Gençlik çağı, bireyin fiziksel ve ruhsal özelliklerinin olgunlaşmaya başladığı dinamik bir dönemdir. Bu dönemde genç yeni arayışlar içerisine girmektedir. Bu arayışların ilki ve en önemlisi kimlik arayışıdır. Üniversite gençliği, bilinçlenme ve topluma açılmanın hızlandığının yapıldığı, bir amaca yönelmenin ve yeni değerlere bağlanmanın gerçekleştiği bir süreci yaşamaktadır. Kendi kimliğini ve kişiliğini kanıtlayarak bağımsızlığını kazanma çabasına koyulan genç, öğrendiği yeni bilgilerle büyüklerini eleştirmeye ve bazı yeni düşünceleri savunmaya başlar. Özetle gençlik çağı bir yandan öğrenme, beğenme, özenti ve hayranlık, diğer yandan da şüphe, eleştiri, bocalama, kaygı ve endişe gibi hallerin yoğun olarak yaşandığı bir dönem olarak değerlendirilebilir.
Üniversite gençlerinde görülen en önemli eksiklik, nitelikli eğitim ve gelecekle ilgili hedef belirleme sorunudur. Gençlerin pek çoğu, hayatta ne yapacağı konusunda plan ve program yapmaktan uzak görünmektedir. Bu durum, eğitim sisteminden kaynaklanıyor olabilir. Üniversite gençlerin pek çoğu “hele okul bitsin, ne denk gelirse yaparım” düşüncesindedir. Maalesef geleceğe güvenle bakan gençlerin oranı çok düşüktür. Öyleyse üniversite kontenjanlarını, mezunların istihdam edilme oranına göre belirlemek gerekir. Böylece hem gençler ümit ve ideallerini kaybetmeyecek, hem de eğitimli işsizler sorunu önemli ölçüde çözüme kavuşmuş olacaktır.
Gençleri kendimize benzetmeye çalışmak yerine, onları tanımaya ve anlamaya çalışmalıyız. O zaman gençlerle sağlam bir iletişim köprüsü kurmayı başarabiliriz. Sürekli nasihat eden, buyurgan davranarak onları bıktıran değil; daha çok onları dinleyen, anlayan ve tecrübeyle onlara örnek olan bir yaklaşım sergilemek daha faydalıdır. Sadece söyleyerek değil, birlikte yaparak onları cesaretlendirmek gerekir. Sürekli hayatın tehlikelerine karşı genci uyarmak yerine makul bir ölçüde onu cesaretlendirmek, teşvik etmek ve desteklemek gerekir. Gençlerimize girişimcilik ruhunu ancak bu şekilde aşılayabiliriz. Onları zamanın ruhuna uygun yetiştirirken geçmiş köklerinden de koparmamalıyız. Çünkü kökü sağlam olan ağacın dallarının da sağlam olacağı bir gerçektir. Gençlerin gönül frekansını yakalamak için onlara yakın durmamız, sevgimizi yansıtmamız, sevgi ve güven duyduğumuzu onlara hissettirmemiz son derece önemlidir.
Gençlerin sorunları arasında bilinçli ihtisaslaşma konusu da yer almaktadır. İhtisaslaşma sosyal hayatta dengeyi sağlamak üzere görev paylaşımının bir gereğidir. Fakülte tercihleri de bu gerçeklikten kaynaklanmaktadır. Gençlerimiz kendi kişisel eğilimine, ailevi durumuna, ülkenin şartlarına ve istihdam imkânlarına göre ihtisaslaşmalıdır. Aksi halde diplomalı işsizler kadrosuna katılmaktan kurtulamazlar. Sevmeden isteksiz yapılan meslekler hem meslek sahibini hem de o mesleğin ürettiği iş gücünden yararlanan insanları yormaktadır. O nedenle ihtisaslaşma rastgele değil, bilinçli olarak tecrübeli kişilerle istişare edilerek yapılmalıdır.
Geleceğe donanımlı bir şekilde hazırlanmak isteyen gençlerimizin kendi dilini iyi konuşma yanında, yabancı dil konusunda da eğitimli olması önemli bir ihtiyaçtır. Ülkemiz insanı farklı dilleri konuşabilme konusunda oldukça yetersiz durumdadır. Bu durum bizim farklı ülkelerle yarışma ve evrensel anlamda vizyoner projeler üretebilme yeteneğimizi kısıtlamaktadır. O nedenle gençlerimizin mutlaka dünyada en çok konuşulan dillerden birini ya da birkaçını öğrenmesinde büyük yarar vardır. Dil bilmek bir güçtür. Bu gücün sağlıklı iletişim imkânlarıyla değerlendirilmesi, gençlerimizi başarıya götüren önemli bir motivasyon kaynağı olacaktır.
Üniversite gençliği, yetiştiği çevreden uzaklaşıp üniversite ortamına atılınca kendisini bir anlam arayışı sürecinde bulmaktadır. Gençlik döneminde hızı artan merak duygusunun doğal bir sonucu olarak genç anlam arayışına koyulmaktadır. Bu arayış, yaşayabilmek için gerekli olan pek çok şeyin kolaylıkla bulunabilmesine rağmen, uğruna yaşanacak gerçek ideallerin olmamasından kaynaklanmaktadır. “İnsan nedir, niçin var olmuştur ve onu nasıl bir hayat beklemektedir? Dünya ve evren hangi amaçla yaratılmıştır, sınırları ve sırları nelerdir? gibi sorular gencin zihnini sürekli meşgul etmektedir. O nedenle üniversite gençliğine yönelik din eğitimi son derece önemlidir. Çünkü İslâm dini, varoluşa anlam kazandıran en temel bilgi kaynağıdır. Din eğitimi sayesinde varlık âlemini tasavvur edebilen gencin düşüncelerinde bir derinlik ve zenginlik meydana gelmektedir. Kendi varlığı ile tabiatüstü kuvvetler arasındaki ilişkiyi daha sağlıklı bir şekilde anlamlandırıp yorumlayabilen bir genç, bireysel ve sosyal hayatında denge ve uyumu yakalamış demektir.
İslâm düşüncesinin oluşum ve gelişim sürecinde gençliğin rolü büyük olmuştur. Bir büyüğümüzün ifadesinde gençlik çağı yaş ile ilintili bir süreç olarak görülmemiş, “idealleri uğruna fedakârlıkta bulunma” gücüne sahip her birey genç kabul edilmiştir. İslâm’ın ilim, ahlâk, tebliğ, davet ve cihat gibi ideallerinden her birinin gençliğin enerjisine ihtiyaç duyacağı bir gerçektir. O nedenle gençlik, İslâm geleneğinde toplumun dinamik ve enerjik kesimi olarak görülmüştür. Kur’an’da pek çok ayette ideal sahibi gençlerden örnekler verilmiştir. Peygamberimiz Allah korkusuyla iş yapan sorumluluk sahibi gençleri sürekli överek onları motive etmiştir.
Gençlik ve idealizm konusuna değinmişken, ilahiyat eğitiminden de bahsetmede yarar vardır. İlahiyat fakülteleri tarihte olduğu gibi günümüzde de önemini korumaktadır. İnsanlık var olduğu sürece dine ve din eğitimine ilgi devam edecektir. Günümüzün en önemli din eğitimi kurumu olduğuna inandığım ilahiyat fakültesine öğrenci olmak, her şeyden önce ideal sahibi olmayı gerektirmektedir. İlahiyatı tercih edecek bir arkadaşımızın: “Aranızdan hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun.” (Âl-i İmran 104) ayeti gereğince bu yolu tercih ettiğinin şuurunda olması gerekir. İlahiyatı tercih eden bir gencimiz, fakülteyi kazandıktan sonra disiplinli bir çalışma yürütmeli, hocalarıyla iletişimini sağlıklı bir zeminde sürdürmelidir. Okumayı, düşünmeyi seven, taassuptan ve aşırılıktan uzak, barış ve hoşgörü yanlısı, hep insanların iyiliği için çalışan bir kişi olmalıdır. Özetle düşüncesi, ahlâkı, yaşantısı, nezaketi, dürüstlüğü, ilime olan düşkünlüğü gibi meziyetleriyle çevresine örnek olan bir ilahiyatçı olmak onun en önemli ideali olmalıdır.
İlahiyat fakültesi öğrencileriyle diğer fakülte öğrencileri arasında bazı farklılıklar vardır. Bu da doğal bir durumdur. Çünkü ilahiyat fakültesi, tercih eden öğrencilerin ait olduğu sosyal çevre, verilen eğitimin niteliği, mezunlarının istihdam alanları gibi pek çok özelliği yönüyle diğer fakültelerden farklıdır. Ancak ilahiyat fakültesi öğrencilerinin farklılığı değer yönünden değil, sorumlu olduğu alan bakımındandır. Din gibi önemli bir alanın öğreneni olmak, ister istemez ilahiyat mensuplarının daha büyük bir sorumluluk sahibi olmasını gerektirmektedir. Diğer pek çok alanda eğitim görüp hizmet edenlerin mesleğinde yapacağı bir hatanın etkisi çoğu zaman kendisiyle sınırlı kaldığı halde, ilahiyat mensubu birinin hatası kitleleri etkileyebilmektedir. “Yarım hoca dinden, yarım doktor candan eder” özdeyişinde bu hassas durum net bir şekilde özetlenmektedir. Dolayısıyla Allah’ın Kelamı olan Kur’an’ı Kerim’i, Hz. Peygamber’in sünnetini ve tarih boyunca oluşmuş İslâm kültürünü iyice öğrenip özümsemek ve uygun yöntemlerle gelecek nesillere de öğretmek oldukça önemli bir görevdir. Bu durum doğal olarak ilahiyat öğrencilerinin kişiliğini, ahlaki yapısını ve yaşam tarzını etkilemektedir.
Genç nesil için bizi biz yapan temel değerler bağlı kalmak yeterli değildir; zamanın gerektirdiği şekilde değişim ve gelişime açık olmak da gerekir. Öncekilerin miras olarak bıraktığı değerleri korumak için harcanan emekten daha fazlası yeni değerlerin üretimine harcanmalıdır. Bu açıdan baktığımızda, ilahiyat okuyan gençlerimizin yeterli donanıma sahip olduğunu söylememiz zordur. Din eğitimi almak, gençlerimizi toplumdan uzaklaştıran ve başkalarını ötekileştirmeye neden olan bir anlayışa dönüşmemelidir. İslâm’ın orta yolu takip etme öğüdü, gençlerimizi toplumun merkezinde doğru erdemlerin koruyucusu ve üreticisi konumuna taşımalıdır. Hedef bu olduğunda, ilahiyat gençliğine daha fazla sorumluluk düştüğünü söyleyebiliriz.
Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ