GİRİŞ

Huzur romanı huzuru bulan ve arayanların değil “mekân-zaman” ayarını, dengesini, muvazenesini arayanların romanıdır. Roman “denge-ayar” romanıdır. Neyin ve kimin ayar edileceği sorusunun cevabı ise birey-toplum-tarih-devlet ayarıdır denilebilir. Kim ayar edecek: İnsan. Dolayısıyla roman bir insan romanıdır.

Roman bir aşk romanı gibi görünse dahi aslında eski-yeni kültür zenginleşmesinin romanıdır. Roman diriliş sürecinde patinaj yapan insan ve toplumun romanıdır. Roman İstanbul’da “mekân”, “Bursa’da Zaman” şiirinin romanıdır. Roman, roman değil, kimi zaman şiir, kimi zaman nevakar, kimi zaman mahur bir musikidir.

Kültür ve insan temelli olan romanda, iktisadi ve sosyolojik kavramları ağırlıktadır. Bu bağlamda roman ferdî (birey) temel ile toplumsal temeli olması dolayısıyla (cemiyet-cemaat) bir kurum sosyolojisi romanıdır. Roman, tarih, antropoloji sanat tarihi romanıdır.

Roman, Ferahfeza ayinin gibi dört bölümünden oluşuyor. Selamla ve iç dünya yürüyüşünün, ağılıkta olmasıyla başlayan bu ayin, hasret çekilen “mazi” ile ümit edilen “geleceğin” veya “bizim olmamış olan zamanla bizim olmayacak olan zamanların”, “zamansız zamanda birleştirerek” kader çizgisini çizerek son buluyor.

İHSAN

Şark oturup beklemenin yeridir (s.12) cümlesi ilk anda oturup bekleyen dinamik olmayan girişimci tipini hatırlatır. Hal’e razı olan ve hal’i kayıp etmekten korkan bu tip girişimcilere iktisat terminolojisinde ilk bahis eden Shumpeter’dir. Schumpeter’in statik girişimci diye tanımladığı  oturan, hal’i koruyan girişimci, şark toplumunun en bariz özlliğidir.Bu nedenle Tanpınar kendine ulaşılmaz üslubuyla doğu toplumu ve statik girişimciliğe bir nazar (bir özge temaşa), bakış yapmıştır demek mümküdür.

Yine Tanpınar’ın, din ve ticareti sırf peygamber emri diye ticaret yaptığını söyleyen kiracı kahramanı, kirayı artırmamak için kendine has bir yol bulmuş fakat buna rağmen yine de dükkan sahibini bir velinimet olarak görmüştür.Buna ilaveten aynı kiracı devlet memurlarının daha mutlu olduğunu söyleyerek bir anlamda ticaretten de uzak olmayı düşünmektedir.Bu ise garanti gelir elde etmek anlamında olup, doğu toplumlarına has bir özelliktir.

 Yazar, Kapalı Çarşı’yı gezerken, “gerçek fukaralık, gerçek debdebe veya artığı... Adım başında modası geçmiş zevk kırıntılarına, nerede ve nasıl devam ettiği bilinmeyen ve eski ananelerin son parçalarına rast gelmesi” (s.46) romancının “antika-haz” arasında sıkışan gösteriş-tüketim arasındaki kimliğini bulmaya çalışması anlamında önemlidir. Daha açık bir ifadeyle her ne kadar yazar bu arayışını, iklimini değiştirmiş zamansız hayata benzetse dahi, eski İstanbul ve gizli Anadolu’da (s.46) sıkışan ve boğulan kendini bulamamanın azaba sarılı hazzını (s.45) yaşamıştır denebilir.

Romanın önemli kahramanlarından biri olan Mümtaz’ı, Tanpınar güvercinlere yem verirken garip garip konuşturmaktadır. Tanpınar romanda, önce gündelik hayat ve içindeki Tanrı düşüncesini (s.47) birbirinden ayırır. Bu cümle once bir anlamda, kendi (birey) olmaya çalışan bireyin isyanı (tam bir isyan içinde) (s.47)  olarak, sonra yine aynı manada var olma hükmünde bir arayış olarak değerlendirilmelidir. Ayrıca, işlerimiz iyi gitmiyor diye tanrılara kızmamalıyız (s.47) cümlesi ilk anda Nurettin Topçu’nun isyan ahlakı ve iradenin davasının Tanpınar’da tezahürü olarak okuyucunun gözlerinin önüne gelmektedir. Hatta sonra ki cümlede “ikisi karıştırılırsa çıplak kalınacağını” söyleyen Mümtaz, Topçu’yu da aşarak rasyonalizm okuluna doğru yürümeye başlamış ve ihtimallerin cetvelinde mağlubiyet vardır diyerek ayrımı netleştirmiştir. İmparator artığı olmaktan (s.47) kendini kurtarmaya çalışan topluma verdiği bu mesajı son derece hassas ve dikkatlice seçilmiş bir mesajdır.