"Bulmaz yemezdir ekseri, erbâb-ı iffetin
Gördük zamânenin nice perhizkârını."
Nâbî
 
Hani ?Mutluluğun resmini çizebilir misin?? diye şairane bir sorusu vardır, materyalist bilinen şairin. Şairden materyalist olur mu, materyalist oldu diyelim mutluluk gibi maddi izahı olmayan bir şeyi sual eder mi, sual etti diyelim 1961 Küba cevabı verir mi? Bütün bunlar olmuş zaten, derdimiz olmuşu yorumlamak, sıradan bir şiire yeni açılımlar getirmek değil. Neticede şair sözüdür, varsa manası kendisi bilir. Bana biri kaldırıp da ?Mutluluğun resmini çizebilir misin?? diye sorsa, ?Kâbe, hem de fitarihten beri!? diyebilirim. Çok güncel bir şey olmayabilir, hamdolsun dinci diyenler de çıkabilir? Sana ne, kime ne? Küba 1961 de diyen çıkar, benim gibi Kâbe fitarih de. Çünkü mevzu mutluluğun resmi olursa, herkes kafasından bir resim çizebilir; hatta kendi resmini çıkarıp size gösterir.
?Mutlu musun?? gibi bir soruya cevap vermek, mutluluğun resmini çizmekten de zor; zaten parisien bir sorudur; yüzde yüz naylon. Böyle bir soru sorulsa, Türkçeyi çat pat konuşan bir ecnebinin ?Ne var ne yok?? demek istediğini ama ancak bu kadar tercüme edebildiğini düşünürüm. ?Allah´a şükür!? cevabını versem, ?Mutlu musun??a cevap olmaz, kafa karıştırır. Çünkü soru daha çok dünyevî; cevap hem dinî, hem dünyevîdir. Tek başına dünyevî olan bir şey de yok, dinî olan da? Her türlü hal hatır sualine mukabil verilen ?Çok şükür!? cevabı, iki dünyayı birden kavrama şuurudur ki, kanaat ahlakıdır.
Kanaat ahlakına yapılan taarruzların en azından iki yüz yıllık bir mazisi vardır; ancak seviye iyice düşmüştür... Ortadoğu´da kabaca modernist olarak adlandırılan düşünürlerin, kendilerince Batı´nın yükselişi karşısında bir çıkış, bir cevap aradıklarını ve kökleriyle de sağlam irtibatları olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha önemlisi ve belki en önemlisi pek çoğunun öncüllerin ahlâkî ilkelere sahip ve samimî oluşlarıdır. Bu meyanda bugün boy gösterenler ise, modern hayat tarzıyla bir hesaplaşması, bir derdi olmayan tiplerdir. Sivil kanaat önderleri (SKÖ) ile de temsil edilen neo-modernistler, hiçbir fikri derinliğe sahip değildirler; ahlâkî bir kaygı gözetmeksizin cari ekonominin caiz kıldığı her yolu kendi kâr hanelerini şişirmek için kullanmadan imtina etmezler. Kaba hatlarıyla bunlara, varlığı iyice hissedilen sağa meyilli orta sınıfların sivrilenleri de denilebilir. Sağ ve sol çerçevesinde artık tereddüde mahal bırakmayan iki hat ortaya çıkmıştır; Beyaz Türklerin sol cenahı ve sağ cenahı? Hayat ve tüketim tarzı benzerliği giderek beyazların bu iki yakasını birbirine benzeştirmektedir. Sağ cenahın sol cenahtaki Beyaz Türkleri geçmişte ürküten ahlâkî değerlerden aslında yoksun olduğu, çok partili dönem boyunca görebildikleri en kuvvetli iktidar olan, mevcut iktidar zamanında ortaya çıkmıştır. 28 Şubat süreci, mimarlarının hesap edemediklerinin dışında bir siyasi iktidar doğurmuştur. Türk demokrasi tarihinin en ciddi çatallaşması olan mevcut iktidar; sosyal haritamızı reel biçimde değerlendirme imkânını veren bir turnusol kâğıdıdır. Sözlerim, iktidarın böyle bir misyon taşıdığı iddiası değil, manzaranın bütünü içerisindeki rol ve mevkiini tayin çabasından ibarettir.
Liderlerin, seçkinlerin, SKÖ´nün hayatları, halkın davranış ve inanç halitasını derinden etkiler. Yukarılarda insanları ?fert başına dolar? mihengine vurma ölçüsü; aşağı katmanlarda ?Kaç paralık adam?? amiyaneliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Alın size meydanlarda, mitinglerde, anketlerde asla kendini ele vermeyecek olan bir ?sath-ı mail?, bir kaypak zemin? Artık, Beyaz Türklerin sağ cenahında çok net bir şekilde ?Bir lokma bir hırka felsefesine karşıyım!? diyen yığınlarca zevat var; ama içlerinde ?fakirliğim övüncümdür? sözünün yanından geçen tek bir fert bile yoktur. Kuş tüyü yataklarda semirmiş, sosyolojinin düşük teorilerinden döl kapmış felsefenizi sevsinler sizin? Felsefe tarihinde ?bir lokma bir hırka? diye bir akım yok, ama insanlık tarihinde biricik ve fiilen böyle yaşamış bir topluluk var, onlar da dünyanın görünmez direkleridir; ?güzel ahlak?ın henüz seviyesine ulaşılamamış tek model ve mektebidirler. Bir toplumda onlara benzemeye çalışanların varlığı daima bir umuttur. Hayvan, bir lokma bir hırka yaşayamaz, ancak insan, tabiata ve diğer insanlara karşı sorumluluk bilinciyle ve tam bir şuur haliyle böyle bir yeterlilik sınırını kendisi için çizebilir. Bu sınır, toplum geneli için terbiyevî bir anlam taşır. Birgün mevcudiyetinizi müdafaa mecburiyetinde kalırsanız, bu terbiye; dayanma, direnme ve savaşma gücü sağlar. Savaş, elbette hoşa gitmez, hoş bir kavram değil, ama boş da değil! ?Katliamlar ne kötü be birader!? deyip, çelebiler gibi kışlalarda kışlama hakkınız elbette baki. Ama savaşçı ahlakından yana nasipsiz her güruh, gün olur zillete düşer; en yakın tarihimiz bile bunun örnekleriyle doludur. ?Dik durmayan?ların devrilişini, düşmandan bilmek, komplo teorilerine dayandırmak gaflettir, feraset zafiyetidir.
?Çok şükür?, tek başına yiğit bir terkiptir; içerisinde varlığa ve yokluğa rağmen bir fasih ve sahih duruşu barındırır. Her ağza da yakışmaz, bu yüzden dikkatli kullanılmalıdır. Namus abidesi zengin şükreder çünkü gücüyle köle satın alır ve azad eder; eylediği hakikaten şükürdür. Alışkanlık icabı ?çok şükür? diyen ve dokuz bağırsağını dolduran; bugününü, yarınını, torunlarını, tosunlarını garantiye almış zengin ise hakikatte şükretme liyakatine sahip değildir ve sözü batıldır. Kanaat ahlakı, varlık ve yoklukla alakalı değil, dünya karşısında geliştirilen tavırla alakalıdır.
?Bir lokma bir hırka? ibaresinde altı çizilen ?kanaat ahlakı?nın tembelliği ve aylaklığı tavsiye ettiğini söyleyenler, hâlâ oryantalistlerin taktik icabı zerk ettiği aşağılık kompleksiyle yaşamaktadırlar. Akıllara gelmediyse, gözlerden kaçtıysa söyleyelim: Kapitalizmin büyük teorisyenlerinin gösterdiği en önemli hedeflerden biri Osmanlı coğrafyasının pazaryeri haline getirilmesi idi. Onun ahlakî zemini de ?Kanaat ahlakı?nı yerden yere vurmaktı, vurdular ve başardılar. Türkiye hem makro, hem mikro düzeyde daima ürettiğinden çok tüketmektedir. En zenginlerinin tefeci, ?cep to cep?çi olduğu bir ülke ve bir toplumdan bahsediyoruz. Gerici denilecekse, sanki bu memlekette ?kanaat ahlakı?na sahip büyük bir çoğunluk varmış gibi, ?bir lokma bir hırka? felsefesine(!), yüz elli yıl evvelki iktisatçıların dilekleri doğrultusunda taarruza yeltenenlere denmelidir. Geçti o günler cancağızım; ye, iç, israf da et ama bari sus.
Memleket hepten kanaatsiz mi? Ne münasebet efendim, bazen bir şehirde bir kişi de olsa geminin batmamasını sağlayan abid ve abideler mutlaka vardır. Bir evvelki Ramazan ayıydı? Yardım derneğinin görevlileri, bir inşaatın alt katında geçici olarak barınan, ?bizim oralar?dan kopmuş gelmiş, bir yaşlı kadının kapısını çaldılar. Kadının akşama yiyeceği olmadığını konuşmalardan anladık. Bir oğlu varmış, askerden izinli gelmiş. Delikanlı, eve ekmek getirmek umuduyla dışarı çıkmış. Buna yardım edilmez de kime edilir? Yardım teklif ettiler ve epey de yüklü bir yardım. Aldıkları cevap şu oldu:
-          Oğlum evde değil, bu yardımı alırsam onuru kırılır!
Mutluluğun resmini bilmem ama asaletin resmini çizmek isteyen varsa, boşuna zahmet çekmesin. Göreceli filan değil, mutlak asalet! Sonradan görmelerin asla anlayamayacağı ve erişemeyeceği bir asalet!
Kâbe dersem dinci derler; nadan materyalist demezse, mutluluğun çok dünyevî bir resmini de çizeyim. Dolunay gibi değirmi sıcacık bir ekmek, ortasına yeşil soğan, mevsimi değilse kuru soğan da olabilir. Üzerine bir avuç çökelek yahut varsa peynir? Ekmek tek başına sofradır, diğerleri teferruat. İtirazım yok ama teferruat arttıkça, kanaatin bir bünyede barınmayacağını da bilmek gerekir. Kişi eğer dokuz bağırsağını da doldurmaya alışmışsa yahut dokuz bağırsağını dolduranların ahlakını benimsemişse bir kıtlık anında, öz kardeşlerini tepeler. Fakirlikle övünebilmek erişilmesi mümkün olmayan bir kemâl noktasıdır. Fakirliği övmek ise, cehalettir. Kanaat ahlakından ve elbette bağımsızlığın yegâne temeli olan ?kanaat ekonomisi?nden, ?bir lokma bir hırka?nın ne anlama geldiğinden habersizlere, haber vermekten; unutanlara hatırlatmadan başkaca bir meramım da yoktur.
Kanaat ahlâkı; zamanın sonuna değin üzerine en ufak bir ilaveye ihtiyaç kalmayan ?Güzel Ahlak?ın, iktisadi hayattaki uzantısıdır, başka bir şey değildir. Ey insan! İktisatta kalkınma ve gelişme teorilerinin de sonunun geldiği; artık tıkınma, geğirme, esneme ve gerneşme teorilerine ihtiyaç zuhur ettiği, günlerde yaşıyoruz. Düşünmek yerine tıkınan, konuşmak yerine geğiren, uykusunda esneyen, gerneşerek sokağa yayılan insan sayısında hızlı bir artış var.
Kanaatiniz olsun, öyle bir zaman ve ortamdayız.