Geçtiğimiz gün üniversitenin göze hitap eden, huzur veren ve adeta bir buluşma noktası haline gelmiş alanlarından birinde yaşanan bir olay, bana toplum olarak kuralları ne denli çarpık ve çifte standartlı uyguladığımızı bir kez daha düşündürdü. 

Has bahçe, öğrencilerin ve akademisyenlerin bir araya geldiği, fotoğraf çektirip keyifle çay içtiği, günlük telaşların unutulduğu bir yer. Ancak bu güzel ortamda, bir “yasak” kelimesi ile karşı karşıya kalınca keyifli anlar nasıl da tatsızlaşabiliyor.

Profesyonel bir fotoğraf makinesi ile göl kenarında birkaç kare çekmek istedim. Doğanın ve mekanın güzelliğini kaydetmek, anılarımı ölümsüzleştirmek niyetindeydim. Ancak bu masum girişim, güvenlik görevlilerinin aniden müdahale etmesiyle kesintiye uğradı. 

“Fotoğraf çekmek yasak,” dediler. Şaşkınlıkla çevreme baktım. Etrafta telefonlarla poz veren öğrenciler, gülüşüp eğlenenler… Kimseye karışılmıyordu. Ama elimde profesyonel bir makine olduğu için bu yasak birdenbire benim için geçerli hale gelmişti.
Güvenlik görevlisine sordum: “Telefonla çekenler için neden bir şey demiyorsunuz?” Cevap basit ama bir o kadar da düşündürücüydü: “O ayrı, bu ayrı.” 

Peki, bu “ayrı” olan şey neydi? 

Şimdi buradan Rektör Prof. Dr. Ahmet ŞENGÖNÜL ve Genel Sekreter Doç. Dr. Yüksel AYDIN’a soruyorum:

Bir yasak, kural koyulduysa, bu herkes için geçerli olmalı değil midir? Teknolojinin gelişmesiyle artık herkesin cebinde kaliteli fotoğraflar çekebilen telefonlar var. Profesyonel makine kullanmak bir ayrıcalık mı, yoksa bu makineyi taşıyan biri bir tehdit mi? 
İşte bu soruların cevabı ne yazık ki yok.

Bir de işin izin kısmı var. “İzin almazsan müdahale ederiz,” dediler. 

Peki, telefonla çekenler de izin alıyor mu? Hayır. 

Bu noktada mesele, yasak koymaktan öte, bu yasağın kime ve ne şekilde uygulandığıdır. 

Eğer yasak gerçekten yasaksa, o alanda hiçbir cihazla fotoğraf çekilmemesi gerekirdi. Ama burada asıl sorun, kuralların keyfi uygulanması. Profesyonel makine taşımak, bir insanın diğerlerinden farklı muamele görmesi için yeterli bir sebep sayılıyor.

Bu olay, toplum olarak bazı kavramları ne kadar yüzeysel ele aldığımızı gösteriyor. Kurallar, belirli kişilere ya da durumlara göre esnetilmemelidir. Adalet, herkese eşit uygulanan kurallarla sağlanır. Aksi takdirde, insanlar kurallara saygı duymaktan ziyade, kuralların keyfi birer araç haline geldiğini düşünmeye başlar.

Sonuç olarak, fotoğraf çekmek bir sanattır, bir anı biriktirme biçimidir. Bütçesini ayırıp profesyonel makine edinen bir birey de, cep telefonuyla anılarını ölümsüzleştiren bir öğrenci de bu hakkı eşit bir şekilde kullanabilmelidir. 

Üniversiteler özgürlüğün, yaratıcılığın ve düşüncenin yuvası olmalı; yasakların değil. Belki de önce bu farkındalığı kazanmamız gerekiyor.

BEN, GAZETECİ KİMLİĞİMİN YANI SIRA CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ’NDE OKUYAN BİR YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİYİM.