Ali Kızıltuğ´a rahmet dilerim.
Anlayan, anlamlandıran bir varlık olan insanın bir türkünün yorumunu çıkartabileceği varlık alanı, kültür ıstılahlarıdır. Kültür ıstılahları: Bir toplumun kendine ?verilmiş olan? zamanı ve mekânı tasarrufundan doğar ve onun nesnelere aktarılış biçimini hem maddi hem manevi zeminde içerisinde taşır. Türküler temelde iki yönüyle sosyolojiyi ilgilendirir: Ses ve anlam.Tanpınar, ?Musıki bir milletin zamanı tasarruf biçimidir!? demiş ve oradan da ?Kaç türlü müziğimiz var?? sorusunu sormuştur. Bu soru önemlidir ve yakıcıdır. Piyasa hâkimiyeti ve istikametinde başına çekincesiz ?Türk? getirilen ve talep gören müzik tür ve icraları ?zamanı tasarruf biçimi?mizde ciddi bulanıklık olduğunu göstermektedir. Zamanı tasarruflu kullanmak için, bu yüzden yaşadığım bir hadiseyi izninizle nakledeyim:  Zorunlu bir davette idim, hüzünlü bir türkü her yanı titreten bir cis-tak müziğe dönüşmüştü, bu müzik eşliğinde son sürat çaça dansı yapılıyordu. Gönlüm ne güzel bir ses duyduğu için şad oldu, ne hüzünlendi, ne de çılgın ritim içimde oynama arzusu uyandırdı. Musiki bir toplumun yürüyüşüne dem tutar ve omurga sahibi olunduğunun göstergesidir.
Zamanın getirdiği ve mümkün olan şeylere anında ve layığınca cevap veremeyerek, konjonktüre göre kendimize ayar verişimiz, usulsüzlüğümüzün hayata aksedişi olabilir. İhtimalli konuşalım zülf-i yâre değmeyelim. Ses önemlidir ve sesin bence bir haritası vardır; sosyolog ile müzikologun kesiştiği bir alanın nasıl zorluklar taşıdığını bilen birisi olarak, bu sözlerimi ihtimalli de değil, çok ihtimalli olarak değerlendirmesini dilerim. Bir darb-ı mesel haline gelmiş ?Anadolu´nun çubuğunu kırsan Hüseynî makamından ses verir!? sözü, hayat ile ses arasındaki bağı vurgular. Yalnız Hüseynîyi değil, bizim topraklarımız makam müziğinin bütün seslerini ve bazen de sanatkârane incelikleriyle taşımaktadır. Bendeniz hançeremizde bir harita taşıdığımızı dile getirmiştim. ?Türküleşmek? diye bir süreç vardır. Bu süreçten sözüyle müziğiyle alnının akıyla geçen demeler türküleşir. Her deyiş kıymetli de olsa türkülüğe terfi etmeyebilir. Ali Kızıltuğ´un ?Asr-ı gurbet harap etmiş köyümü?? şiiri, bence neredeyse söylenişiyle eş-zamanlı olarak türküleşmiştir. Kabul etmeyenler de olabilir ama misalimizi etkilemez. Asr-ı gurbet: Çok önemli bir zaman belirlemesi.
Bülbül ve baykuş: Pek mâruf semboller.
Ağayım paşayım diyenler: Sosyal doku.
Kapıların kitlenmesi: Vah ki vah.
Bizim köyü bulanaca ararım: Bu mısraya benzeyen ve yaşanan hayal kırıklığını yansıtan pek çok ıstılahî dize vardır. Mesela ?Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş...?
Pınar/çeşme: Hayatın özellikle kadınla anılan merkezi... Güzellere sıra vermeyen pınarın düştüğü hâl, taze bir durum ve taze bir söyleyiştir. Tarihi on yüzyılı aşan bütün köy çeşmeleri sırayla yıkılmaktadır.
Kırk senelik ağaç: Sağlam bir ıstılahtır. Hem geçmişe, hem hale işaret eder.
Başka şeyler de vardır. Şairin ?Bizim Ali? tapşırması bile altı çizilecek bir ıstılahtır. Bütün bunların devşirilmesi ile türkünün anlam dünyası, şairinden daha iyi bir şekilde anlaşılır hale gelir. İnsanlar eylemlerini bir anlama süreci ve müzakereyle gerçekleştirmezler; anlamak bizim işimizdir.
Yorumu genişletmek, şerh etmek gerek ama yazı değil; sohbet konusu olabilir. Zamanı tasarruflu kullanmalıyım. Katır yemliklerine orkide taşımanın en anlamsız hale geldiği bir şehir, iş ortamı ve zaman dilimi içerisinde sözü kaydetmek içimden gelmiyor. Bu hale sebep olan zümrenin iki dizi üstünde, koltuklarının dibinde sürünmesini dilerim. Islahlarını dilemenin müddeti geçmiştir.