Sivasspor, Başakşehir ile kendi sahsında oynadığı son 7. maçta da galibiyet alamadı.
Sivasspor’dan maçın başlamasına saatler kala yapılan açıklamayla Alex ve Emrah’ın kadroda olmadığını öğrendik.
Takım eksikti, şimdi daha da eksildi diye aklımdan geçirdim!
Yine de maça iyi başladık!
Forvetsiz (Koita’dan forvet olmaz!) oynadığımız maçta, Keita Balde ile ilk dakikalarda üst üste net gol pozisyonlarına girdik. Balde birini atsa işin rengi değişecekti ama olmadı!
Bülent Hoca’nın sahaya çıkardığı 11, eksikte olsa böyle maç oynamamalıydık. Maç oynamadık da zaten!
Sivasspor, en azından iyi bir savunma yapar, gol yemez dedim. Atamasak da gol yemediğimiz takdirde Konyaspor maçında ki gibi bir puanı garanti altına alırdık.
Hani derler ya “yenemezsen de yenilme” diye ama yenildik!
Mağlubiyetin en acısını tattık.
Öyle goller yedik ki 90+8 dakika oynanan maçta çıkartmak mümkün olmadı.
Her ne kadar Başakşehir kalecisi Muhammet oyunu soğutsa ve süreyi eritsede yediğimiz golleri çıkaracak zamanımız vardı.
Fakat, ne futbolcuların mecali, ne de “tribünde” destek olacak müthiş taraftarlar vardı.
İşin daha da kötüsü, ne oyunu “iyi” okuyan ne de rakibi “iyi” analiz etmiş hoca vardı.
Öyle goller yedik ki, golü kendi kalemize atsak bu kadar üzülmezdim!
Zaten 90 dakika boyunca “bal yapmayan arı misali” çalıştılar, koştular, pas yaptılar, futbolcular!
Sahayı dar ettiler rakibe diyeceğim, ondanda vaz geçiyorum.
Sivasspor’da futbolcular mental olarak çökmüşlerdi adeta. Çevre kontrolü yapmıyorlardı. İki pas üst üste yapamadıkları için sahada verimsiz oynuyorlardı.
Futbolcular, hedefte birleşmemiş adeta mağlubiyeti istiyorlar gibiydiler!
Takım olarak bu durum ve ahval içinde olmamız haddi zatında bize göre çok da iyi oynamayan rakibimizi iştahlandırdı.
Önce savundular!
Sonra baktılar ki bizde sıkıntı var, saldırdılar ve golleri buldular.
Yıktılar bizi kalkamadık bir türlü yıkıldığımız yerden.
Başakşehir, savurdu bizi. Rüzgârda savrulan kuru yaprak gibiydik.
Mağlup olduk.
Yıkıldık hocam!
Tribüne gelen az sayıda taraftarında sevinmeye, sahada kalmaya, mutluluk yaşamaya hakları vardı.
Yiğidolar üzülmemeliydi.
Ama öyle olmadı, Sivassporlu teknik heyet ve futbolcular, bahar ayında kışı yaşattılar onlara.
Takımları yenilmiş, destek olmuşlar. Bir daha yenilmiş, destek olmuşlar. Bir daha mağlup olmuş takımları onlar yine destek olmuşlar.
Takımlarının ayağa kalkacak inancını hiç kaybetmemişlerdi.
Bu takım yenilecekti, oynanan futboldan ve hakemin Başakşehirli futbolculara gösterdiği toleranstan belliydi.
Öyle ki, “Var” bile lehimize olanları görmüyor, aleyhimize olanları hemen görüyordu. Sözde ‘var’ vardı. ‘Var’ birilerine vardı lakin bize yoktu.
Topyekûn her şey ve herkes üzerimize geldi.
İşte tam da öyleydik Bülent hocam, paramparça şarkısı bile bizi anlatmaya yetmezdi.
Mağlubiyetin rakibimiz Başakşehir’den gelmesinden ziyade oynadığımız “pardon oynamadığımız” futbol üzdü bizi.
Bu mağlubiyetimizi açıklamakta zorlanıyorum hocam.
Biz rakibe yenilmedik.
Kendimize yenildik.
Ama “ne” yenildik!
Kalın sağlıcakla...