Kur’an-ı Kerim, kimilerince Allah Resulünün ortaya koyduğu kurallar bütünlüğü olarak görülmekte ve yorumlanmaktadır. Bu durumu iddia edenler, muhtemelen Kur’an-ı samimi olarak okuyup, inceleme zahmetine girmeden direkt ön yargıda bulunma gafletini sergileyen güruhlardır. Çünkü bu tip insanların niyetleri bellidir. Kur’an-ı araştırma, inceleme yerine; O’nda var olabileceğini zannettikleri hata ve noksanlıkları arama yollarına tevessül ederler. Bu alanda da doğal olarak umulan bulunamayınca iş artık asılsız, isnatsız iddialara kalmaktadır. Gerekçe olarak da genelde şu üç iddia dillendirilir. “Bu kitabın akıl ve bilimden uzak oluşu, tarihsel bir kitap olduğu ve genelden ziyade yöresel ve sınırlı bir kaynak olduğu” gibi fikirler ortaya atılmaktadır.
Hâlbuki insanoğlu kutsal kitabı irdelediğinde O’nun akla ve mantığa en uygun ilahi kaynak olduğunun mutlaka farkına varacaktır. Kur’an’da birçok ayette Dünya’nın ve insanoğlunun oluşumundan, Dünya’daki kimi coğrafi faaliyetlerin şu anki durumundan, depremden ve sakınma yollarından, sağlıktan ve şifa yollarından, demir madeninin oluşumundan, bitkilerden ve bunların durumundan, tarihsel yaşanmışlıklar ve günümüzde de ibret alınması gereken olaylardan; hukuk, adalet, ahlak, toplum yapısı ve toplumsal gereklilik gibi konulardan ya da bu konulardaki çalışmalara ilham olabilecek genel kaidelerden bahsetmektedir. Kısacası bu kitap bilimsel tabanda mütalaa edildiğinde anatomi, astroloji, botanik, sosyoloji, hukuk, tarih, coğrafya ve daha birçok insan alanına giren sahalardaki hükümlere değindiği görülecektir. Kur’an-ı Kerim’de bahsedildiği gibi astronomik olarak kâinatta hiçbir şey ayarsız, başıboş değildir. “Geceyi dinlenme zamanı, Güneş ve Ay’ı da vakit ölçüsü kılmıştır.” (Maide-96) Evet insanoğlu zaman ölçüsü olarak Ay ve Güneş’ten sürekli yararlanmaktadır. “Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Bunların her biri kendi dairesi içerisinde yüzmektedir.” (Enbia-33) Her şey bir nizam ve sistem dâhilinde yerli yerindedir. Belirlenen yörünge çerçevesinde güzergâhlarına devam ederler. “An dolsun gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.” (Furkan- 61)
Yine “Botanik” alanında “Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik, gökten de su indirip onlarla sizleri suladık. O suyu hazinelerde tutan da siz değilsiniz.” (Hicir- 22) Bu ayette rüzgârların, bitkiler için aşılayıcı konumda oldukları ifade edilir. Günümüzde bilim de yağmurun yağmasında rüzgârların büyük etkisinin olduğunu ifade eder. Ayrıca rüzgarın bitkilerin tozlaşmasında da aktif rol oynadıklarını belirtir. Bilim, rüzgârın erkek tohumları dişi tohumların üzerine bırakmak suretiyle onları aşıladığını kanıtlar. Ayrıca yağan yağmur sularının yer altına inmesiyle buralarda suyun depo edildiğini de bu ayet ifade eder. Buna benzer ayetler konusu geldikçe sıralanmaya devam edecektir. Asıl olan ve bu tema sonuna kadar sorulması gereken soru şudur: “Kur’an’a kıyasla bilim alanında daha yeni keşfedilmiş olarak nitelendirilebilecek -astroloji, botanik ve coğrafya alanlarında ifade edilen- bu bilgilerin, 1400 yıl öncesinden bir insan tarafından bilinip kayıt altına alınabilmesi ne derece mümkün olabilir? “Yoksa Kur’an-ı Peygamber mi uydurdu diyorlar? İddianızda doğru kimseler iseniz, gücünüzün yettiği kim varsa yardıma çağırın ve onun gibi bir sure meydana getirin.” (Yunus-38) “Devamı Haftaya"