Evlat olarak gözlerimizi açtığımız bu dünyaya hayatın belirli bir döneminden sonra hem evlat hem ebeveyn olarak devam ediyoruz. Her anne baba muhakkak evladının mutlu, başarılı bir hayat geçirmesini ister bu anlamda da yol gösterici olur. Nitekim herkesin elindeki pusula farklı, niyet aynı fakat yol gösterme şekli değişik. Yaşam yolculuğu inişli çıkışlı bir yolculuk, bu anlamda yolcuda sabırlı olması lazım, yolu gösterende, iterek kalkarak ''senden bir şey olmaz'' diye etiketlemeden onurunu zedelemeden sakin ve naif bir rehber olması lazım.
Evinize misafir gelecek. Hazırlık telaş koşuşturma derken bir hayli yoruldunuz, biraz da sağlık sorununuz var ve bu telaşın sonunda misafir geldi. Misafire ''off ya öyle yoruldum ki'', diye söylenir mızmızlanır mısınız? Belki çok nazik bir dille rahatsızlığınızı ifade edersiniz, bu kadar.
Şimdi bir soru: çocuklarımız bu kadar nezaketi hak etmiyorlar mı? Misafirin çocuğuna gösterdiğimiz müsamahanın yarısını kendi çocuğumuza göstersek yeter. Yanlış bir davranış sergilediği zaman davranışı konusunda ikazda bulunabiliriz elbette, lakin şahsına yapılan onurunu zedeleyen kelimeler öyle telafisi zor yaralar açar ki, örtmek için kar olup yağsan yine örtülmez bu yaralar. En ufak bir söz tetikler acıtır, hüzünlendirir. Onurunu zedelemeden çocuk yetiştirmek işte en büyük erdem bu olsa gerek.
“Bak! Ne kadar da ''otoriter'' bir ebeveynim” diye çevreye kendini kanıtlamaya çalışan anne babalar sizin çok önemsediğiniz çevre ''nasıl da sözünü dinlettiriyor'' dese, bir kez sizi alkışlasa ne olacak? Evlatların onurunu zedelemeye değer mi? Ve sonra yanlış kodlarla büyütülen evlatlar neden eşiyle anlaşamıyor, hiç düşündük mü? Taşın altına elini koymak zor elbet, sorsan herkes evladının mutlu huzurlu bir evlilik yapmasını ister. İş yaşamaya gelince zorlaşır kolay sanılan her şey.
Doğan Cüceloğluyla yapılan bir röportajdan güzel bir kesit:
''İletişime başladığımız ilk yıllardan itibaren biriktirdiklerimizdir. Gözünüzde canlandırın; annesi beş yaşındaki oğlunu dışarı çıkartmadan önce önünde eğilmiş, ayakkabılarını giydirirken ‘bakarsın, büyütürsün; ilerde elkızını alır anasını unutur’ diyor. Çocuk büyüyüp evleniyor. Kendisini eşine çok yakın hissettiği zaman ‘annemi unutuyor muyum acaba’ diyerek suçluluk duyuyor. Eşine tavır koyup ondan uzaklaştığı zaman annesine karşı sözünü tutacağını düşünüyor. Çok tanıdık bir hikâye değil mi? Bu kültürümüzün bir parçası ve ne yazık ki sonuçlarının farkında bile değiliz. Yoksa hiçbir anne çocuğuna böyle bir zarar vermez.''
Haftaya bu konu üzerinden devam etmek niyeti ile .