Bunun sebebi belki de herkesin çok rahat oynaya bildiği ve herkes tarafından yapılabilen bir spor olması en büyük etken diye düşünüyorum.
Tempo söz konusu ise tempolu, adrenalin dolu pek çok spor dalı da var.
Ama futbol gibi, izlemesi de oynaması kadar zevkli olan başka bir spor dalı var mıdır, bilmiyorum.
Çocukluk yıllarımızdan örnekler vererek anlatalım futbolu.
Hepinizi çocukluğunuza götürecek örneklerle. Ufak tefek kendimizin belirlediği çocukluğumuzun futbol oyun kurallarıyla.
Yer ve zaman fark etmiyordu futbol oynamak için.
Hatta futbol oynayalım mı? değil, hadi bir maç yapalım mı? derdik birbirimize...
İki taşı yan yana koyar kale yapardık.
Yeşil sahalara, deriden yapılmış toplara, çizilmiş sahalara ve hatta kale ağlarına bile ihtiyacımız yoktu. Mahallede boş bulduğumuz her alan bizim için bir futbol sahasıydı.
Kimimiz için Sivas’ta, tekke önüydü saha, kimimiz için YSE’nin oradaki Üçgen tarla.
Hepimizin bir hatırası vardır, bu sahalarda...
Dedim ya 2 taş ve çorapların birbirinin içerisine geçirilerek yapılan bir top yeterliydi.
Hele plastikten de olsa bir top geçtiyse elimize, değmeyin o zaman keyfimize.
Sayımızın da önemi yoktu.
Futbolu çok bilmemizin de.
Ben anlamam futbol oynamaktan diyene “kaleye geç sen kaleci ol” derdik.
Anlamazdı bel ki futboldan “kaleye geçen arkadaşımız” ama gol yemek için bizden daha çok parçalardı kendisini.
Dedim ya çok bilmeye gerek yoktu futbolu, oynamak için.
Bazen birebir tekli maç yapardık. Adını “minyatür kale” koyduğumuz kalelerle.
Bazen de sayımız tekli ise bir kişi kaleye geçer “Tek kale” maç yapardık.
Kaybeden kaleye geçer ve bu döngü sürerdi. Tabii ki biz yorulana kadar.
Dedim ya futbolun bazı oyun kurallarını biz belirlerdik çocuk aklımızla.
Üç korner bir penaltıydı bizim için.
Bizim maçlarımız öyle 90 dakika sürmezdi.
Hele ilk 45 dakika diye bir kuralımızda yoktu.
Bizim maçlarımızın süresini atmayı hedeflediğimiz gol sayıları belirlerdi.
Beşte halftime 10 da biter.
Yerine ve zamanına göre 10’da devre 20’de biter diye...
Baktık hedeflediğimiz gol sayısına ulaşamıyoruz.
Hava kararmış akşam ezanları okunuyor. Hepimizin eve gitme saati gelmiştir artık.
Zamanın farkında bile değiliz, oynadığımız oyunun heyecanından ve zevkinden..
Öyle böyle değil kaptırmışız kendimizi futbol oyununa.
İşte o sesle irkiliriz birden ve döneriz artık “o sesle” gerçek hayata.
Çıkar bağırırdı arkadaşlardan birisi “Atan Kazanır-Atan Kazanır” diye.
Futbol bizim için bir eğlenceydi çocukluğumuzda.
Mahalle kültürü içerisinde yetişmiş çocukların en büyük avantajlarından biri de topa sahip olmaktı.
En şanslı çocuk ise, futbol topu olan çocuktu mahallemizde.
Pek futbol oynamayı bilmese de sırf topunun hatırına oyuna dahil ederdik onu.
Belki hoş değildi yaptığımız ama olsun, çocukluk işte.
Haa unutmadan söyleyeyim, birde takım kurmamız vardı.
Ahmet benden, Hasan senden, Mustafa benden, İsmail senden diye adam paylaşır. Takımımızı oluştururduk.
Çok adil oluyor muydu bilmem “senden-benden” diyerek takım kurmak.
Bazen öyle bir denk olurdu ki kurduğumuz takımlar, “kıran kırana” maçlar oynardık.
Çocukluk işte..
Kupamız’da çoğunlukla “GAZOZ” olurdu.
Kaybeden takımın inadına ve birazda kızdırmak için içimizi çekerek zevkle içerdik kazandığımız gazozları...
Yani “GAZOZ”unaydı bizim maçlarımız.
Ya şimdi?...
DÜNYA KUPASI GİBİYDİ ESKİDEN “GAZOZ”UNA MAÇLAR...
Şeref Kaya
Yorumlar