Ana dilimiz Türkçe! Evlerimizde Türkçe konuşuyoruz. Sonra 8 yıllık bir ilk eğitim devresi başlıyor. Orada da 8 yıl Türkçe okuyoruz. Lise eğitimimiz 3 yıl Türkçe olarak devam ediyor. Yani 7 yaşımızdan sonra 11 yıl Türkçe okuyor, Türkçe dinliyoruz. Ama hayret, bin defa hayret, üniversite sıralarına geldiğimiz zaman meramımızı doğru dürüst bir Türkçe ile ifade edemiyoruz. Üniversitelerimizde Türkçe dersleri koymamız, bir çarpıklığı, bir kısırlığı, bir yanlışlığı ortaya çıkarıyor. Bu nasıl bir eğitim sistemidir ki, ana dili Türkçe olan çocuklarımızı sokak dilinden koparamıyor, onlara zengin ve güzel bir Türkçe öğretemiyor?

Size Selçuk Üniversitesi Tarih Kürsüsü profesörlerinden Nuri Köstüklü beyefendinin “Sosyal Bilimler ve Tarih Öğretimi” isimli kitabından bahsetmek istiyorum. O kitaptan öğreniyoruz ki: bizim ders kitaplarında ortalama 5.000 kelime vardır. Amerikan ilköğretim okullarının ders kitaplarında ise 71.681 kelime bulunuyor. Almanya 70.400, Japonya 44.224, İtalya 30.193 kelime ile çocuklarını okutup, yetiştiriyor. Biz ise 5.000 kelimeye sıkışıp kalıyoruz. Dil fukaralığı beraberinde hem edebiyat fukaralığını getiriyor, hem de ilim cüceliğini. Batı neden ileride, biz neden gerideyiz? Elimizi, dilimizi, gönlümüzü kelepçeleyen biziz.

Şimdi, gülenler de olacaktır, dehşet duyanlar da! Bu dil faciasının, bu eğitim çıkmazının meydana getirdiği korkunç karanlığa dikkatinizi çekmek istiyorum.

Prof. Dr. Nuri Köstüklü beyefendinin “Sosyal Bilimler ve Tarih Öğretimi” isimli çok önemli kitabının 249 ve müteakip sayfalarında yer alan cevaplar dehşet verici. Bunlar bazı ortaokul öğrencilerinin yazılı imtihanlarda verdikleri cevaplardır. Her cevap bir öğrenciye ait. Lütfen dikkat buyurur musunuz?

“Soru: Ermeni sorununu açıklayınız?

Cevap: Osmanlı Devleti altında yaşayıp ekmek yiyen Ermeniler, kendi kendilerini kışkırtmaları sonucu Doğu Anadolu'da huysuzluklara başladılar. Mustafa Atatürk Paşa, düşmanla başedebilmek için Kamil Karabekir'i Ermeni üzerine doğrulttu. Ermeni’yi yenip barış istedi. Böylelikle en iyi sonuç Osmalının oldu.

Soru: Orta Asya Türklerinde din ve inanışı açıklayınız?

Cevap: Orta Asya'da Türklerde pazar günleri mübarek günmüş. Bütün dükkanlar kapatılırmış. Mübarek günlerde toplanıp topuz içerler, kımız ve dümbelek çalarlar. Sonra Allah'ın çocukları olduğuna inanırlarmış.

Soru: Orta Asya’dan göçün sebepleri nelerdir?

Cevap: Elektrik kesintisi.

Soru: Eski Türklerde sosyal hayat nasıldı?

Cevap: Eski Türkler ne ekerse onu biçerdi. Eski Türkler at üzerinde tavla oynardı.

Soru: Kazasker nedir?

Cevap: Yolunmuş kaza Kazasker denir!

Soru: Dört Halife devrinde hakem olayını açıklayınız?

Cevap: Hz. Peygamber Efendimiz zamanında yapılan maçta kavga çıkmış Müşrikler Müslümanlara saldırmış bu olaya hakemde karışmış. En son kararı da hakem vermiş. Onun için bu olaya hakem olayı denilmiştir.

Soru: Kimlere zekat verilmez?

Cevap: Şeytana!

Soru: İzmir’i kim işgal etti?

Cevap: Gazeteci Hasan Tahsin

Soru: Atatürk neler yapmıştır?

Cevap: Atatürk neler yapmadı ki.

Soru: Rönesans nedir?

Cevap: Rönesans dünya illerinde zafer kazanmış kişi.

Soru: Demokrasilerde kuvvetler ayrılığı kaça ayrılır?

Cevap: Üçe: Kara, deniz, hava kuvvetleri.

Soru: Divan üyelerinden Kadı’nın görevleri nelerdir?

Cevap: Yemek yapmak, bulaşık yıkamak, evi süpürmek, çocuk yapmaktır.”

Dehşet verici cehaleti gördünüz mü?

Evlerimizin %95'i kütüphanesiz ve kitapsızdır. Yapılan resmi bir araştırmada gençlerimizin %74'ünün kitap okumadığı anlaşılmıştır. Okumayan, araştırmayan, öğrenmekten hoşlanmayan gençler kendilerine sorulan sorulara başka şekilde cevap veremezler. Böyle bir Milli Eğitim’in, böyle bir tarih, dil ve din anlayışının böyle fideleri olacaktır. Kuru, basit, çirkin, gülünç!

Şimdi ben de size bir soru sorabilir miyim?

Atalarımız acaba neden “Böyle kuşun böyle kuyruğu olur” demişler ve siz de ağlanacak halimize neden gülüyorsunuz?

(Sözün Doğrusu kitabından)