Kıskançlık dinen hoş görülmemiş, lakin istemsizce bir an da bizi sarabilecek bir duygu. Önce bunun gelip geçici bir duygu olduğunu bilmemiz lazım sanırım. Duygunun gelişi ile ilgili tam olarak biz sorumlu olmasak da bu duygudan sonra ki davranışımızdan biz sorumluyuz. Biraz kendi halinden ahvalinden hoşlanmayanların kendi ile ilgili sıkıntıları olanların, kendi içinde değersizlik hissini yaşayanları daha çok içine alan bir his olsa da hayatın her sahasında ki insan bununla karşılaşabilir. Çünkü bu dünyada bir doyumsuzluk hissi verilmiş bize.

Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki ''İnsanın bir dağ kadar altını olsa, iki dağ kadar altın isteyecek.'' Madde ile mutlu olmaya çalışırsak bunun sonu yok mana da mutlu olmaya çalışmak lazım. Dünya da ki statü kavgası hiç bitmeyecek. Kıskançlık ile sürekli baş başa olan insanın huzuru muhakkak ki olmayacak, iç dünyası çöp tenekesi gibi karman çorman işe yaramaz atıkla dolu insan  yerli yersiz söylemleri ile hep karşısındakini rahatsız edecek . Kabın içinde ne varsa dışarı o sızar kabilinden. İç dünyası rahat insanın dilinden de bal damlayacak, bizim dışımız içimizin yansıması, derdiniz Allah rızası ise iç aleminize amiyane bir tabirle sık sık ayar vermemiz lazım.

Diyelim çok da elinizde olmayan bu duygu ile burun burunasınız, rotanız da ahiret bilince varsa, bu duygu bana nefsimden geldi deyip karşı tarafa dilimiz ile eziyet etmeyiz. Biz bu yolu izler Rahmana sığınırsak Allah bize yardım edecek ve bu kötü huydan eser kalmayacak. Ben hiç kıskanmam ki! Aslında bu da bir tür ego esintisi çünkü ''ben herkesten üstünüm'' onun yerine şunu kullansak “ben kulum ve acizim bu duygu beni de arada bir ziyaret eder ama ben bundan kurtulmak için tövbe ederim.”

Kıskançlık atamız Adem'in oğlundan kalan kötü bir miras. Maide suresi 27. 28. 29. ve 30. ayetleri bu hadiseden bahseder;

Maide suresi 27. ayet : Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder."
Maide Suresi, 28. ayet: "Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."
Maide Suresi, 29. ayet: "Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur."
Maide Suresi, 30. ayet: Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.

Bir sonra ki yazı da tekrar buluşmak duası ile yine bu konu ile devam edelim.