Her devrin sosyetesi vardır. Bu devrin sosyetesi, burjuva içinden ince tüketim kalıplarıyla seçkinleşenlerdir. Yaşam tarzlarının en önemli özelliklerinden bir gülücük dağıtmaktır. Bir yandan gülücük dağıtırken, bir yandan da kente çaktırmadan nizam verirler. Aslında nizam vermek değildir yaptıkları, mevcut nizam içinde payını muhafaza ederek ciciş ciciş yaşar giderler. Kapitalizm, ahlakî değerlerden sarf-ı nazar ile kurulan bir işleyişe sahiptir, bu güruh da sosyal seviyesini kapitalizme borçlu olduğu için, eşraftan farklıdır. Eşrafın, halkla göbek bağı vardır; bunların göbek bağı doğrudan servet ve parayladır.
Devrin sosyetesinin en önemli özelliğinden biri, kentin bürokrat kesimiyle poz vermektir. Vali, belediye reisi, garnizon komutanı, emniyet müdürü gibi silahsız ve silahlı üst düzey bürokratlarla kurdukları bağlar, övünç kaynaklarıdır. Bürokrat da insan nihayetinde ve hem kendinin hem de aile efradının sosyal bir çevreye ihtiyacı vardır. Aslında çok gayrete lüzum yok, toplasan elliyi geçmez bu yüksek sosyetenin varlığının, şehre en ufak bir faydası yoktur. Çoğu mukallit olduğundan ve kendisinden önceki eşraf gibi halktan aldığı bir onay da olmadığından külliyen yabancılaşmıştır. Başlangıç itibarıyla aşağı kesimlerden gelmiş olsa bile yabancılaşmadan sosyeteye intisap edemeyeceğini bildiği için, geçmişiyle irtibatını en az düzeyde tutar.
Devrin sosyetesinin yeşile, kırmızıya çalanı da vardır; renksizleşmiş de? Ama aralarında hem birbirine nispet ve çalım satma; hem de iş birliği vardır. İş birliğini de çok kurnazca sürdürürler. Yeşillikten açık yeşilliğe terfi eden muzoşlar meselâ: kırmızıya çalan liboşlara, kendilerinin içinden çıktıkları zümreden farklı olduklarını hissettirmek için yapmadıkları şebeklik kalmaz. Tanıyan çıkar korkusuyla sağa sola bakındıktan sonra aperatif alıp, üstüne yanıklığını gidermek için Kızılay sodayı glup glup yapanları bile bilirim. Kırmızı iken pempeye kaçan liboşlar da onlardan aşağı kalmaz. Mevlitleri teşrif eder meselâ, camide bile arada bir gözüküp, iftar sofrasında hurmaya talim edenleri de bilirim?
Bürokrat ise bir nevi gariptir? Şehri keşfetme imkânından mahrum olduğu için, hemcinsleriyle muaşerete mecburdur. Bir de muaşeret halkasına hafifi tertip burjuva katılır. Müdürüm, amirim yahut sayın valim yılışıklığıyla kareye girer. Sonrası çok enteresandır. Arada bir görüştüğü bencileyin avam insanlara ?Sayın valime dedim ki?? yahut ?Sayın emniyet müdürüyle kayfaltıdayken?? filan gibi lakırdılarla, payesinin yüceliğini izhar eder. Avam elbette bunları yemez, cemziyelevvelini bilir yüksek sosyetenin. Bunlara kendini kaptıran bürokrata da ?cıvık? gözüyle bakar. Kafalarındaki devlet adamı, devletten aldığı güçle caka satan tipler değil, halka tan eylemeyen, vebali kendinde arayan sahih vr fasih kişiliklerdir. Halil Rıfat Paşa gibi adamları gönüllerinden söküp atamamışlardır farz-ı muhal.
Mevzu derin filan değil ama sosyolojik güzafa düşmek gerekir, onu kürsüye bırakalım; burası gazete köşesi. Bazı bürokratın halkla sosyete ile ilişkisinin nasıl cereyan ettiği önemli değildir. Meteoroloji müdürü, madencilik işleri müdürü filan gibi bürokratların yüksek sosyete ile bağları kimseye zarar vermez. Ama vali, kaymakam, emniyet müdürü, garnizon komutanı gibi şahsiyetler, ziyadesiyle devletlû cümlesinden sayıldığı için herkes ile gülüşmeleri, her gülücüğe mukabele-i bi-misil muameleleri hoşca bir manzara çizmez. Meselâ, polisin yeri halkın yanıdır; asayiş de, nizam da halk ile beraber olunduğunda layıkıyla yerine getirir. Bir emniyet amiri halkın nabzının attığı, muhaberatın hakiki kaynağı olan mekânları kör bağırsağına kadar bilmelidir. Hatırlı kahve yerine, çöküp bir çayocağına iki kadeh çay içip, ince sesleri dinlemelidir ve insanların yüzünü okuyabilmelidir. Aksi takdirde bir bakmışsınız adı ?sosyete polisi?ne çıkar. Bu zayıf ve omurgasız burjuva kısmına, yüksek sosyete dediğime bakmayın, zerzevat takımıdır aslında. Geleni merasimle karşılarlar, yüzüne güle güle adamın ayağına da çelme takarlar. Gidenin arkasından ise teneke çalarlar.
Bendeniz biraz eski kafalıyım, böyle terkibi acıyla karmaşık sözler ederim. Bazen ?layiha? bile yazmışımdır en yüksek makamlara. Zülf-i yâre dokunmadan, yâr sevmeyi beceremem.
SOSYETE POLİSİ
Berat Demirci
Yorumlar