Müslüman toplumların gerek medeniyet ve refah düzeylerinde gerekse toplumsal ahlak ve düzen noktalarında yükselişe geçtikleri dönemler Kur’an-ı samimi derecede hayatlarında kabule dayanır. Bir milletin yaşamına doğrudan nüfus eden her bir alanda, Kur’an’ın etkisinin azalması bu alanların değersizleşmesinin önünü açmaktadır. En basitinden toplum içerisinde ekonomik bir faaliyet olan alış-verişin helal ve haram çizgisinden, ahlaktan, hukuktan bağımsız, başıboş düşünülmesi doğru değildir. Aksi takdirde iş ahlakı sonlanan bir toplumda; fırsatçılık, tefecilik, vurgunculuk gibi yeni girişimcilik alanları doğacaktır.
İnsanoğlu zaman zaman hata ve yanlışlar yapabilir, yapmaya da müsaittir. Bu kişi Müslüman olmuş olmamış fark etmez. Hata ve yanlış yapabilme hususiyeti ona da mahsustur. Müslüman bir insanın ya da Müslüman görünümlü insanların yapmış olduğu hata ve yanlışlar çoğu zaman bilinçlice İslam’a atfedilmekte; o olumsuz durum veya vaka İslam’la alakalandırılmak istenmektedir. Hâlbuki var olan kusur ya da olumsuz durum İslam’da değil, insanda aranmalıdır. Çünkü İslam kusursuzdur. İnsanlığın katliamına ya da zararına hükmedecek hiçbir hüküm Kur’an’da yer almaz. Düşünün son model, bütün teknolojik özellikleri bünyesinde barındıran, kusursuz bir araba ve bu arabanın şoför koltuğunda siz bulunuyorsunuz. Hayatınızda hiç araba kullanmamışsınız, ehliyetiniz yok ve araba hakkında hiçbir bilgiye de sahip değilsiniz. Arabayı çalıştırmayı başarıp yola çıktığınız anda çok geçmeden kaza yaparak maddi ve bedenen zarar görüyorsunuz. Burada kusurlu olan kimdir? Siz mi yoksa araba mı? Bu örnekte olduğu gibi günümüzde insanların bir kısmı daha İslam’ı tanımadan, Allah’ın kelamı olan Kur’an-ın sayfalarını dahi karıştırmadan onlar hakkında peşin hükümler sergileyebilmektedirler. Ya görünürdeki sıfatı Müslüman olan kişi veya toplumların icraatlarından yola çıkılarak ya da kulaktan dolma dinle yakından uzaktan alakası olmayan ithamlar ışığında Din ve Kur’an kafalara göre yorumlanabilmekte ve tanımlanabilmektedir. “İnsanların kimi Allah’ın dini hakkında bir bilgisi olmadığı halde, münakaşa eder.”(Hac-3) Netice itibariyle günümüzde Müslümanların inanç değerlerine kasıtlı olarak saldırılmakta ve bu değerler üzerindeki itibarsızlaştırılma çabaları da maalesef sonuç vermektedir. Müslüman Türk, sergilenmekte olan bu kasıtlı durumları görmek ve bunlara duyarsız kalmamak zorundadır. Çünkü gerek tarih gerekse gelecek adına insanlık bu misyonu ona yüklemektedir. İslam’ın, Kur’an’ın itici, sevimsiz, korkulan bir kavram ve inanç sistemi olarak insanlığa tanıtılıyor olması kabullenilir bir durum değildir. Bu oyunları bertaraf edecek, sonlandıracak ve hatta kirli planları tersine çevirecek manevi kudrete ve bilgiye sahip olmak gereklidir. Bunun yolu da dinde tam hâkimiyeti gerektirir. “Devamı Haftaya”