1932 yılında Zara’nın Yapak köyünde doğmuştur. Asıl adı Adem Öztaş’tır. Babası köyün hocası Salih Efendi’dir. 1940 yılında annesini kaybetmiştir. İlkokul mezunu olmakla beraber yedi sene babasının yanında Dini dersler almıştır. Yaşlı babasının ısrarıyla köyünde bir kızla evlenmiş, düğünden altı gün sonra babasını kaybetmiştir. Genç yaşta istemediği kızla evlendirildiği için bu evliliği altı ay kadar sürmüş, Adem, eşinden ayrılıp gurbete çıkmıştır. Gülperi’nin uğruna İstanbul, Bursa, Balıkesir, Manisa, İzmir, Ankara ve Kayseri’yi dolaşmıştır. İsmail Hakkı Acar, bu maceralı dönem hakkında bizlere şu bilgileri vermektedir.
“İstanbul’a giden Âşık Adem, ilk geceyi bir köylüsünün gecekondusunda geçirdi ve orada bir rüya gördü. Ak sakallı bir pir, ‘İşte nasibin oğul, onu ara bul.’ diye bir kız gösteriyordu. Adem işe, İstanbul’un semtlerini gezmekle başladı. Daha sonra Bursa, Balıkesir, Manisa ve İzmir’i gezdi. İzmir’de bir fotoğrafçıda, rüyasında gördüğü Gülperi’yi gördü. Bakışıp gülüştüler..
Bundan sonra Gülperi’yi günlerce takip eden Adem, onunla konuşur ve evlerinin bahçesinde buluşmaya başlarlar. Fakat Gülperi’nin komiser olan babası Adem’ i yakalatır. Bunun üzerine orada durmamız ve zaten sıla ateşi yakıyordur, sara’ya gelir… İzmir’e geri döndüğünde Gülperi ve ailesinin oradan ayrıldığını öğrenir, deliye döner. Artık orada duramaz ve tekrar Zara’ya gelir.. Âşık Adem, İstanbul’da eskicilik yaparken sevgilisi Gülperi’yi bulur. Ama bu sırada askerliği başlar, askere gider. O askerdeyken, ağabeyisinin ölümüne dayanamayan Gülperi’de ölür.”
Askerlik öncesi köyde bir kızla nişanlanmış, askerlik sonrası evlenmiştir. İçkili iken iki arkadaşıyla birlikte ev soymaya kalkıştığı için 1955’te hapse girmiş, uzun süre Sinop Cezaevi’nde yatmış, 10 yıl sonra tahliye olmuştur. İki çocuğu vardır.
On beş yaşındayken köyünde Âşık Garip, Tahir ile Zühre, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Hurşit ile Mahmihri gibi aşk hikâyelerini okumaya başlamış, kitaplardaki şiirleri ezberlemiş, amanla kendisi de yavaş yavaş söylemeye başlamıştır. Kendi ifadesiyle bade içmiştir. Babasıyla akşama kadar dağda odun kesip bir yere yığmışlar, ancak mandalar kaybolduğu için mecburen orada kalmışlardır. Uyku sırasında Adem rüyasında bir ihtiyar görür. İhtiyar ona Gülperi ismindeki kızın şeklini gösterir ve elindeki kadehi uzatır. Adem kadehtekini içer. İhtiyar mandaların yerini söyleyip gözden kaybolur. Adem uyandığında kendisinde bir başkalık hisseder.
Hemen her konuda şiirleri vardır. Üç yüzden fazla şiiri vardır. Saz çalabilen âşıklarımızdandır. Şiir tekniği kuvvetli olup hemen her konuda şiir söylemiştir. Şiirlerinde Adem bazen de Ademî mahlasını kullanmıştır. İfadelerinde bir zorlama görülmez ve duru Türkçe’nin güzelliği açıkça kendisini hissettirir. Şimdi
Yine geldi bahar ayı
Bizim eller güzel gayrı
Güller çiçeklerin beyi
Her güzele yeter şimdi Başı bölük karlı dağlar
Boz bulanık akar çaylar
Bayanlar ile hem baylar
Birbirinden beter şimdi
Kaşı siyah gözü kömür
Boşuna mı geçsin ömür
Benim bağrım tunç ve demir
İşleyemez keder şimdi Adem dertlerini atar
Günler derde sevinç katar
Gönüllerde bahar yatar
Bülbüller de öter şimdi Zara Güzelleri
Kızılırmak daim engine akar
Irmağınüstü’nden çok güzel çıkar
Zara’nın güzeli gözüme bakar
İstesem bir güzel vermezler mi ki Eymir konmuş bir kayanın düzüne
Erkeğinin hiç bakılmaz sözüne
Güzelleri peçe çeker yüzüne
Bir güzel istesem vermezler mi ki Devekse köyü de hep ağa yollu*
Burada bulunur çok servi boylu
Düğünde bayramda bir dudu kumru
Bir güzel istesem vermezler mi ki Tödürge’nin çoktur gönlü yücesi
Buranın dilberi gülün goncası
Aziz ve mübarek bayram gecesi
Bir güzel istesem vermezler mi ki
Nice gezdim Gencin’e de varmalı
Buradan da köy güzeli sarmalı
Gencin’in güzeli gözü sürmeli
Bir güzel istesem vermezler mi ki Yarasar’dan çıkar güzelin hası
Bilmem huri midir melek mi aslı
Ezel baharının bir turna sesli
Bir güzel istesem vermezler mi ki Darılman sözüme beyler ağalar
Ademî coşmuş da köyler sıralar
Yenice’de öter yeşil turnalar
Bir güzel istesem vermezler mi ki Bozuk Bozuk
Kısmet olsa ben de gitsem sılaya
On yıl oldu hasret kaldım Zara’ya
Demir perde oldu dağlar araya
Gitmek istiyorum yol bozuk bozuk Zindan kahrı ile ağardı saçım
Hasretim gurbette yanıyor içim
Dünyadan kalkıyor şu benim göçüm
Kefenim hazır da sal bozuk bozuk Bana mesken oldu Sinop çölleri
Bitmez oldu bahçemizin gülleri
Giymez oldu nazlı yârim alları
Karalar giyerek şal bozuk bozuk Garip Ademî’yim aslı Zaralı
Küçük yaştan benim bağrım yaralı
Arıyım çiçekten yaparım balı
Verilmez bir kıymet bal bozuk bozuk Sinop Cezaevi
Sana derim zalim kale
Felâkettir işin senin
Benzerin yoktur dünyada
Cehennemdir işin senin Bir harabe han gibisin
Bir çıkmadık can gibisin
Bir azgın yılan gibisin
Hakikattir düşün senin
Mihnet ile dert olmuşsun
İnsan yiyen kurt olmuşsun
Koç yiğide yurt olmuşsun
Kalleşliğin peşin senin Şu dünyaya nazarsın sen
Çarşısı yok pazarsın sen
Gariplere mezarsın sen
Zehir olmuş aşın senin Adem’i ettin divane
Yıkılmışım hem virane
Bir sana bak bir de bana
Deprem öz kardeşin senin Bugün
Attın beni “Sarı gelin” ateşe
Gider iken sağa sola sen bugün
Belinde fistanın yüzünde peçe
Kolunu boynuma dola sen bugün Sarı saçın sırma sırma öreyim
Bir gecelik misafirin olayım
İzin ver de yar koynuna gireyim
Ak gerdan üstünde bele sen bugün Sana derim sana ey kalbi kara
Sen açtın sineme iy’lenmez yara
Şu güzel yaylada derdime çare
Ey nalı çiçeğim bula sen bugün Adem coşmuş sana intizar eder
Kalmasın arada gam ile keder
Senden ayrılması ölümden beter
Öldürüp kalbimi delesin bugün Kaynakça: Tahir Kutsi Makal, Zaralı Âşık Adem, İstanbul, 1972, 80 s. / Tahir Kutsi (Makal), Âşıklar Şöleni, İstanbul, 1977, s. 20-21./ Tahir Kutsi (Makal), Türk Halk Şiiri (Antoloji), İstanbul, 1978, s. 50-51./ İsmail Hakkı Acar, Zara Folkloru, II. Baskı, Sivas, 1990, s. 75-77.
“İstanbul’a giden Âşık Adem, ilk geceyi bir köylüsünün gecekondusunda geçirdi ve orada bir rüya gördü. Ak sakallı bir pir, ‘İşte nasibin oğul, onu ara bul.’ diye bir kız gösteriyordu. Adem işe, İstanbul’un semtlerini gezmekle başladı. Daha sonra Bursa, Balıkesir, Manisa ve İzmir’i gezdi. İzmir’de bir fotoğrafçıda, rüyasında gördüğü Gülperi’yi gördü. Bakışıp gülüştüler..
Bundan sonra Gülperi’yi günlerce takip eden Adem, onunla konuşur ve evlerinin bahçesinde buluşmaya başlarlar. Fakat Gülperi’nin komiser olan babası Adem’ i yakalatır. Bunun üzerine orada durmamız ve zaten sıla ateşi yakıyordur, sara’ya gelir… İzmir’e geri döndüğünde Gülperi ve ailesinin oradan ayrıldığını öğrenir, deliye döner. Artık orada duramaz ve tekrar Zara’ya gelir.. Âşık Adem, İstanbul’da eskicilik yaparken sevgilisi Gülperi’yi bulur. Ama bu sırada askerliği başlar, askere gider. O askerdeyken, ağabeyisinin ölümüne dayanamayan Gülperi’de ölür.”
Askerlik öncesi köyde bir kızla nişanlanmış, askerlik sonrası evlenmiştir. İçkili iken iki arkadaşıyla birlikte ev soymaya kalkıştığı için 1955’te hapse girmiş, uzun süre Sinop Cezaevi’nde yatmış, 10 yıl sonra tahliye olmuştur. İki çocuğu vardır.
On beş yaşındayken köyünde Âşık Garip, Tahir ile Zühre, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Hurşit ile Mahmihri gibi aşk hikâyelerini okumaya başlamış, kitaplardaki şiirleri ezberlemiş, amanla kendisi de yavaş yavaş söylemeye başlamıştır. Kendi ifadesiyle bade içmiştir. Babasıyla akşama kadar dağda odun kesip bir yere yığmışlar, ancak mandalar kaybolduğu için mecburen orada kalmışlardır. Uyku sırasında Adem rüyasında bir ihtiyar görür. İhtiyar ona Gülperi ismindeki kızın şeklini gösterir ve elindeki kadehi uzatır. Adem kadehtekini içer. İhtiyar mandaların yerini söyleyip gözden kaybolur. Adem uyandığında kendisinde bir başkalık hisseder.
Hemen her konuda şiirleri vardır. Üç yüzden fazla şiiri vardır. Saz çalabilen âşıklarımızdandır. Şiir tekniği kuvvetli olup hemen her konuda şiir söylemiştir. Şiirlerinde Adem bazen de Ademî mahlasını kullanmıştır. İfadelerinde bir zorlama görülmez ve duru Türkçe’nin güzelliği açıkça kendisini hissettirir. Şimdi
Yine geldi bahar ayı
Bizim eller güzel gayrı
Güller çiçeklerin beyi
Her güzele yeter şimdi Başı bölük karlı dağlar
Boz bulanık akar çaylar
Bayanlar ile hem baylar
Birbirinden beter şimdi
Boşuna mı geçsin ömür
Benim bağrım tunç ve demir
İşleyemez keder şimdi Adem dertlerini atar
Günler derde sevinç katar
Gönüllerde bahar yatar
Bülbüller de öter şimdi Zara Güzelleri
Kızılırmak daim engine akar
Irmağınüstü’nden çok güzel çıkar
Zara’nın güzeli gözüme bakar
İstesem bir güzel vermezler mi ki Eymir konmuş bir kayanın düzüne
Erkeğinin hiç bakılmaz sözüne
Güzelleri peçe çeker yüzüne
Bir güzel istesem vermezler mi ki Devekse köyü de hep ağa yollu*
Burada bulunur çok servi boylu
Düğünde bayramda bir dudu kumru
Bir güzel istesem vermezler mi ki Tödürge’nin çoktur gönlü yücesi
Buranın dilberi gülün goncası
Aziz ve mübarek bayram gecesi
Bir güzel istesem vermezler mi ki
Buradan da köy güzeli sarmalı
Gencin’in güzeli gözü sürmeli
Bir güzel istesem vermezler mi ki Yarasar’dan çıkar güzelin hası
Bilmem huri midir melek mi aslı
Ezel baharının bir turna sesli
Bir güzel istesem vermezler mi ki Darılman sözüme beyler ağalar
Ademî coşmuş da köyler sıralar
Yenice’de öter yeşil turnalar
Bir güzel istesem vermezler mi ki Bozuk Bozuk
Kısmet olsa ben de gitsem sılaya
On yıl oldu hasret kaldım Zara’ya
Demir perde oldu dağlar araya
Gitmek istiyorum yol bozuk bozuk Zindan kahrı ile ağardı saçım
Hasretim gurbette yanıyor içim
Dünyadan kalkıyor şu benim göçüm
Kefenim hazır da sal bozuk bozuk Bana mesken oldu Sinop çölleri
Bitmez oldu bahçemizin gülleri
Giymez oldu nazlı yârim alları
Karalar giyerek şal bozuk bozuk Garip Ademî’yim aslı Zaralı
Küçük yaştan benim bağrım yaralı
Arıyım çiçekten yaparım balı
Verilmez bir kıymet bal bozuk bozuk Sinop Cezaevi
Sana derim zalim kale
Felâkettir işin senin
Benzerin yoktur dünyada
Cehennemdir işin senin Bir harabe han gibisin
Bir çıkmadık can gibisin
Bir azgın yılan gibisin
Hakikattir düşün senin
İnsan yiyen kurt olmuşsun
Koç yiğide yurt olmuşsun
Kalleşliğin peşin senin Şu dünyaya nazarsın sen
Çarşısı yok pazarsın sen
Gariplere mezarsın sen
Zehir olmuş aşın senin Adem’i ettin divane
Yıkılmışım hem virane
Bir sana bak bir de bana
Deprem öz kardeşin senin Bugün
Attın beni “Sarı gelin” ateşe
Gider iken sağa sola sen bugün
Belinde fistanın yüzünde peçe
Kolunu boynuma dola sen bugün Sarı saçın sırma sırma öreyim
Bir gecelik misafirin olayım
İzin ver de yar koynuna gireyim
Ak gerdan üstünde bele sen bugün Sana derim sana ey kalbi kara
Sen açtın sineme iy’lenmez yara
Şu güzel yaylada derdime çare
Ey nalı çiçeğim bula sen bugün Adem coşmuş sana intizar eder
Kalmasın arada gam ile keder
Senden ayrılması ölümden beter
Öldürüp kalbimi delesin bugün Kaynakça: Tahir Kutsi Makal, Zaralı Âşık Adem, İstanbul, 1972, 80 s. / Tahir Kutsi (Makal), Âşıklar Şöleni, İstanbul, 1977, s. 20-21./ Tahir Kutsi (Makal), Türk Halk Şiiri (Antoloji), İstanbul, 1978, s. 50-51./ İsmail Hakkı Acar, Zara Folkloru, II. Baskı, Sivas, 1990, s. 75-77.