Pozitivist akım; olayların deneysel yollarla gözlemlenerek, mantıksal süzgeçten geçirilip, akla dayandırılmasını savunur. Yani yaşanılanlarla ilgili yapılan değerlendirmelerin ve akabinde ulaşılacak sonuçların bilimsel olması şarttır. Gerçek bilgi, somut veriler ve deneysel gözlemlerdir. Dolayısıyla pozitivizme göre metafiziksel ve dinsel her türlü açıklama gerçeklikle uyuşmamaktadır. Bu veriler ışığında Kur’an-ı Kerim’de yer alan birçok İslami bilginin, Pozitivist felsefe açısından “bilgi” nazarında bir kıymeti olmadığı aşikârdır. Bir diğer kavram olan Sekülerizm ise toplumun dini meselelerden ziyade dünya hayatına tam anlamıyla odaklanmasını hatta toplum yapısından din denilen olgunun tamamen çıkarılmasını savunur. Bu akım dini inkâr etmez, ancak dinin toplumdan da uzak tutulmasını, toplum yapısını biçimlendirmemesini, ona yön vermemesini ister.
Evet, bizim gerek kültürel değerlerimizin gerekse de varoluş ve beka unsurlarımızın her bir tanesiyle taban tabana ve tavan tavana çelişen bu akımlar, günümüzde düzene hâkim güçler tarafından dünya insanlığına dayatılmaktadır. Bizden de bu düzenin bir parçası olmamız istenmektedir. Pozitivist ve seküler bir dünya öncülüğünde insanlık materyalizmin yolunda ilerlerken diğer taraftan yaşanılmakta olan manevi çöküş, tabi ki kimselerin umurunda olmayacaktır. Bu var olan çöküş etkisiyle oluşan manevi açıklığın giderilmesi ya da kitlelerce sorun olarak algılanmaması adına da insanlık bilinçli olarak alkole ve tüketime sevk edilmektedir. Temel ilke “Uyuştur ve Oyala”… Bu yöntemle insanlığın manevi arayışlara girmemesi, dünya düzenini ve devam edegelen yaşamsal döngüyü sorgulayıp irdelememesi adına çeldiriciler sunulmaktadır. Aslında dünyaya yeni bir düzen vermek isteyenler, insanlık adına uyguladıkları bu yöntem sayesinde farkında olamadan; dolaylı yoldan İslam’a hizmet etmekte ve O’na taraftar kazandırmaktadırlar. Yani İslam’ın müşterek düşmanları tarafından O’na karşı sürdürülen husumetler çoğaldıkça; bu durum İslam’a daha fazla katılımcı katmaktadır.
Günümüz dünyasında insanlığın bilinçli olarak manevi çöküşe maruz bırakılması sonucu, insanların giderek inançlarından uzaklaştıkları; özellikle de “Ateizm ve Deizm” gibi akımlarda kısa süreli de olsa çoğalmaların olduğu görülmektedir. Ülkemizde ise bu durum dünyadaki artış oranına kıyasla oldukça düşük seviyede seyretmektedir. Kendisi hakkın rahmetine yürümüş toplumbilimci, eğitimci, yazar S. Ahmet Arvasi Hocamız, yapmış olduğu harika tespitlerle yaşanılan bu hali kısaca şöyle özetlemektedir: “Öncelikle bozuk dinlerden kurtulmak gerekiyor. Şu an insanlık da aynen bunu yapıyor, İslam’a ulaşmanın birinci aşaması olan bozuk dinleri terk ederek onları yavaş yavaş yıkıyor. İkinci aşamada insanlar bir boşlukta kalacaklardır ve kendilerini bir arayışa zorlayacaklardır. Bu arayış da insanı Hak Din’e ulaştıracaktır.”
Sonuçta insanoğlu inanma akidesi üzere yaratılmış bir canlıdır ve kendisini bir hiçlik girdabında asla tanımlayamaz. Bundan dolayı “insanlığın manevi yönden arayışlara girmemesi adına ona sunulmuş olan çeldiriciler” de aslında geçici çözümlerdir. İnsanlar; eninde sonunda ruhlarını hapseden, kendilerini daraltan ve huzursuzlaştıran bu manevi yok oluşa dur demek adına mutlaka bir arayışa gireceklerdir. Bu arayışın finalinde insanlar, İslam’ın insanlığa o hayat veren hükümleriyle karşılaşacaklardır ki nitekim çoğunlukla da öyle olur. Çünkü İslam; akla, mantığa ve insan fıtratına en uygun dindir. İnsanlığın arayışlarında ve araştırmalarında onu tatmin edecek tek gerçeklik Dini İslam’dır ki; aranabilecek her soru ve sorunun mutlak cevabı bu müstesna hazinede yatmaktadır. Kimi insanlar gurur ve kibir gibi şeytana mahsus hasletlerinden ötürü O’na yaklaşmayı kendilerine yedirememektedirler. Bir hiçlik içerisinde kalmakta ısrar eden, İslam’la tanışma şerefine nail olamayanlar ise büyük ihtimalle yok olacaklardır. “Devamı Haftaya”