TEMEL DEĞERLER -DİN-4

Bütün insanlığa ve tüm zamanlara hükmedebilme kapasitesini ve yeterliliğini kanıtlayan, dünyanın en mükemmel dinine sahip olup da birçok alanda dünyanın gerisinde kalabilen bir Müslümanlık. Nasıl oluyor da bu iki kavramın sentezi sonucunda böyle bir hâl kâinatta vuku bulabiliyor. Birbiriyle taban tabana çelişen, tutarsız iki açık durum. Asıl insanlığın sorması ve cevabını araması gerektiği sorular bu mevzuda yatmakta. Burada doğru gitmeyen bir şeylerin olduğu su götürmez bir gerçek. Ancak gariplik şuradaki gerçeklerle tanışmak, yüzleşilmek istenilmemekte. İnsanlar; alışkanlıklarından, yaşam ölçünlerinden ödün vermemek adına ya da “Elalem ne der?” baskısı ve korkusundan; kendilerini düzeltme yolunda herhangi bir çaba sarf etmek istemiyorlar. Peki, ne yapılıyor? Tabi ki en kolay yol olan “Suçu başkalarında arama, inkâr etme, yansıtma ve eleştiri yapma” gibi savunma mekanizmalarına başvuruluyor. İnsanlar, ne yazık ki her şeyin farkında. Sadece nefislerini dizginleme noktasında başarısızlar. Süfli arzuları kontrol altına alamayınca da suçu İslam’da arama, O’nu gafilane eleştirme ya da inkâr etme gibi usuller devreye sokuluyor. İnsanoğlu inanma fıtratı üzere yaratılmıştır. Bu özelliğinden dolayı ortada, arafta kalarak inancını icra etme taktikleri ona göre değildir. Etse dahi manevi bir doyuma ulaşamaz. Sürekli bir huzursuzluk hali onu rahatsız eder. Bundan dolayı mevcut durumdan iki seçenek ortaya çıkmaktadır. Ya samimi bir Müslüman olarak inanmak, itikat etmek ve gerektiğinde Allah’ın emrettiği şekilde dini vecibeleri yerine getirmek ya da bu ifade edilen durumlar insan nefsine zül geleceğinden kolay yol olan inkâr etme yolunu tercih etmek. İnsanların birçoğu bugün dini, yaşamlarına uydurmuş durumda. Gerek çağın gereği algısıyla gerekse günahların adı değiştirilerek insanlığın beğenisine yeni albenileriyle sunulmasıyla insanlık İslam adı altında adım adım İslam’dan uzaklaş(tırıl)makta.    

İslam; dikkatleri helal ve haram noktasında toplayarak insanlardan bu kural ve kaideler çerçevesinde düzene uymalarını ister ve emreder. Buradan mütevellit Müslümanların sahadaki durumlarına baktığımızda hiç de Müslüman kimliğine yakışır hareket edilmediği görülecektir. İslam; birçok kötülüğü, olumsuz söz ve davranışı yasaklamış ve haram kılmıştır. Ancak bugün büyük günahların tamamı İslam ülkelerinde mevcuttur. İslam; doğruluğu, adaleti, yardımlaşmayı, zekât yoluyla infak etmeyi emretmiştir. Ancak bugün Müslümanlarda hakça bir paylaşımın olduğunu kimse söyleyemez. Velhasıl bu olumsuzlukların baş sebebi İslamiyet’in hem bireysel hem de toplumsal hayattan kademe kademe uzaklaştırılmış olmasında yatmaktadır. Suçlu ve suçun ana sebepleri ifşa edildiğine göre gereksiz teferruatları sıralamanın çok da önemli olmadığı kanaatindeyim.

Bugün İslamiyet layığı ile anlaşılamamakta, anlatılamamakta dolayısıyla da yaşanıp yaşatılamamaktadır. İslami kavram, terim ve uygulamalar derinlemesine irdelenmeden; gelenekselleşmiş kabullerle uygulamaya alınması, beraberinde samimiyetten yoksun, şekilci kitle yığınlarının oluşumunun önünü açmıştır. Hâlbuki Müslüman, hayatının her kademesinde “cihad” anlayışı üzere sürekli çalışmaya, üretmeye ve kendisini yenilemeye mecburdur. Çünkü İslam, Allah yolunda mücadele etmeyi emreder. Bu durumda Müslüman, fitnelere ve şeytanın hilelerine karşı sürekli uyanık olmalıdır. Cahid Zarifoğlu bakın ne güzel tanımlamış; “Müslüman, zorbalıkla değil, inancının gerektirdiği, tarif ettiği, insan tipinin en güzel örneğini ortaya koymakla yükümlü. Birey olarak da, toplum olarak da, irade tarzı olarak da güzel örnekler ortaya koymakla görevli” kişidir diyor.  “Devamı Haftaya”