Dünya da Filistin’den daha özgür bir ülke olduğunu mu sanıyorsunuz? Özgürlük; haksızlık karşısında susmamak, haksızlığa itiraz edebilmektir. Yanlışa yanlış diyebilen Filistinliler, Dünya’nın en özgür insanlarıdır. İşgalci terör devletiyle, ellerindeki taşlarla da olsa, Filistinlilerden başka savaşan yeryüzünde bir devlet daha var mı?  Dünyanın gözünün içine baka baka yalan söylendiği halde;  “sen yalancısın, işgalcisin, soykırımcısın, katilsin, terör devletisin” diyerek gereğini yapabilen bir devlet var mı? Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN'dan başka, ağzını açık iki kelam edebilen var mı? Hadi geçtik devleti, ota çöpe yüzlerce, binlerce satır yazıp paylaşan, duyar kasan sözüm ona sanatçı taifesinden kaçı çıkıp da iki satır karalayabiliyor

 

Ya boykot bile yapamayan ama adı insan olanlara ne demeli. İndirime giren Yahudi mallarını talan eden, insanlığını üç kuruşa satan insanlar, insanlık imtihanından geçebilecekler mi? Bindirimler, nasılda indirime döndü birden. Yüzde elliler oranında indirimler yaparak; kardeşlerimizi vurdukları kurşunların parasını bizden çıkaran “esfele safilin” zümresine payanda olanlar, dar-ı bekadaki vicdan-cüzdan muhasebesini verebilecekler mi? ALLAH’ın salih ve saliha kulları olan Filistinlilerin kâvi imanlarıyla, dua etmekten ve konuşmaktan başka bir eylemi olmayan bizlerin ecri de eczi de bir mi tutulacak?

 

Sahi, emanet neydi, emanete riayet neydi? Münafıklık neydi, alametleri nelerdi… Haksızlık karşısında susan kimdi… Sadece bu ölçüter bile dünyanın kahir ekseriyetinin şeytanlaştığının emaresidir. Dünya Çocuk Hakları Günü olan 20 Kasım da Gazze de kaç çocuk öldürüldü bilen var mı? Öğretmenler Gününde kadar kaç Filistinli öğretmen öldürüldü… Kardeşlik hukukunun hakkını veremesek de Gazzeli kardeşlerimiz sadece Filistin coğrafyasını değil, Dünyayı da değiştireceklerdir. Öldürüle öldürüle dünyanın gözünü açıyorlar, açacaklar. İnsanlık kalmasa da insan evlatları bu alçaklığa mutlaka dur diyecektir. Her zaman HAKK’ın ve mazlumun tarafında olan bu millet daha ne kadar sabredebilir. Birçoğunun başında, Batılıların kuklaları olsa, İslam’ın adı bile kalsa da Müslümanlar daha kadar bekleyebilirler ki… Yetmiş küsur yıldır devam eden zulme ve zalime, yirmi yıldır süren ablukaya alışacak değiliz. Bütün kardeşlerimizi tek tek öldürmelerini bekleyecek değiliz. Sıranın bize geleceğini bile bile oturup beklemek ve “bana ne Gazze’den!” demek bizlerin değil; olsa olsa kimliğinde “Hasan” yazdığı halde özü “Hans” olanın, “Agop” olanın, “Abraham” olanın şiarıdır.   

Dünyanın en büyük ekonomik gücüne sahip devletleri, nasılda utanmadan İsrail’e destek ziyaretleri yaptılar, yapıyorlar. Bir zamanlar, nasıl da kandırmışlardı tüm insanlığı. En büyük bombalarla en büyük katliamı yaptıkları halde nasıl da özgürlük, barış, sevgi, demokrasi masalları anlatmışlardı. Dünya; özgürlüğü, barışı, sevgiyi, insan haklarına saygıyı, demokrasiyi bunlardan mı öğrenecek şimdi. Eyvahlar olsun o Batıcılara! Al sana Batı! Al Sana Demokrasi! Al Sana İnsan Hakları! Aslında; daha çocuk yaşımızda, Batı, Irak’a demokrasi getirdiğinde anlamıştık bunların özgürlüğünü, demokrasisini, insan haklarına saygılarını. “İnsan hakları, demokrasi, özgürlük, eşitlik” bunların hikâye olduğunu, masal olduğunu bilenler biliyordu da bilmeyenlere de İsrail öğretmiş oldu. İnsanlığın katili Batı’dır. Bir kez daha idrak ettim ki; İNSANLIK, İSLÂMLIKLA BAŞLAR. Gecikmiş bir selâ da çoktan ölen insanlık için versin hocalar. Peki ya hâlâ aynı teraneyi tutturan, bir cümle ile “elin kırılsın İsrail, zaten görmeyen gözün kör olsun Batı” diyemeyen içimizdeki “çocuk katili destekçilerine” ne demeli…

Şehadeti, yaşamaktan daha çok isteyen iki milyon abluka insanı, bir milyar nüfusa sahip dünyanın jandarması devletlere meydan okuyor. Mukayese edilemeyecek kadar küçük görülen bir güç, saldırıya geçti, zayiat verdirdi ve esir aldı. Beş yüz binden fazla işgalci göç etmek zorunda kaldı. Müslümanlar yeniden birlik olmayı gündemlerine aldılar. Ümmet olmak şuuru yeniden oluşmaya başladı. İnsanlara “insanlık” öğretenlerin masallarına artık itibar edilmez oldu.

 

Ey cemal ve celâl sahibi olan ALLAH’ım: bizleri, emanete sahip çıkamayarak, mahcup olanlardan, mahzun olanlardan, mağlup olanlardan eyleme. Bizlere yeni Musa’lar, Selahaddinler yetiştirmeyi, yeni Musa’lar, Selahaddinler olmayı nasip eyle.

 

Bir hariciyeci, beynelmilel bir toplantıda yüzlerine tükürürcesine haykırıyordu ya; “ Ya Gateletil Etfal! Evet, O’nun dediği gibi işte… Aksini iddia edenlere, Filistinli küçük kız yıllar önce, aşağıdaki şiiriyle nida eylemiş ve Ârun Aleyküm (Utanın) demişti:

 

“Baba! Diyorlar ki sen suçlusun…

Baba! Sen suçlu değilsin…

Baba! Seni benden neden esirgediler…

Seni tutukladılar beni bir kez öpmeden,

Annemin gözyaşlarını silmeden…

Anne! Her sabah yanaklarında gözyaşları görüyorum,

Filistin her şeye layık değil mi?

Her gün Güneşe sesleniyorum…

Anne! Babamı bir kez daha görebilecek miyim?

Yoksa, yoksa kıyamete kadar bir daha göremeyecek miyim?

Yoksa annemin gözyaşları kıyamete kadar akacak mı?

Baba! Neredesin! Neredesin!

Ey ezilmiş çocukluğum

Ey ezilmiş çocukluğum

Ben Filistin’in çiçeğiyim…

Babamı hiç öpmedim, Güneş doğduğundan beri…

Bayramlar bayramı, şenlikler şenliği kovalıyor.

Şehid üstüne şehid düşüyor.

Babam demir parmaklar arkasında!

Kölelerin tutulduğu duvarların ötesinde…

O gün ne zaman?

Parmaklıkların parçalanacağı gün ne zaman?

Her sabah çocuklarını öpen babalar!

Her sabah çocuklarını öpen babalar!

Çok şey mi istiyorum?

Çok şey mi istiyorum?

UTANIN…

UTANIN

UTANIN

Ve babam demir parmaklıklar arkasında

Babamı işitiyorum…

Babamı istiyorum…

Babamı istiyorum…