Ferdi hürriyet ve tek tip elbise
Akla ş öyle bir soru gelmektedir: Ferdi hürriyete riayet eden (s. 333) fakat tek tip elbise giyindiren müesseseden modern bir işletme olabilir mi? “… Fazilet pazarlık götürür” (s. 445) cümlesi ticarette “pazarlık sünnettir” hadisinin edebi bir üslupla söylenişi olarak okunursa roman “piyasa ahlakı-fiyat” ikilisine ulaşılmıştır denilebilir.
Hollandalı Van Humbert’in son s özü oldukça önemlidir: “… siz atlıkarıncaya binmeyi sevmiş olsanız dahi ben yine de size buraya gelip bisiklete binmeyi öğreteceğime söz veriyorum.” (s. 364) Bilindiği gibi atlıkarınca topluca binilip bir el sistemi ile (bir birey, bir birim, bir devlet) kumanda ederek yönetir. Bu haz alma eyleminden üç farklı sonuç üretilebilir. Birincisi, atlıkarıncaya binenleri toplum/halk, dönme eylemini gerçekleştiren gücü devlet olarak kabul etmek gerekirse romanın yayınladığı dönemde devletçi ekonominin var olduğu sonucuna varılabilir. İkincisi, yine atlıkarıncayı devletin yönettiği farz edilirse, kumanda ekonomisiyle toplumun eğlencesini artırılabilir mesajı çıkarılabilir. Üçüncü ve son olarak da, (bisiklete binmeyi öğretme, yani birey, birim ve hareket) “tek bir gücün” yani tekel gücün, tek bir fiyat mantığı tam rekabet piyasasının hazsal faydayı sağlamak ve paylaştırmak için o tek güç “görünmez el”in iktisadi gerçekliği olarak değerlendirilebilir.
Her mevsimin bir sonu vardır; her kurumun bir sonu vardır
Kitabın bir b ölümüne mevsim başlığının konması romanın zaman kavramı ile ilişkisini hatırlatıyor. Ayrıca romanın tıpkı mevsimler gibi dört zaman dilimine bağlanması aslında Saatleri Ayarlama Enstitüsü kurumunun da mevsimler gibi “yaz-ilkbahar-sonbahar-kış” dönemlerinin olduğuna dikkat çeker; doğuş, kuruluş, gelişme ve ölüm. Buna ilaveten saat holünün de sabah-öğlen-akşam-gece olarak dört sütuna bölünmüş olması ve saatin “4.42” göstermesi de aynı “dörtlü” mantığın sonucudur; kuruluş-doğuş-gelişme-ölüm.
Romanın ilerleyen sayfalarında Enstit ü evrensel bir kuruma dönüşür ve hatta patent ihraç eden bir müessese olur. Ayrıca “sanayileşmiş böyle bir kuruma ihtiyaç yok” (s. 367-368) diyen ülkeler bile enstitünün kuruluş ve ilkelerini Ayarcı’dan istemeye başlamışlardır. Küreselleşen fikirlerin, küreselleşen kurumların, (çok uluslu şirketler) küreselleşen sermaye hareketlerinin olacağı bu basit, bu alay konusu Enstitü ile haber verilmiş gibidir.
Yeni binanın i çten ve dıştan saate benzetilmeye çalışılması firmaların uzun dönemde “içten-dıştan fayda” ilkesini hatırlatmaktadır. Ayrıca her kurumun binasının ürettiği ürünün şekline benzetilmesinin rasyonelliği, tartışma yaratacak bir başka konu olarak romanda okuyucunun karşısına çıkar. Romanın kahramanlarından Hayri İrdal, oğlunun binanın mimarisine yaptığı yardımı çok ilginç iki cümleyle bağlar; “… iş denen şeyin fazileti. İş insanı temizliyor.” (s. 375) Bu cümlenin derinliğinde ekonomik özgürlükten iş ahlakına varıncaya kadar iktisadi buhurlar tütmekte kalmaz, iş ve insanın kaderine kadar hatta insanın köklerini uzatır. “Saat süsünü kadınlarda bilezik süsüne çıkardık” ve “saatli jartiyerler ürettik” (s. 371) cümlelerinden tüketim kültürünün genişlemesi ve gösterişli tüketime doğru ülkenin nasıl yönlendirildiği gözden kaçmamaktadır.
“Yangeldi” Asaf Bey gizli işsizliğin edebi veya sokak iktisadının jargonu olarak halen kullanılması da kavramın değilse bile tembelliğin devam ettiğinin g östergesidir. Menfaat kavramının ilk kez kitabın sonlarında kullanılmasının nedeni artık Enstitü’de istihdam edilen her bireyin kendi olmalarıdır. Ayarcı ben bittim derken istihdam edilenlerin kendi benliğine kavuşup bireyselleştiğini ifade ediyor. Tanpınar nihayet neo-klasik iktisadın birey tipini kitabın son kısmında yaratmıştır.Kurumsal iktisattan bireysel iktisada geçişin ilk sinyali Ayarcı’nın “Enstitü artık benim” cümlesi olmuş ve Enstitü’nün lağvedilmesi (s. 389) gündeme oturmuştur.
Çıkarım
Kurumsal dengede “piyasa, toplum, birey ve saat ayarı” arasındaki trajikomiklik, romanın aslında bir iktisat romanı olduğu gerçeğini gözlerden kaçıramaz. Böylece bir anlamda veilk anda “Kurumsal Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nün kuruluş gayesi tespit edilmiş olunur. Kurumsal iktisattan, kumanda ekonomisine doğru sıçrandığı düşünüldüğü takdirde Tanpınar’ın, komünist ekonominin çalışma sistemini, enstitünün çalışma sistemine taşıdığı söylenebilir. Kimi zaman iktisat psikolojisi, kimi zaman iktisat sosyolojisi, kimi zaman iktisat teorisiyle hercümerç olan roman; ne Tanpınar ne İrdal ne Ayarcı ne Doktor Ramiz ne de Muvakkit Nuri Efendi değildir, tam anlamıyla Saatleri Ayarlama Enstitüsü Kurumu olarak bu toplumun ayarını, dengesini koruyan kollayan denetleyen “devletin romanıdır”.
Ancak, Marks’ın diyalektik materyalizmini eleştiren Karl Popper’ın “tohum önce yaprak, sonra çiçek, sonra meyve, tekrar meyveden tohuma döneceği” yaklaşımı göz önüne alındığı takdir de burada Saatleri Ayarlama Enstitüsü kurumu kapatılarak, tekrar birey (İrdal, Ayarcı) ve toplumun eski haline rücu edeceğine dair bir çağrışımın yapıldığı şekilde de değerlendirmek mümkündür.