Son bölümde ifade edilenler göz önüne alınarak aklımızda “Bir milletin geleceği adına farklı dillere ya da yabancı kelimelere kapalı olmaları gerekliliği” algısı kesinlikle oluşmamalıdır. Böyle bir durum da zaten olamaz. Çünkü dilin yaşayan bir varlık olduğunu ve sürekli kültür alış-verinde bulunarak bünyesini zenginleştirdiğini ifade ettik. Ayrıca dilimiz açısından düşündüğümüzde üç kıtaya hükmetmiş bir milletin diğer milletlerle kültür alış-verişinde bulunması ve bunun sonucunda bünyesini yabancı kökenli kelimelerle zenginleştirmiş olması son derece doğaldır. Önemli olan alınan kelimelerin dilimizde hazmedilmeleridir. Ancak günümüzde durum hiç de bu şekilde değildir. Önümüze gelen sözcüğü kabul ediyor ve hiç tereddüt etmeden kullanabiliyoruz. Üstüne üstlük çoğunun da Türkçe karşılığı varken ve ihtiyaçta üretilebileceği halde. Ne yazık ki radyo ve televizyonlarda, günlük hayatta özellikle Batı dillerinden kelimelerin tercih ediliyor olması; gün itibariyle dildeki en önemli meseledir.
Halbuki Türkçe; hasbelkader de olsa kendisiyle haşır neşir olan, okuyan, anlayan ve kurallarına riayet ederek kullanan kişilere bünyesinin ne derece zengin bir söz, ses ve dilbilgisi yapısına sahip olduğunu göstermektedir. Dilimizde herhangi bir sözcüğün iki, üç, dört ve hatta daha fazla anlamdaşı, yakın anlamlısı mevcuttur. Örneğin “banyo” ya da “banyo yapmak” yabancı bir kelime olup günlük hayatımızda aktif kullanılan bir kelimedir. Bu kelimenin anlamdaşları “1. Yıkanmak 2. Yunmak 3. Dökünmek ve 4. Çimmek”tir. Ne yazık ki Anadolu’nun ürünleri olan bu kelimeler kullanım olarak toplum tarafından daha az kabul görmektedir. “Stres” kelimesini, günlük hayatta ve yazı dilinde yerlerine kullandığımız dilimizde en az on beş kelime mevcuttur. Her yaşanılan hali “stres” ile ifade etmek ne derece doğru olabilir. Yine “kuzen” kelimesiyle çok geniş bir akrabalık alanına hitap ederek insanların yanlış bilgi edinmelerini umursamıyoruz. Üstüne üslük amca, hala, teyze, dayı çocuklarını ve bir göbek sonrası akraba çocuklarını sadece bir kelime ile ifade edebiliyor ve bu duruma da “hepsini kapsadığı için” kolaylık ve üstünlük vasıflarını atfedebiliyoruz. Bunlar olsa olsa “İstilacı” kelimelerden başka bir şey olamaz. Son yılların önemli moda akımlarından bir diğeri de özellikle şehir merkezlerindeki iş yerlerine ve turizm alanlarını gösteren levhalara verilen isimlerdeki garipliktir. Bir marka ismi olmamasına karşın yarı Türkçe yarı İngilizce tabelaları, örneğin “Simit Word, Kebap Plaze, Ayakkabı Center, Büyük Lake…” alabildiğine görebilmekteyiz.
Türkçemizi gelecek nesillere öğretmede ve sevdirmede gerekli çalışmaların biran önce yapılması gerekmektedir. Özellikle okul öncesinden başlanıp, öğretim hayatının her kademesinde etkili Türkçe öğretimine önem verilmelidir. Toplum adına örnek model olan şahsiyetlerin, sanatçıların ve öğretmenlerin nitelikli birer insan olarak yetiş(tiril)meleri sağlanmalıdır. İnsan algılarını yönetmede ve toplumları etkilemede kitle iletişim araçlarının işlevsel yönü unutulmamalıdır. Kitle iletişim araçlarında kullanılan kelimeler özenle seçilmelidir. Çünkü buralarda kullanılan dil, günlük hayattaki iletişimi doğrudan etkilemektedir. Toplum özellikle de çocuklar fazlasıyla bu durumdan etkilenmektedirler. Bundan dolayı dil alanında ifade edilen olumsuzlukların azaltılmasında ve bertaraf edilmesinde, ona da büyük sorumluluklar düşmektedir. Türkçenin güzelliklerini yansıtıcı, keyif verici ve gençlerin kullanımı yönünde onları özendirici tarzda izlencelerini sunmalıdır. Sunulan izlencelerde kesinlikle argo ve seviyesiz kelime ve cümlelere yer verilmemelidir. Özellikle iletişim alanında Türkçede var olan farklı farklı sözcükler özenle seçilerek toplumun kelime hazinesinin zenginleştirilmesi amaçlanmalıdır.