Sahneye çıkarırken “ Bunun anası mezarda doğurmuş,” diye anlatıyorduk. Hikayeye göre kadıncağız doğum yapacağı sırada vefat etmiş. Defnedecekleri sırada mezardan çocuğun sesini duymuşlar. Tabi hikâye dramatik geliyor aynı zamanda Kadir’in saf, sinirli kekeme oluşunun nedenini de ortaya koyuyordu.  Rahmetli İsmail Cengiz Azeri ile takışmaları, bizi gülmekten kırardı. Atışma yapmaya kalkışırlar, kadir söz bulamadığı zaman küfrü basardı. Bir türkü söylerdi. Bayılırdım. Türkü ile kendim arasında empatik bağ kurardım:  “Ruhumda bir sıkıntı var Gitsin diyom gitmiyor ki Yoksulluk başıma bela Bitsin diyom bitmiyor ki Düşünüyom nasıl etmek Bilmiyom nereye gitmek Beş nüfusa bir tek ekmek Yetsin diyom yetmiyor ki Yoksulluk bağrımı dağlar Elimi kolumu bağlar Yavrum ekmek diye ağlar Yatsın diyom yatmıyor ki Uyutur dede hocası Şeherin köyün ağası İşçi köylünün bacası Tütsün diyom tütmüyor ki Gedikoğlu sönmez aşkım Avara geziyom şaşkın Bugün sazım bana küskün Ötsün diyom ötmüyor ki… Kadir Gedikoğlu kaset okumuş, dediler. Kasetteki türküler içinde “Ruhumda bir sıkıntı var” türküsü de vardı. Ben de saf ve acemiydim. Âşıklardan ne duysam, kim ne diyorsa inanıyor ve dergiye yazıyordum. Çoğunun dolduruluşuna geldiğimi başkalarının şiirleri üzerine tapşırdıklarını çok sonra öğrendim. Bir süre sonra, Kadir kayboldu. Beraber gezdikleri İsmail Cengiz, Hüdai, Fikret Ünal, Sefili, Serdari, Feymani gibi âşıkların arasında onu göremiyordum.  Ne kadar süre geçti bilmiyorum. İbrahim Tatlıses’in kasetinde bu türküyü görünce hemen künyesine baktım. Kaçıran diye bir mahlas gördüm. Arkasından aynı türküyü okuyan onlarca sanatçının plak ve kasetlerinde bu türkünün Hüseyin Kaçıran’a ait olduğunu gördüm.  Acaba Kadir kaybolunca bir başkası mı sahip çıkıp adına geçirmişti. Ne zaman sevgili arkadaşım, meslektaşım önceki dönemlerden DSP Milletvekili Süleyman Yağız’ın yazılarını okuyunca, eserin garip ve yoksulluk içinde ömrünü tüketmiş olan Hüseyin Kaçıran’a ait olduğuna inandım.  Kimdi Hüseyin Kaçıran? Kimine göre Gürün’ün Yuva köyünde doğmuş, kimine göre de buradan göçüp Adana'nın Misis nahiyesine bağlı Nacarlı köyüne yerleşen ailenin çocuğu olarak 2 Kasım 1929’da bu köyde doğmuştu. İlkokulu köyde okumuş, askerlik dönemine kadar pamuk tarlalarında çalışmıştı. Askerlik sonrası bir süre gardiyanlık yapmıştı. Gülistan Hanım’la evlenmiş, sekiz çocuğu olmuştu. Şiirlerinde adını mahlas olarak kullanmış ve Bir süre sonra İstanbul'a gidince Nesimi Çimen, Musa Eroğlu Feyzullah Çınar, İhsanî gibi âşıkların çevresine katılmıştı. 10 yıl sonra Osmaniye'ye yerleşmişti. 25 Kasım 1989'da vefat etti. Güçlü bir âşık olmasına rağmen hak ettiği ilgiyi göremedi. Sürekli yoksulluk ve toplum sorunlarını işledi.  Evde otururdum kendi hâlimde Bir akşam kapıyı vurdu yoksulluk Gelen kimdir diye açıp bakarken Süzülüp içeri girdi yoksulluk Misafir zannettik biz de sevindik Merhaba sultanım, hoş geldin dedik Rahat otur diye bir minder verdik Köşede mekânı kurdu yoksulluk O gece gitmedi, beraber yattık Alta hasır, üstümüze çul örttük Gelmişten, geçmişten muhabbet ettik Yedi sülâlemi sordu yoksulluk Bir kuru ekmeği doğradık suya İştah ile yedik, hem doya doya Ölünceye kadar böyle kal diye Elime fermanı verdi yoksulluk Dedi ki, Kaçıran muradın alma Senden ayrılamam kusura kalma Dedim, defol burdan, bir daha gelme Vurunca belimi kırdı yoksulluk Hüseyin Kaçıran sıklıkla yoksulluktan şikâyet ve din istismarı konularını işledi. “Merhaba Dostlar” ve “Anadolu’nun Çilesi” adlı iki şiir kitabı yayımlandı. Bir şiirini daha paylaşmak istedim:  Doldur meyhaneci bir daha doldur Beş lira borç aldım paralıyım ben Dolusunu getir boşunu kaldır Bugün sabahçıyım buralıyım ben Âlem zevkten içer ben de kederden Bu yoksulluk miras kaldı pederden Dosttan ayrılmak da varmış kaderden Ne kadar talihi karalıyım ben İçip içip sarhoş olmak istiyom Sızıp bir köşede kalmak istiyom Yaşamayı değil ölmek istiyom Şu düzen elinden yaralıyım ben Aman meyhaneci doldur ver bana Bugün içeceğim ben kana kana İsmim Kaçıran’dır söyleyim sana Bütün dertlilerin kralıyım ben