İnsana imtihan olarak özlemek yeter.
Bir şehri.
Bir sesi.
Bir nefesi.
Cahit Zarifoğlu
Özlemek, lisan ile anlatılır mı? Öyle derinler deki bu duygunun yeri, sözün üstüne bir kara kilit vurulur. Hapsolur onca güzel kelam geriye sadece özlemek kalır.
Özlem mi! Yükü ağırdır. Özlemin yüküne dayanamaz yürek çünkü narindir ve ağlamaya başlar. Sığmaz bu damlalar kabına ve göz pınarlarından taşar. O yüzden mi ?öz ağlamayınca göz ağlamaz? derler? İnsanın özü yüreği midir?
Veda edip gitmek zor mu? Bunu gidenler bilir, doğduğun yerde doyamazsın kimi zaman, eşikten ötesi gurbet saymış büyükler. Sonra sarraf terazisi ile tartmışlar ayrılıkla, ölümü. Ayrılık ölümden elli dirhem fazla gelmiş. Ne kadar acıttıysa ayrılık içlerini?
Sonra mı? Kara toprak altında değil yüce dağlar ardında olsun demişler, ayrılığa razı gelmişler.
On yedi yaşında gelin gitmek zor gelir gelmesine de gurbet insanın canını yaş aldıkça daha çok yakar. Kırk beş yaşındasın ve yine ayrılık vakti gurbetin çehresi sanki düşman çehresi soğuk bir kış gecesi gibi üşütüyor insanı. ?Artık ayrılık zor geliyor, daha da dokunuyor? dersin. Ardında kalanlara bu söz bir kor ateş, ta ki bir dahaki kavuşmaya kadar yanar durur.
Bilmediğin bir şehrin sokaklarındasın hiçbir köşesinde çocukluğun yok, çocukluğun eteğinden tutar ve seni bildiği yerlere götürmek ister. O yüzden insan doğduğu yerde mutludur. Kavuşmak ne güzel şey. Insan şehri özler mi? Özler! Hem de nasıl özler! İnsandan önce şehre kavuşursun, doğduğun büyüdüğün şehri sıla bilirsin, ötesini gurbet ? Gördüğün zaman tabelayı için huzur ile dolar işte geldim dersin, bir de gece girdin ise seni karanlığın bağrında şehrin ışıkları karşılar ana gibi baba gibi dost gibi ... Özlemek hava gibi su gibi bir sesi bir nefesi. Bildiğin pastaneden sıcak bir simit almak tüm şehrin sokaklarındaki kıvrımları bilmek nefes gibi can gibi. Sanki gök yüzü yıldızlar bile yabancı. Gurbetin yükünü taşımaktan yürek yara bağlar her kavuşmada tekrar kanar. Ve ayrılmak insandan şehirden yolu gurbete düşenin anası hep ağlar, her kavuşma sanki ayrılık vaktine geri sayımdır. O yüzden gurbetçi biraz dalgındır. Yolu gurbete düşenin yüreği hep gamlıdır. Her gurbet türküsü sanki ona yazılmış gibi hançer olur saplanır gönül teline.
Yakınlarının gelin gidişini, damat oluşunu göremezsin çoğu zaman, hep meraktasındır, şimdi ne yapıyorlar diye ve hep dokunsalar ağlayacak mı buruksun neşeyi bir süreliğine rafa kaldırmışsın.
Düğünün telafisi olmasa da vuslat zamanı gelince sarılırsın ve her şey unutulur gider.
Yalnız gurbette babanı kaybettiysen ve gelemediysen, bunun yarası hiç iyileşmez öldüğüne inanmak zordur. Gurbetin karanlığı sanki daha derindir, hüzünlüdür. Her gece baban tekrar tekrar ölür.
Şimdi yine veda vakti ayrılmak kavuşmaya benzemiyor. Ya göz pınarlarına müsaade vereceksin ya da burnun direği sızlayacak alabildiğine, insan veda ederken birkaç söz söylemek istiyor, lakin boğazındaki düğüm konuşturmuyor.
Şimdi sevdiklerini ALLAHA emanet edip veda etme vakti, şehrinden uzaklaşmaya başladığında başlıyor özlemin ?
Tüm gurbetçilerimize hayırlı yolculuklar, hepsi sağ selamet gitsinler. Gurbet türküleri onların olsun