Askerliğini bitirmiş olan genç askerliğini yaptığı şehirden ailesini aradı:
-Anne baba, eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.
-Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz, diye cevapladılar. Oğulları,
-Bilmeniz gereken bir şey var diye devam etti.
-Arkadaşım savaşta ağır yaralandı. Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok. Onun gelip bizimle kalmasını istiyorum.
Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz.
-Hayır. Anne, baba, onun bizimle yaşamasını istiyorum.
-Oğlum, dedi babası, bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi hayatımız var, bunun gibi bir şeyin hayatı-mıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır.
Oğlu o anda telefonu kapattı. Ailesi ondan bir süre haber alamadı. Ama bir-kaç gün sonra, polisten bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öl-düğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu.
Üzüntü dolu anne-baba oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler:
Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı.
Birçoğumuz bu hikâyedeki aile gibiyiz;
Güzel olan ya da birlikte olmaktan zevk aldığımız insanları sevmek bizim için çok kolay, ama bize rahatsızlık veren ya da yanlarında kendimizi rahatsız hissettiğimiz insanları sevemiyoruz. Bizim kadar sağlıklı, güzel ya da akıllı olmayan insanların yanından uzak durmayı tercih ediyoruz.
Sevgide sınır olmamalı. Sınır koyduğun zaman, sana sınırlı yansıyacağını bilmelisin. Can Yücel SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN, diyor.
Her şey sende gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakini gördüğüdür rengin
Yaşadıklarını kar sayma
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi;
Sevdiğin kadar sevileceksin
Ay ışındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü his ettiğin kadar güçlü
Kendini güzel hissettiğin kadar güzel
İşte budur hayat, işte budur yaşamak
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün;
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin
Bunu da öğren;
SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN
Edgar Allan Poe’nin mezarına 73 yıldır üç gül ve yarım şişe konyak bırakılmış. Kimliği bilinmeyen gizemli ziyaretçi Poe’nin ölümünden bir asır sonra, 1949 yılından beri bunu tekrarlıyormuş.
Poe’u anımsayınca, bir nostalji rüzgârı estirmemek mümkün mü?
Senelerce senelerce evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz
İsmi Annabel Lee;
Hiç bir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni.
O çocuk, ben çocuk memleketimiz,
O deniz ülkesiydi,
Sevdalı değil, kara sevdalıydık
Ben ve Annabel Lee;
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırlardı bizi.
Bir gün işte bu yüzden göze geldi / O deniz ülkesinde,
Üşüdü rüzgârından bir bulutun
Güzelim Annabel Lee;
Götürdüler el üstünde / Koyup gittiler beni.
Mezarı oradadır şimdi, / O deniz ülkesinde.
Biz dana bahtiyardık meleklerden, / Onlar kıskandı bizi-
Evet! – bu yüzden şahidimdi herkes / ve o deniz ülkesi!
Bir gece bulutun rüzgârından / Üşüdü gitti Annabel Lee.
Sevdadan yana kim olursa olsun,
Yaşça başça ileri, / Geçemezlerdi bizi;
Ne yedi kat göklerdeki melekler,
Ne deniz dibi cinleri,
Hiç biri ayıramaz beni senden / Güzelim Annabel Lee.
Ay gelip ışır, hayalin erişir / Güzelim Annabel Lee.
Bu yıldızlar, gözlerin gibi parlar / Güzelim Annabel Lee;
Orada gecelerim; uzanır beklerim
Sevgilim, sevgilim, hayatım, gelinim
O azgın sahildeki, / Yattığın yerde seni.
İstanbul Gazetesi 13 Şubat 2020 tarihli yazısının iktibasıdır.