun var ki vatandaş neyin ne olduğunu bilemediği için kanunlara ulaşmakta sıkıntılar yaşayabilmekte. Bu duruma “Demokrasi Açığı” deniliyor. Bu kavram ülkelerin işleyiş yöntemlerindeki karmaşıklığı ve bu halin doğal sonucu olarak yeterince demokratik olunamama durumlarını ifade etmektedir. Batı’nın bu konudaki bir diğer eleştirisi ise Kur’an’ın toplumlar adına yetersiz kalmasıydı. Yani “Kur’an nasıl olur da her şeye hükmedebilir, her konuya cevap verebilir?” dediler.  Evet, Batı bir noktaya kadar haklıydı. Kur’an’da her alan için gerekli olan yasalar mevcut değil. Çünkü gerek yok. Kur’an-ı Kerim’de birey ve toplum için olmazsa olmaz gerekli olan hükümler yer almaktadır. Gerisi tamamen insanlığın özgürlük alanına tahsis edilmiştir. Kur’an insana çok büyük bir özgürlük alanı sunmaktadır. Geriye kalan alanlar da ise insanlığı, “Kul Hakkı” ölçütü denetim altında tutmaktadır. Yani Cenab-ı Allah, insanlık için gerekli olan olmazsa olmaz konularla ilgili kesin ve değişmez hükümlerini Kur’an’da beyan etmiştir. Geriye kalan konularda ise “Kul Hakkına” riayet etme ve haddi aşmama şartlarına binaen tamamen insanlığın tasarrufuna bırakmıştır. Bu kitabı yetersiz gören ve eleştiren Batı’da ise kanunlar 5 milyon sayfayı geçmiştir. Bu şu demektir; “Benden habersiz adım atamazsın”. Yani her alanda yasa çıkarmak bireyin ve toplumun her alanına karışmak demektir. Burada insanlar kendilerine tanınan haklar ve çerçevesi belirli sınırlar dâhilinde özgürdürler. Bunun dışında her alanda sisteme tabidirler. Bu mevcut durumun baskısını hisseden ve bilfiil yaşayan halk, hayatlarındaki sınırsız özgürlüklerin var olduğu alanlarda zirve yapmaktadırlar. “Devamı Haftaya”