Bizim mucitler niçin Türkiye’de değil de Batı’da?” diye başlayıp felaket yıllarımıza, 19. asrın sonu ve 20. asrın başına geldim. Yayıncı Tüccarzade İbrahim Hilmi, “Sanayi ve ticaret ehl-i İslam’a mahsus değilmiş gibi bir hâle girdi.” diyordu. Bugün hâl o kadar kötü değil ama felaket günlerinin zihniyetinden bütün bütün kurtulmuş da değiliz.

“O, işi tüccarlığa vurdu.”, “Tüccarca davranıyor, işin ticaretini yapıyor.” gibi suçlamaları hem de “iş” zaten ticaret ve sanayi iken söylemiyor, duymuyor muyuz? Bu kullanışta “ticaret”, “tüccarlık” hile, hurda, haksız kazanç yerine kullanılır, kabul ama kelimeleri seçişimiz manidar değil mi? Demek ki ticaret velhasıl iş, erdemli insana yakışmaz. Tıpkı siyaset gibi!

İcatla, mucitle başlamıştım. Ona dönelim. Mucit Türkiye’de icadından ne bekler? Uzun bir atlama yapayım ve bu sorunun cevabını Çin’de arayayım. Bakınız, Gutenberg’in Avrupa’da 15. asırda icat ettiği matbaa, Çin’de 9. asırdan beri var. Barut da orada çok eski. Fakat bunların Avrupa’daki gibi ticareti yapılmıyor. Ticareti, kazancı olmadığı için de Avrupa’daki gibi basın ve top tüfek endüstrisi doğmuyor.

Makalenin devamını karar.com adresinden okuyabilirsiniz.