Sonradan üzerine düşünmek için, her konuşanı dikkatle dinlerim... Artık bu tecrübelerin bir cümle ile ifadesi gerekiyor ve bir daha dönmemek üzere... Din adına, dinî kisve içinde, dinî terminolojiyle konuşanların "edepli" tavırlarının hükmü nefsini okşadığınız süre kadardır. Nefsine hoş gelmeyen bir söz söylendiğinde; nefsini -kırılan gurur da derler- onarmak için yıkmayacağı hiç bir duvar, kırmayacağı hiç bir gönül yoktur. Nefsin bu çağda, zirvedeki arzusu ise para ve makamdır. İkisi birbirini sever ve tamamlar.
İstisna ararım, bulduğumda hayatım boyunca dost sayar, dua ederim...
Bulamadım diyecek kadar az, azın azı, çok az...
Nefsimi aklamak ise akla aklımdan geçmez; kefil olmak ise kimsenin haddi değildir. Nefsime hoş gelmeyen söz kimsenin hoşuna gitmez; benim de gitmez. Bu durumda anında ve muhatabımla bir daha karşılaşmamak için uzaklaşırım. Ancak sözün içinde en başta kinayeli tehdit bile varsa düşmanım listesine yazar, tehdidine boyun eğmediğim gibi, fiili bir şey gördüğümde tek kişilik seferberlik ilan ederim. Bu benim yaptığım şey, ne kimseye ölçüdür, ne de delil. Üstelik ?cübbeler? ve dinî unvanlar altında neler yapıldığını kamuoyunun da yakından tanıdığı ve anladığı bir vasatta; varsa bile dinî bir ifadeyle kendime destek aramam, nifaka hizmet olur?
Tecrübem, devlet ve iktidar takdiriyle makam sahibi olan dini bütünlerin zahiri fiilleriyle iç dünyalarının farklılığını da net biçimde göstermiştir. Yönetmek sevdası ile insanları ayırt etmeksizin kendi ayarına tanzim etmek için her şeyi denerler. Ellerinden gelse, tornaya sokup yeniden imal etmeyi anında gerçekleştirirler. Çeşitlilikten nefret ederler. Geciken bütün nefsî arzu ve iştahlarını, beytülmal imkânlarıyla tatmin etmek için, kanunların bütün imkânlarını kullanırlar. Fetö başının kurduğu örgüt hâkimiyetinin bir benzerini on kişi üzerinde de olsa kurar, kendi piramitlerini dikerek ?Kutb-ul Aktab? rolünü, dar alanda kısa paslaşmalarla yerine getirirler.
Kendim de böyle bir baş olsaydım, ne yapardım bilemem? Allah´ın kime, neyi ve neden verdiğini anlamak gayr-i kabil; ama ben, bana verilenlerden çok, verilmeyenlere şükrediyorum. Kimsenin kapısına bir hacet için gitmeyi, dilerim Allah bana nasip etmez? Ama gidilmez değil? Halkın sırtında yükseldiği halde, kapısına gelen gariplerin yüzüne bile bakmak bir yana, surat asan; en ufacık bir derdini dinlemek yerine nefsinin doğrularını üzerinde acımasızca deneyen bir bürokratik vasat; aniden ve gürültülü bir şekilde çöker. Yalnızca yıkılan piramidin altında kalan gariplere üzülürüm. Çünkü mevcut dünya düzeni ve onun iktisadî düzeneği olan kapitalizm; herkesin firavun olamayacağını bildiği halde piramit kurabileceğine inandırmak üzerine kurulmuştur. Bu öyle bir dindir ki, dinler üstü firavunluk ittifakı üzerine oturmuştur. Din ve ideoloji farklılıkları, rekabet aracı ve ?katma değer? malzemesidir.
İstisna değilim ama bu dinin mümini olmaktan müstağniyim. İstisna ararım, çünkü istisnalar kaideyi bozar ve dünya belki de kaideyi bozanlar sayesinde hâlâ dönmekte, insanlar onlar hürmetine hâlâ nefes alabilmektedir?
İSTİSNA
Berat Demirci
Yorumlar