Gazali, Miladi 1059’da Tûs’ta doğdu ve yine Tûs’ta Miladi 1111’de öldü .Günde 40 sayfa yazacak şekilde güçlü bir ilim, fikir ve düşünce adamıdır. Eserlerinde; Kelam, Fıkıh, Mantık, Felsefe, Tasavvuf, Ahlak üzerine yoğunlaşmıştır. En ünlü eseri “İhya-u Ulumi'd-din” dir. Yaşadığı dönemde başlı başına bir çığır açmıştır. Felsefeye yeni bir boyut kazandırmıştır. Nizamiye medreselerinin baş müderrisi olmuştur.
“El-Münkız Mine'd Dalal” isimli eserinde yaşadığı bunalımlı günlerini şöyle anlatır: “Gençliğimden itibaren 50 yaşımı aştığım bu ana gelinceye kadar, bu engin denizlerin derinliklerine dalmaktan hiç geri durmadım. Coşkulu denizlere çekingen korkaklar gibi değil, cesur kimselerin dalışı gibi daldım, gördüğüm her meselenin üzerine atladım.” Sonuçta tasavvufi bir hayatı seçmiştir.
Ey Oğul adı ile yazdığı ve birçok Batı diline çevrilmiş kitabında çok önemli nasihatler vermiştir. İşte güzel sözlerinden bir kaçı:
“Ne kadar kibirli dursa da bardağın önünde eğilir çaydanlık. Öyleyse bu büyüklenme niye? Bu kibir, bu gurur niçin?
Şüphe duymayan hakikati bulamaz.
Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder.
Çocuktaki utanma hali ondaki akıl nurunun alametidir.
İlmi ile amel etmeyen alim; başkalarını giydirdiği halde kendisi çıplak olan iğne gibidir.”
Alev Alatlı, 2 Şubat 2024'te İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede KOAH ve çoklu organ yetmezliği nedeniyle 79 yaşında hayatını kaybetti. Onun birçok yönden Gazali ile aynı olduğunu ve hayatlarının fikir çilesi çekme, detaylı ve derinlemesine düşünme açısından kesiştiğini düşünüyorum. Her ikisinin de “Ey oğul” diye nasihat ettiklerini ve öğüt verdiklerini görüyoruz. Her ikisinin de fikirlerini gözlerini budaktan esirgemeden açıkça söylediklerini görüyoruz. Helal ve helalleşme konusunda çok ciddi olduklarını görüyoruz.
Gazali’ye karşılık Alev Alatlı şunları söylüyor:
“Ey, Oğul! Gençsin. Uslanmış ömrün 21.yüzyılın ilk çeyreğine denk geldi. Aklını formatlayan, zamanın hakim doğruları. Sen sen ol, alakalı delillerin bütününe vakıf olmadığında, aklının çıkarımlarına güvenme. Her daim gerekli, velâkin yeterli değildir akıl.
Ey, Oğul! Sen, sen ol, çağdaş sözcüğünü insanlık tarihinin en ileri aşamasıdır belleme. Kimi medeniyet yükselirken, kimi çiçeğe durmakta, bir diğeri gerilemekte, beriki çökmektedir. Tek bir sürgüne takılıp kalma, bütüne bak. Ekolojiyi kolla ki, tarih çalısı, sürgün vermeyi sürdürebilsin. Bir şeyden korkacaksan, soğuyan Güneş’in seni yarı yolda bırakmasından korkmalısın.
Ey, Oğul! Kâfir de olsan, Müslüman değilim, desen de Türk sayıldığın bir coğrafyanın çocuğusun. Sen sen ol, 21. yüzyılın şen şakrak ahkâmına yine de kapılma. ’79 İran rehine krizi, Körfez, Somali, Irak, Libya kulağına küpe olsun. Rahmetli Edward Said’i ıskalamayasın.
...Haysiyetliliktir, erdemliliktir, cesarettir, mertliktir; samimiyettir, sadakattir, vefadır. Üstün ahlâktır, kârsız sevgidir, ölçülü saygıdır. Dobra ama patavatsız değil, cömert ama savurgan değil, yürekli ama saldırgan değil, inançlı ama yobaz değil, içten ama ahmak değildir yiğit.”
Helalleşme konusunda fevkalade bir tespitte bulunuyor. Hangimiz helalleşmeyi bu derce ince manada düşünüyoruz ve kabul ediyoruz. Çoğunluğumuz işimize geldiği gibi kabul ediyoruz.
“Aslolan helalleşmek olmalıdır. Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır. Çünkü her yasal olan hak helal değildir ve olamaz. İflas eden kardeşinizin haraç mezat satışa çıkan evini satın almanız yasal hakkınız olabilir ama helal değildir. Raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içine kanserojen madde koyan fırıncının yaptığı, formülü ambalajın üzerine koyduğu sürece yasal dolayısıyla suçsuz ama helal değildir. Yasaların tanıdığı haklardan insanlık ya da Allah adına feragat etmenin garipsenmediği bir yeni düzen getirmek zorundayız." ifadelerini kullanmıştı.”
Hocamıza Allah’tan sonsuz rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun. Ailesine ve sevenlerine de başsağlığı diliyorum.
“Kadrini seng-i musallâda bilip ey Bâkî
Durup el bağlayalar karşına yârân saf saf ” (Bâkî)