Prof.Dr.Metin Toprak’ a ithaf
Dün yakın dostum Prof.Dr.Metin Toprak bey aradı.Dedi ki hocam siz Sivas’lısınız. Yazılarınızda biraz da Sivas’tan bahis etseniz iyi olur. Bende dedim benim hasta çocuğum olan İstanbul’ u yazdım.Bu günde Sivas’ı yazayım dedim ve bakalım ne çıkacak diyerek yazmaya başladım.
Baban her hafta olmasa bile on beş günde bir Zara’dan Sivas’a gider, dükkanımızın ihtiyacını alır dönerdi. İşte bu gidişlerinde benide götürürdü. Bankalar Caddesinde ki toplantıcılardan manifatura alırdık.Bu toptancılardan Özden manifaturacının oğlu yollar sonra üniversitede arkadaşım oldu; Osman Özden.Birde amcamın küçük bir manifatura dükkanı vardı. Orayada giderdik, babamla.
Sivas’a ilk gidişim bu değildi.İlk gidişim elim bir kaza sonucu olmuştu. Altı yaşında kasabamızda iki kan davalı birbirine kurşun atarken bir kurşun gelip benim sol mememin altına isabet etmesi nedeniyle Sivas’a gitmiştim. Ameliyatla kurşun vücudumdan çıkarıldı .İşte o günden itibaren sol mememin altı hep yaralı. İlk aşkımı da hastanede tanıdım; bana bakan hemşire. Ecelim gelmemiş, ölmedim,  şükür.
Bu olaydan sonra Sivas’a her okul tatilinde ya dayıma ya da amcama gider bir iki hafta kalırdım. Amcam karayollarında, işçi, dayım, meyve sebze halinde toptancıydı.
Amcamın evi Taşlı sokaktaydı. Bahçeli bir katlı bir evdi. Dayım evide bahçeli fakat o iki katlıydı. Şimdi ki deyimle dublexti. Amcamın iki oğlu bir kızı vardı. Amcamın evinde gündüz top oynar gece çatıya çıkar yazlık sınamada oynayan filmleri izlerdik.Dayımın evi ise Ece mahallesindeydi.Dayımın ise dört kozı bir oğlu vardı.Dayımın beni dükkana götürmedi günlerde bahçede işim gücüm dayımın kızlarını kovalayıp dövmekti.
Lise döneminde yine tatillerde hep gittim Sivas’a. Akşamları kaleyede çıkardık. Sivas sporun maçlarına Kayseri-Sivas maçındaki kavgadan dolayı dayım oğlu Abdurrahim abimle beni göndermezdi. Pazar günleri alıp dayım beni briket atölyesine götürürdü.Çok güzel günlerdi tabiki.
Sivas meydanındaki havuz, o zaman ki Sivas valiliği binası hem dışı hem içi hep aklımdadır. Bu arada bir Omay sineması vardı. Amcamın oğlu Mehmet ağabeyim ve küçük oğlu Bülent’le giderdik. Her ikiside rahmeti rahmana göçtü. Sinema paramızı valilikte memur olan Turan isminde bir akrabamız vardı, ona gider ondan alırdık.
Üniversite sınavına Sivas’ta girmiştik, Zara’dan arkadaşlarımla. Rahmetli Hami, Sebahattin ben ve Burhan. Sonrada sıcak çermiğe “çimmeye” gitmiştik. 
Artık bende üniversiteli olmuştum. Dedem Sivas’ta apandisit ameliyatı olmuştu. Fakülte tatildi. Ona geçmiş olsuna gitmiştim. Dönüşte tam hükümet meydanın oradan geçiyordum. O bölgede kurtarılmış bölge olarak biliniyordu. Dev-Genç Derneği buraya çok yakındı. Yıl 1977.Ben Sivas’ta yaşamadığım için çok bilmezdim. O nedenle bu bölgeden korkusuzca geçtim. Yıllar sonra amcamın oğlu abim olan anlattı. Dedi ki, Zekai sen oradan geçerken Zara’lı bir devrimci seni görmüş. Koşarak derneğe geldi.Faşist bir köpek geçiyor şunu indirelim dedi. Bizde topluca çıktık. Tam saldıracaktık ki ben durun o amcamın oğlu yapamazsınız dedim ve devrimci arkadaşlarımda beni kırmadılar, sana dokunmadılar. O yıllar için bu olaylar en küçük hadiselerdi.Sivas olaylarının olduğu 1978 yılında da trafik kazası geçiren eniştemin yanındaydım.Hastane yaralı ve ölülerle dolmuştu. Tarihe Alibaba olayları olarak geçti.
Yıllar sonra Sivas’a taşındık.Taşhanın arkasında barakalardan oluşan küçük çarşı diye bir yerde baraka kiraladık. Kardeşim tuhafiye işi orada yapmaya başladı. İşimiz çok güzeldi. Bir gece bütün barakalar yandı. Tabii bizimkide yandı. Tekrar inşa edip, işimize devam ettik.
Üniversite sınavına Sivas’ta girmiştik, Zara’dan arkadaşlarımla. Rahmetli Hami, Sebahattin ben ve Burhan. Sonrada sıcak çermiğe “ çimmeye” gitmiştik. 
Bu yıllarda Selçuklu’dan kalma Paşa Cami yıkılmış yerine modern bir cami yapılmaya başlanmıştı.Bütün vakit namazlarımı burada kılardım.Ramazanda ise teravih namazını Şems Sivas’i hz camine gider, hatimle kılardım.Ramazan akşamları yaz ise caddeler mısır gözlemecilerinden geçilmezdi. Camide ilahiler dışarda mısırcılar ramazanda Sivas’a ayrı bir renk verirdi.
Çocukluk yıllarımda hafızamda kalan iki şey daha vardı. Birincisi faytoncular, ikincisi ayakkabı boyacıları. Sivas’da gel gardaş, ayakkabını boyatayım, hamama götüreyim, etli ekmek döktüreyim diyerek arkadaşını davet etmek önemliydi. 
Mismil ırmağı mis mis pislik koktuğu için hiç anlatmayayım. Etem beyin parkı, cıbıllar parkı ki, boyacılar burada dururdu, pazar günü Sivas’lıların vakit geçirdiği yerlerdi.
Cuma sabahı, saat, 11.23. İstanbul’da hava muhteşem. Fonda yine enstrümantal olarak, “nasıl geçti habersiz, o güzelim yıllarım” şarkısı var. Tevafuk işte. Yeminle söylüyorum ayarlanmış değil.İzniniz olursa biraz dinleneyim. Yatağımı düzeltip, sallanan dede koltuğuna oturayım. Haydi bismillah.
 Yıllar sonra amcam İhramcizade İsmail Efendinin evinin bulunduğu caddeye taşındı. Biz çocukken İsmail hz evinin bahçesine çok giderdik. Hatta o mübarek camiye müritleriyle giderken biz kenara çekilirdik. Yüzü özellikle gözleri şu an bile gözümün önünde. Allah mekanını cennet etsin. Sivas’a yerleştiğimizde, her Cuma namazını onun türbesinin bulunduğu Selçukludan miras kalan Ulu Camide kılardık; babam, ben, kardeşim ve dükkan komşularımız. Namaz çıkışı türbesinide ziyaret eder, fatiha okurduk. Halen Sivas’tan biri telefonla beni arasa İsmail efendiye git selamımı söyle derim. Anlayacağınız, Sivas halen avuçlarımda titriyor, bir serçe misali. Ne yapayım, geri gidip, Cumhuriyet üniversitesine rektör mü olayım. Hayda. Buda nereden çıktı, şimdi. Güldüm ve geçtim.
İstanbul’un yorgun Sivas’lıları haydi hep beraber Sivas’a gidelim. Sivas’ın küllüğü olan “Çerkez’in Kahvesine” oturalım. Birer kahve içelim ve Yavuz Bülent Bakiler’lerden değilde bu kez Cahit Külebi’nın  “Sivas yollarında geceleri /Katar katar kağnılar gider” şiirini dinleyip milli mücadeleyi hatırlayalım.Virüs günleri olmasa hamamada gider göbek taşına uzanırdık. Üzülme “gardaş” bu da geçer. “Aha”, radyoda Muzaffer Sarısözen’in derlediği “Ağgül Seni Camekanda” görmüşler türküsü çalmaya başlasın. Biz de kahveyi unutup, türküye dalalım, gözlerimiz yaşlarla dolsun, haydi. Sonra inelim Çavuşbaşına, gardaş.Şu an titreyen bir mum alevi gibi kalbim hüzünle özlemle titredi.Yazmayı bıraktım. Yoksa dayanacak halim kalmadı. Evimin koridorunda voltaya başladım. 
Bu kadar Sivas’a yetmez ama kalemimin çeşmesinden bu kadar damladı; kepenek suyu tadında olmuştur, inşallah.
Saat;16.46. İlkindeye az kaldı. Moğol  İmparatoru Timuçin anlatan Mongol isminde bir film izledim. Israrla izleyiniz derim.
Ve sonra İsmet Özel’den bir şiir dinledim;Mataramda Tuzlu Su. En güzel mısra;
Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için
gidecek yer ne kadar uzak olabilir?
Zara’lı hemşerim ve dostum Adnan benim madımak, pestügan çorbası ve hurma sevdiğimi bildiği için iftarlık süprizi yaptı ve kardeşimle bana ulaştırdı. Çok çok teşekkür ederim; Adnan Taşkın.