Demek ki neymiş? Öyle havalı gözlükler takıp, kırmızı fosforlu yelekler giyip, elinde telsizle sağa sola talimat vermekle olmuyormuş bu iş. Neymiş efendim ”Deprem tatbikatıymış”, hadi oradan... Peki soruyorum size.. Deprem dendiği zaman ne geliyor aklınıza? Bence doğanın üstünlüğü ve çaresizlik. Bu çaresizlik içerisinde insanoğlunun aciz kalması. Deprem; ismi bile soğuk geliyor insana öyle değil mi? Bu defa adının soğuk gelmesinin yanı sıra, soğuk bir kış gününde geldi. Deprem bölgesinde yüz binlerce vatandaşımız, ağır kış şartlarında ve termometrelerin eksi dereceleri gösterdiği soğukta yakalandı. Gün ağırdığında ise, sahilde çocukların oyun kovalarıyla yaptığı ve sonrasında bir vuruşta yıktıkları kumdan kaleler gibi yıkılan binalar ile karşılaştık. Aslında koskoca, devasa ve çok katlı binalar yaptık, yıllarca doğaya inat. Fakat deprem gelince gördük ki; çaresiz kaldık bu geniş ve büyük yapıların içerisinde... Her bina yapışımızda mahvettiğimiz doğa, bizlere bir daha üstünlüğünü gösterdi. Doğanın üstünlüğünü... İçim titreyerek televizyonda görüntüleri izlerken hep şunu düşündüm; Böylesine bir doğa afetinin karşısında günlük hırslarımız, kavgalarımız, komplekslerimiz, aç gözlülüğümüz ve kısacası her türlü dünyevi kaygımız ne kadar da boşmuş. Ne kadar önemsizmiş. Öyle değil mi? Babam ve Annemin kabirlerini ziyaretlerine gittiğimde, İçimden hayıflanır “Bütün açgözlü ve egolu insanları arada bir bu kabristana getirip gezdirmek lazım." diye geçirirdim içimden. Bizler normalde Türk insanı olarak vicdanlı ve merhametli insanlarız. Böyle zamanlarda vicdanımız, merhametimiz ve duygusallığımız içimizde sakladığımız yerden çıkar. Deprem bölgesinde enkaz altında ve kar altında kalan vatandaşlarımızı düşünür, sıcak ve konforlu evimizde oturmaya utanırız böyle zamanlarda. Ama böyle durumlarda, biraraya gelen ve tek vücut olabilen bir milletiz biz aynı zamanda. Tüm ülke insanı olarak; veririz el ele ve bir şekilde hep birlikte sararız birbirimizin yaralarını. Acıya dayanmasını çok iyi biliriz aslında biz... Acıyı oluşturan koşulları ortadan kaldırmayı ve bu koşullara odaklanmayı başaramasakta. Bir türlü iyilikten vaz geçmeyiz. İyilik. Evet, çoğu zaman unutsak da, iyi birşeydir “iyilik”. Mesela iyilik yapanlara “Enayi” yaftası vurulur, günümüzde. İyiliğin ne kadar kıymetli şey olduğunu unutturmaya çalışıyorlar aslında butür söylemlerle.. Onun ne kıymetli bir şey olduğunu unutturmaya çalışanlara inanırız, çoğu zaman. Bakın mesela sadece kalp demeyiz, yürek deriz, gönül deriz. Bilirmisiniz ki, kanser olmayan tek organımız kalbimizdir. Ama ne olursun... Ders al artık hatalarından “Türkiyem” O kalbin kıymetini bil artık. Bil ki, en vahşi deprem bile yıkamasın o güzelim kalbini ve seni. Çok üzgünüm ama çok. Geçmiş olsun, Antep Geçmiş olsun, Maraş Geçmiş olsun, Mersin Geçmiş olsun, Diyarbakır Geçmiş olsun, Kilis Geçmiş olsun, Osmaniye Geçmiş olsun, Hatay Geçmiş olsun, Urfa Geçmiş olsun, Malatya Geçmiş olsun, Adıyaman Geçmiş olsun canım ülkem. GEÇMİŞ OLSUN, BAŞIMIZ SAĞ OLSUN “CANIM ÜLKEM TÜRKİYEM”..