Ruşen Eşref "Hanımefendi" diyor: "Bir zamanlar, hani şu ´piyade´ denilen hafif çifte kayığınızla akşamları Göksu´ya çıktığınız vakitler şiirleriniz, bilhassa hanım okuyucularınız tarafından derin bir hayranlıkla okunurmuş ve siz bunların okunuşunu duyarmışsınız. Hanımlarımız, şairlerinin etrafında bir meftunlar, hayranlar halkası meydana getirirlermiş...."
Nigâr Hanım şu karşılığı veriyor: "Bu dediğiniz devir 1313 - 1314 (1998-99) tarihleri olacak. Eğer tabir caizse, Servetifünun edebiyatının en parlak olduğu zamanlar. O zaman beni en çok duygulandıran şair, Cenab Şahabettin´di. ... Göksu´da her akşam ya iki çifte bir sandalla veya ehramlı bir kayıkla dolaşırdım. O dere o zamanlar "Rendez - vous de highlife"idi. (Yüksek tabakadan insanların bulunduğu yer) Bütün kibar kimseler orada buluşurlardı. Gerçekten de, bir baştan bir başa, şiirlerimin okunduğunu işitirdim." Nigâr Hanım´ın yalnız şiirleri değil, güftelerini yazdığı şarkılar da söylenirmiş. Yaşmak ve feracesiyle ünlü olan Nigâr Hanım, Göksu ve mehtap sefaları ile bütünleşirmiş.
Abdülhak Şinasi ´´Nigar Hanım´ın kayığı Rumelihisarı´ndaki yalısından çıkar, geceleri bülbüller içinde çağlayan Baltalimanı´ndan Emirgan´ın büyük bahçeler içindeki yalılarından geçer, Recaizade Ekrem Bey´in yalısını tavaf eder, Kalender´e uğrar, bahçesinde saz varsa bir müddet duraklar sonra karşı sahile varır... Küçüksu Deresi´ne girer, Göksu önünde birkaç defa dolaşır, bazen de Bebek bahçesinin önüne gelir ve sonra akşam sular kararınca görmüş ve geçirmiş bir gönülle yalısına dönerdi´´ diye anlatıyor.
Diğer yandan "Uryan Kalp" takma adıyla Servet-i Fünun dergisinde şiirleri yayınlanan bir Nigâr hanımla karşı karşıyayız. Bu şiirler, umutsuzluk, acı ve keder dolu oluşlarıyla dikkat çekmekteydi.
Nigar Hanım, babası Macar Osman Paşa´nın statüsünden ve küçük oğlu Keramet´in Şehzade Abdülmecit Efendi´nin oğlu Ömer Faruk Efendi´ye hocalık etmesinden dolayı hanedan ailesinin çeşitli üyeleri ile görüşmekteydi. Samimi arkadaşları arasında Sultan Hamid´in oğlu Burhanettin Efendi ile V. Murat´ın kızları Hatice ve Fehime Sultanlar da bulunmaktaydı. Hanımlara Mahsus Gazete´nin başyazarıydı. 2. Abdülhamid tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirilmişti.
Nigâr Hanım, günümüzde de çeşitli yerlerde sürdürülmekte olan edebiyat ve musiki toplantılarının başlatanı olmuştu. Oldukça ünlenen "Salı Toplantıları" düzenlemekte, erkek yanına çıkmayı uygun bulmayan kadınları da mahrum bırakmamak, aynı anda ağırlayabilmek için bu toplantıları iki salonda birden gerçekleştirmekteydi.
Giysilerine, takılarına hayli önem verirdi. Kendisi biçer, kendisi dikerdi. Modası geçmesine rağmen hotoz ve yaşmaktan vazgeçmemişti. Kendisinin yaptığı hotozları birkaç Amerikalı gazeteci kadına armağan etmiş, New York´a götürülen bu hotozlar bir modaya dönüşmüştü.
Musikiyi çok seviyordu. Hayatının en güzel zamanı şiir yazdığı ve musiki dinlediği anlardı. Yalnız alafrangayı değil, alaturkayı da seviyordu. Ama bütün bu artı göstergelere rağmen mutsuzdu.
Nigâr Hanım, dönemin ünlü kadınları Fatma Aliye, Emine Semiye, Abdülhak Mihrünüsa, Fitnat hanımlar gibi o da kocasıyla anlaşamıyordu. Kendi anlatımla hayatı babasının ve annesinin hasta odaları arasında mekik dokumakla, evin idaresini üslenmekle ve hatta kocasının ´´zalimlikleriyle´´ uğraşmakla geçmekteydi.
Nigâr Hanım´ın eşi İhsan Bey kumara düşkündü. Ömrü aktris sevgililerle ve kumar salonlarında geçiyordu. Dönemin en etkileyici kadınlarından biri olan Şair Nigâr Hanım ise günlüğüne neler yazmaktaydı. Onu yarınki yazımda aktaracağım.
Nigar Hanım
Ahmet Özdemir
Yorumlar