Virüsün yüzünden İstanbul’un hatta Türkiye’nin hatta dünyanın her köşesinde ölüm saklı.İnsan oğluda sahibi olduğu yeryüzündeÜ virüsten saklanıyor. Off.. Yine virüs yazdım. Okumayın burayı.
Sabah uyandım. Üniversiteyi özlediğimi hissettim. Hele kütüphaneyi nasıl özledim anlatamam. İşte o muhteşem kütüphane sevdam; Kütüphane, Yorgun beyinlerin istirahatgahı.Kütüphane koridorunu
sıska ve hazan mevsimi ile bahar mevsimi arasında kalmış ağaçlar sarmış gibi.Yorgun ve bi-tap düşmüş bir beyin böyle bir ortamda nasıl dinlenecek, nasıl huzur bulacak ve kendini faal zinde hissedecek.
Kitaplar , yakınlaşan uzaklara bakma mekanı.Üç beş asır öncesinin üç beş asır sonrasının kesiştiği bu günkü ki zamanın, mekanı.Sahilsiz nihayetler gibi sonsuzluğa uzanır burada insan. Buraya dertli ve zevkli hayatın geçmiş ve geleceğini his etmek için gelir, insan.Kendi mukaddes bilmecesini çözmek için toplanırlar sıska ve yapraksız ağacın gölgesine.
Sarımsı duvarlar gittikçe sonbahar rengine dönüyor burada.iyice koyulaşıyor, gittikçe kararıyordu. Duvarlarda eski hocaların gölgeleri, kuşsuz ormanlar gibi kitapsız odalar, kütüphaneler, hıçkıran öğretim üyeleri ve öğrenciler...Korkunç bir fırtınanın geleceğinden herkes haberdar fakat kimse önlem almıyor.Beyazıttaki yangın kulesinin burcunun tepesindeki kitap sayfaları can çekişen bir kartal ıstırabıyla, kıvranıyor, bilesiniz.Kitaplar beni benlik duygusundan soyunduran güç.
Kitaplar ve kütüphane gelecek nesle hizmet eden güç.Kütüphaneler yok olursa nesillerde yok olur.Kitapları dost kabul eden bir toplum kurmalıyız. Neslimizi yok etmeye çalışanlara karşı en büyük savunma silahımız, kitaplar. Eğitim alanımız, kütüphane. Soyuna ihanet eden kütüphaneleri yakar.
Karanlığın içinden geçen yanılgıyı yenmiş demektir. Yanılgının yanılgı içinden erimesini sağlayan kitaplar. Kitaplar ki gecenin karanlığında yazılır, gecenin karanlığında okunur.Karanlıkta bilgeliğe ulaş, insanlar arasında değil, kitaplar arasında.
Bu günlerde önce sabah oluyor, sonra akşam, sonra yine sabah. Ben kitapların her sayfasını çevirdiğimde önce anı sonra saniyeyi sonra dakikayı sonra günü çeviriyordum. Uykumda bile bu dayanılması zor zamanın akışı geliyor ve geceleri uykumu bölen bir ses gibi kafamın içinde geziniyor.
Evime ve hatta odama her girişimde kitaplarım tıpkı akvaryumdaki balık gibi, tavşan gibi, köpek gibi hoplayıp zıplıyor ve beni al diyordu, sanki. Elime alınca birini, mütevazi bir derviş, şeyhine biat etmiş bir sofi gibi olup, susuyorlar ve beni irşat ediyorlardı. Sessizliklerinden ben çok şey duyduğum için kitaplarımı seviyordum.
Bu karantina günlerimde bütün dışsal olgular bana komik geliyordu. Çünkü içsel olgulara ulaşmış onların sonsuzluğu karşısında dışsal olguları son buldurmuştum.
Havuz başında çok oturdum. Akşam yemeğimde dünkü yemeğim vardı. Şimdi evdeyim ve saat 21.43. Bir bardak süt içip yatsı namazını bekleyeceğim. Bugün şiir kitabı okudum. Güzeldi. Birde Güzel Ülkem diye bir film izledim. Tavsiye ederim.
İnanınız herkes sokakta. Çok ama çok üzülüyorum. Sanki her şey eski haline dönmüş gibi.İnşallah sonuç kötü olmaz.
Bugün 10777 adım attım. Sitede, evin koridorunda.Biliyor musunuz evimin konumu Kuzey-Batı. O nedenle akşamları serin oluyor.
“Karanlıklar Sanatı” isimli bir kitap yazmak istiyorum.Karanlık sonsuzluk gibi dalga dalga sarıyor beni.Karanlığa yıldızları ben yerleştiriyorum. O nedenle ben karanlığım, karanlık bendim.09/06/2020