Memleketinizi, ülkenizi ve şehrinizi seviyorsanız, kendinizde oraya karşı bir aidiyet hissi ve duygusu hissediyorsanız, baktığınız her yerde, gördüğünüz her şeyde ona ait bir şeyler ararsınız. O’na ait bir bilgi veya bir belge gördünüz mü adeta kayıp bir parçanızın tamamlandığını, yitik bir değerinizin bulunduğunu hisseder, sevinirsiniz.
İstanbul’un muhtelif kütüphanelerine her gitmemde mutlaka Sivas’la ilgili bir arama ve tarama yaparım. Acaba kıyıda köşede kalmış ve okuyucusunu bekleyen bir eser veya yeni yayınlanmış ama henüz haberimin olmadığı bir kitap bulunmakta mıdır? İşte bu kez de bu kabilden bir tarama yaparken adını yıllar öncesinde duyduğum fakat kendisini henüz göremediğim bir kitapla karşılaştım. sivas tarihi için adeta bir hazine değerinde olduğu bilinen bu kitap, Avrupa'nın ünlü Arap dili ve epigrafyası uzmanı ve aslen İsviçreli olan Max van Berchem ile Müze-i Hümayun Müdür Yardımcısı Halil Edhem tarafından Fransızca olarak yazılmış “Corpus à l’Asie Minure” (Orta Anadolu Kitabeleri) adını taşımakta ve “Sivas–Divriği Korpus”u olarak da şöhret bulmakta idi. Max Van Berchem ile Halil Edhem Bey’ler, Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey tarafından görevlendirilmiş ve Anadolu'daki ilk İslâmî kitabelere dair büyük bir derleme hazırlığı girişiminde bulunarak fasüküller halinde yayınlamışlardı. Sivas–Divriği Korpus’unun da bu cümleden olarak 1917 yılında Mısır’da baskısı yapılmıştı.
Sivas-Divriği Korpus’unda Sivas’ın antik tarihiyle birlikte Türk–İslam eserlerinden Cami-i Kebir (Ulu Cami) Şifaiye Medresesi, Sahibiye (Gökmedrese) Medresesi, Buruciye (Hacı Mesud) Medresesi, Çifte Minareli (Darü’l Hadis) Medrese, Sur ve Kaleler, Şahna Kümbedi olarak bilinen Hüseyin bin Cafer Türbesi, Rahati ailesi Zaviyesi ve Abdülvahap Rahatî Türbesi, Güdük Minare (Şeyh Hasan Bey Türbesi), Abdülvahap Gazi Camii (Yukarı Tekke Camii) Kadı Burhaneddin Türbesi, Behrampaşa Hamamı (Kurşunlu Hamam) ve Divriği Ulu Camii hakkında bilgilerle birlikte Arapça kitabelerinin çözümleri de yer almaktaydı. Sivas-Divriği Korpus’unda Sivas’ın genel görünüşü ve abidevi eserlerine ait birçok fotoğraf da bulunmaktadır. Ama bu fotoğraflardan bir tanesi içimde derin bir hüzün ve teessür bıraktı. Çünkü bu gün adeta yerinde yeller esen, varlığından bir iz ve belirti dahi kalmayan Şahna Kümbedi, tüm haşmeti ve muhkemliğini geride bırakmış, adeta yalnızlığa terk edilerek içinde bulunduğu perişan durumu ve sahipsizliğini olanca çıplaklığı ile gözler önüne sermekte, yok mu beni kurtaracak bir el diye feryat etmekteydi. Kesme taşlardan sekizgen bir plan üzerine inşa edilmiş ve taş örgülü bir subasman üzerinde yükselen kubbeli yapı, kısmen yıkılmış, kitabe ve taşları sağa sola saçılmış, adeta fersude ve perişan bir görüntü içerisinde idi. İlgisizlik ve bakımsızlıktan bu hale gelen bir asar-ı atikanın muhtemelen daha fazla yağmalanmaması ve tarihe tanıklık eden parçalarının aşırılmaması için de önünde nöbet tutan bir “şahne” görevlendirilmişti.
Günümüzde “Kümbet Mahallesi”ne ismini vererek hatırası bir nebze de olsa yaşatılan bu tarihi eser, acaba nasıl bu hale gelmiş ve daha da ötesinde varlığı nasıl ortadan kaldırılmıştı. Bu husus Sivas’la ilgili araştırma yapan birçok araştırmacı ve yazarın gündemini oluşturmuş, birçok kitapta yazılar yazılmış, dergilerde makale ve araştırmalar yayınlanmıştı. Bu konuda aklıma ilk gelen ve çok değerli bilgiler veren makalelerden birisini Hayat Ağacı Dergisi’nde Müjgan Üçer ablamız yayınlamıştı. Sayın Üçer’in “Aklın Varsa Başında Şahna Kümbeti Karşında” Sivas atasözüyle gündeme getirdiği Şahna Kümbeti’nin hikâyesi, muhtelif kaynaklardan araştırılarak anlatılmakta ve eserle ilgili önemli bilgiler verilmekte idi. Bu makalede dile getirilen sürpriz teklif ise “Kümbet semtine adını vermiş olan bu tarihi eserin noksan taşlarının tamamlanarak yeniden inşa edilmesi” fikrinin ortaya atılmış olmasıdır. Çünkü kümbetin bulunduğu yerin işaret edildiği kroki ve fotoğrafların söz konusu Sivas-Divriği Korpus’unda bulunması büyük bir şanstır. Bu fotoğraflardan hareketle restitüsyon ve restorasyon projelerinin çizilmesi ve yerinin tespit edilmesi hiç de zor olmasa gerekir. Sivas’ın çok önemli tarihi eserlerinden biri olan bu kümbetin yeniden inşa ve ihyası, eldeki bilgiler ve yapılacak araştırmalarda elde edilecek verilerle mümkün olabilir mi?
Şahna Kümbeti’nin yeniden inşa ve ihyası mimar ve mühendislerin ilgi alanına girmesi nedeniyle bu konuyu onların uzmanlığı ve görüşlerine bırakıyorum. Bu hususları dikkate alarak bir çaba ve gayret içerisine giren Sivas sevdalısı birilerinin çıkacağı ve şehrimizin böylesine önemli bir esere yeniden kavuşacağını ümit ediyorum.
Bu hususta Sivas’ı seven ve bu şehirle ilgili sözü olan herkese bir görev ve sorumluluk düşmekte olduğu düşünceden hareketle Şahna Kümbeti için ben ne yapabilirdim. Böylesine tarihi bir eserin yeniden ihya ve ihdasına, Osmanlı Arşivi belgeleri bir cevap verebilir mi idi. Bu soruların cevabını bulmak amacıyla arşiv kataloglarını karıştırmaya başladım.
Tarihimizle ilgili birçok konuya ışık tutmakta olan Arşiv kayıtları, şüphesiz Şahna Kümbeti ile ilgili de himmetini esirgemeyecekti. Ve nihayet arşiv belgeleri arasından zuhur ediveren birkaç belge bu tarihi eserin geçmişine ışık tutmakta, karanlıkta kalan birçok noktayı aydınlatmakta idi.
İlgisizlik ve bakımsızlık yüzünden yıkılmaya yüz tutmuş olan Şahna Kümbeti ile ilgili olarak Sivas Valisi Hasan Hilmi Paşa tarafından 30 Temmuz 1901 tarihinde Dâhiliye Nezareti (İçişleri Bakanlığı)’ne gönderilmiş olan telgraf, yaralı ve hasarlı bir durumda bulunan kümbetin adeta ölüme terk edildiğini göstermektedir:[
“Sivas’a 20 dakika mesafede bulunan Şahna Kümbedi isimli kubbenin kısmen yıkılmış olduğu, istinadı bulunmayan diğer kısımlarının da yıkılmak üzere olması nedeniyle acilen tamir edilmesi” gerektiği vurgulanmakta ve bu tamir işi için de “15.000 kuruşa ihtiyaç duyulduğu” belirtilmektedir. Fakat bu konu ile ilgili olarak Sivas Belediye Başkanlığı tarafından verilen müzekkerede, “bu kubbenin esasen asar-ı atikadan olmaması, hiçbir taraftan geliri ve karşılığı bulunmamamsı nedeni ile bu kadar masrafla bu kümbetin inşasının her hangi bir faydası düşünülmediği” belirtilmekte ve söz konusu bu “kubbenin yıkılarak mevcut taşlarının halen inşa edilmekte olan Gureba Hastanesi’ne nakli ve aralarında tarihi taşlarla sair yazılı taşların da Mekteb-i İdadi-i Mülki (Sivas Lisesi) içerisinde bulunup resmi açılışı yapılan Müze Şubesi’nde hıfz edilmesi” gerektiğinin “Meclis-i İdare-i Vilayet (Sivas İl Genel Meclisi)’in ifadesi” olduğu belirtilmekte ve bu hususta “Dâhiliye Nezareti’nin ’nın onayını” talep etmektedir.
Sivas Valisi’nin bu tahriratını değerlendiren Dâhiliye Nezareti, Maarif Nezareti (Eğitim Bakanlığı)’ne söz konusu hususun araştırılarak sonucun acilen kendilerine bildirilmesi için 6 Ağustos 1901 tarihinde bir tahrirat gönderir.
Maarif Nezareti, Dâhiliye Nezareti’nin bu talebi değerlendirir ve söz konusu Şahna Kümbeti’nin asar-ı atikadan olup olmadığını Müze-i Hümayun Müdüriyeti’ne sorulması kararına varır. Müze Müdürlüğü tarafından verilen cevapta ise: Kendilerinde bu eserle ilgili herhangi bir kayıt bulunmadığı fakat Sivas Maarif Müdürü’nün bu günlerde izinli olarak İstanbul’da bulunduğu belirtilerek, kendisinin o bölgede bulunan tarihi eserlere vâkıf bir kişi olduğu ve bu hususta vereceği bilgilere itibar edilebileceği, bildirilir.
Bilgisine başvurulmak üzere Maarif Nezareti’ne davet etilen Sivas Maarif Müdürü Ahmet Hulusi Bey, 29 Ağustos 1901 tarihinde yazılı olarak vermiş olduğu beyanında kümbetle ilgili şu bilgileri vermiştir:
“Yıkılması için Sivas Vilayeti tarafından izin istenilen kümbet, Sivas’tan Ankara ve Samsun’a giden şose kenarında vaki ve şeklen çok yüzeyli (zû vücûh-ı kesir) bir menşur-ı muntazam ile yarı küreye yakın bir kubbeyi cami’ olarak genel görüntüsünde bir zarafet-i mimariye görünüşündedir. Çok eski zamanlarda Sivas Şehri’nin bu kümbet yanında kurulmuş olduğuna dair Sivas halkı arasında bir rivayet–i mütevatire mevcut olması ve yine halk arasında çok önem verilen tarihi bir yapı olması nedeni ile bu kümbetin hiç bir şekilde yıkılmasına cevaz verilmemelidir. Âcizane görüşüm budur. Bu husustaki görüşümün Müze-i Hümayun müdüriyeti tarafına da bildirildikten sonra yüce cevabınızın yazılmasını, emir ve fermanın yüce zatınıza ait olduğunu beyan eylerim.”
Sivas Maarif Müdürü Ahmet Hulusi Bey’in bu beyanı ve isteği üzerine konu, Müze-i Hümayun Müdüriyeti’ne bildirilir. Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey, Ahmet Hulusi Bey’in bu beyan ve görüşü doğrultusunda konuyu değerlendirir ve bu husustaki görüşlerini 23 Eylül 1901 tarihinde Maarif Nezareti’ne bildirir:
“ Sivas Maarif Müdürlüğü’nün bu konuda vermiş olduğu malumata nazaran zikrolunan kubbenin mahiyeti anlaşılmak üzere birkaç cihetten fotoğrafisi aldırılarak Müze-i Hümayun’a gönderilmesi Sivas Vilayet-i Celilesine telgrafla bildirilmişti. İstenilen fotoğrafiler bu kere Sivas Valiliği tarafından gönderilerek nazar-ı tetkikten geçirilmiş ve iş bu kubbenin şayan-ı muhafaza-i asar-ı mühime-i atikadan olarak hedm(yıkılma) ve tahribi hiçbir vechile haiz-i muvafık olamayacağı tahakkuk eylemiştir. Şu halde Sivas’ta yapılacak hastane inşaatına gerekli taşların başka mahalden alınması ve kubbeye asla ilişilmemesi iktiza eder. Fotoğrafide görüldüğü üzere mezkûr kubbenin evvelce yıkılmış olan aksamının taşları orada durmakta olduğundan bunların içinde yazılı ve resimli olanların Mekteb-i İdadi-i Mülkiye nakli ile muhafa edilmesi ve diğerlerini mahallinde terk olunması icab-ı hâldendir. Bir de mezkûr kubbenin heyet-i kaidesi vechile tamiri lazım gelse 15. 000 kuruş sarfına ihtiyaç hâsıl olacağı cümle-i işarı mahalliden olmasına ve bu kadar bir masrafa müze-i hümayun bütçesinin tahammülü olmayıp mamafih yalnız inhidamı mahzurunu def’e medar olacak derecede bir tamir-i sathi ile iktifa dahi maksudu temin edeceği cihetle, bu babda ihtiyar olunacak birkaç yüz kuruş masrafın mahalli Belediyesince tesviyesi mümkün olamaz ise Müze-i Hümayunca çare-i tesviyesi bulunabileceğine binaen ber-vechi tahrir inhidamı mahzuriyeti def’e kâfi derecede bir tamirin ne kadar masrafla icrası kabil olacağının Vilayet Nafia Sermühendisi tarfından keşfettirilerek sonucunun ve bu masrafın mahalli belediyesince ödenmesinin mümkün olup olamayacağının bildirilmesi hususunun Sivas Vilayet-i Celilesi’ne yazı ile bildirilmesi hususunda emr-i ferman…”
Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey, Sivas’ta bulunan Şahna Kümbeti’nin varlığından belki de ilk defa haberdar olmaktadır. Kümbetin yıkılarak yok olmaktan kurtarılması için duruma el atmakta; eserin fotoğraflarının çekilmesini ve yıkılarak sağa sola serpilmiş olan taşların ve kitabenin Sivas Müzesine nakledilmesini istemektedir. Ayrıca kümbetin tamamının olmasa bile yıkılmasını önleyecek kadar bir tamiratın Müze-i hümayun tarafından yaptırılabileceğini ve Sivas Nafıa Başmühendisi’nin bu hususta bir maliyet çalışması yapmasını ve taraflarına bildirilmesini talep eder.
Osman Hamdi Bey’in söz konusu talebi Maarif Nezareti tarafından 28 Eylül 1901 tarihinde Sivas Vilayeti’ne bildirilir. Bunun üzerine Sivas Valisi, gerekli maliyet ve keşif çalışmalarını yapmak üzere Sivas Nafıa Başmühendisi’ni görevlendirir. Başmühendis tarafından Kümbet’in sathi tamiri ile ilgili yapılan maliyet çalışmasında, toplam maliyetin 4 bin kuruşu bulacağı tesbit edilir ve bu husus Müze-i Hümayun Müdüriyeti’ne bildirilir. Müze Müdürü Osman Hamdi Bey, maliyetin yarısının Müze-i Hümayun tarafından karşılanacağını ve diğer yarısının da ya Sivas Belediye Sandığı ya da halktan iane sureti ile toplanacak yardımlarla karşılanmasını ister. Fakat öyle görülmektedir ki bu meblağın, ne halk tarafından ve ne de Belediye Sandığı tarafından karşılanması mümkün gözükmemektedir. Nitekim Belediye Başkanlığı Maarif Müdüriyeti’ne vermiş olduğu cevapta: “Bu paranın Belediye’nin mali gücünü aşan bir miktar olduğu, bırakın bu kadar paranın verilmesini bir para bile verilemeyeceği ve hiç olmazsa sağa sola saçılan taşların toplanarak Sivas Müzesi’ne konulması”[görüşü tekrar edilmekte idi.
Sivas Belediyesi’nin kümbetin tamiri ile ilgili bütçe durumunu mazeret göstererek hiçbir girişimde bulunmayacağı ve bir adım atmayacağının oraya çıkması üzerine iş sürüncemede kalır.
Şahna Kümbeti’nin kurtarılması için yürütülen yazışmaların üstünden tam üç yıl geçmiştir. Fakat bu arada kümbet, ilgisizlik ve bakımsızlık yüzünden daha da yıkılıp çökmekte, adeta yıkılma derecesine gelmektedir. Ayrıca taşları çevrede bulunan halk tarafından “aşırılarak” ev ve sair inşaatlarında kullanılmaktadır. Bu şikâyetlerin valiliğe kadar ulaşması üzerine Sivas Valisi Reşid Âkif Paşa, kümbetin tamiri ya da yıkılması hususunda kesin bir karar verilemesi talebi ile 21 Mart 1904 tarihinde durumu tekraren Maarif Nezareti’ne bildirilir.
“Sivas’a 20 dakika mesafede bulunan Şahna Kümbet’i denilen ve yıkılmaya yüz tutmuş olan bina-yı atika’nın Müze-i Hümayun adına kayıt edilerek tamir ettirilmesi arzu buyrulduğu, ancak tamir masraflarının Belediye Sandığı’ndan ödenmesi Maarif Nezareti tarafından bildirilmişti. Bunun üzerine, Belediye Sandığı’nın bu tamiri yapacak kadar parasının bulunmaması nedeni ile bu kümbetin hey’et-i asliyesine iadesi için yapılan keşif sonucu sarf edilmesi gereken 4 bin küsur kuruşun Müze-yi Hümayun adına Maarif Sandığı’ndan ödenmesine izin verilmesi talebi defalarca tekrarlanmış ve henüz bir cevap alınamamıştır. Hâlbuki bina günden güne harap olmaktadır. 3 sene evvel keşfedilmiş olan 4 bin kuruşun 2 misli ile dahi bugün tamir olunamayacak bir hale gelmiştir. Belediyenin az çok bir iktidarı olsa böyle bir eser-i kadim-i İslam’ın çare-i devamını bulmak için mümkün olan tedbirlerin alınmasından geri duramayacağı, yüce nezdinizden de teslim buyrulur ümidindeyim. Ancak buranın tamir edilmesi Belediye’nin tasavvur buyrulamayacak derecede gücünü aşmakta ve belediyenin bu hususta bir muavenette bulunabilmesi imkânsızdır. Keyfiyetin kesin bir neticeye kavuşturulamaması ise bu kümbetin bir daha asli hüviyetine uygun bir surette iade ve inşasını mümkün kılamayacak derecede harab etmekle kalmayacak, enkazının ziyan olmasını da mucib olacaktır. Çünkü bu kümbetin şehir dışında ve tenha bir mahalde bulunması muhafazasına imkân bırakmadığı gibi, düşen taşları da şunun bunun tarafından aşırılmaktadır. Eğer bu kümbetin Müze-yi Hümayun namına tescil edilerek imarı istenmekte ise, birkaç ay geçtikten sonra, değil tamiri enkazından dahi eser kalmayacaktır. Bu nedenle evvelce sarfına lüzum gösterilen 4 bin kuruşun sarfına izin verilmesi gerekmektedir. Eğer bu meblağın ödenmesi söz konusu değil ise enkazının beyhude telef olmasına mahal kalmamak üzere bakiyesinin de yıkılarak asar-ı atika olan yazılı ve nakışlı taşların vilayet müze şubesinde muhafazasına ve diğer adi taşların da orada umum için inşa olunacak çeşmede kullanılmasına müsaade buyrulması ve hangi suret tasvip buyrulacak ise bir daha değiştirilmemek ve vakit geçirilmemek üzere acilen emir ve bilgi verilmesi ehemmiyetle tekrar maruzdur”.
Sivas Valisi Reşid Âkif Paşa’nın bu tahriratı üzerine, konu tekrar Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey’in görüşüne arz edilir. Osman Hamdi Bey de elimizde bulunan belgelerden Şahna Kümbeti’nin akıbetine dair kendisinin son mütalaası olduğu kanaatine vardığımız tahriratta, şu ifadelere yer vermiş olduğunu görmekteyiz.
“Sivas Vilayeti’nin iş bu tahriratı tarafımızdan mütalaa olunmuştur. Tahrirat metninde bahsolunan Şahna Kümbeti hakkında Vilayetiniz tarafından daha önce de tarafımıza bazı bilgiler gelmiş ve yazışmalar yapılmış idi. Fakat Müze-i Hümayun bütçesinin bu gibi asar-ı kadimenin muhafaza-yı ümranı için sarfı lazım gelen meblağın ödenmesi noktasında gücünü aşacağından vilayeti aliyyenizin bu husustaki isteği yerine getirilememiştir. Binaenaleyh bu konuda bu kere de maalesef idare-i âcizanemiz tarafından tahkikattan başka bir şey yapılamayacak ve ancak Maarif Nezaret’i tarafından bu eserin ma’muriyetine dair bir şeyler yapılabilecektir. Eğer bu husus da mümkün olmadığı takdirde bu kümbetin yıkılmasından önce her taraftan fotoğrafları ve planları alınarak ve bunlar tanzim edilerek idaremiz tarafına gönderilmesini ve yine kümbet binasının kemal-i itina ile yıktırılarak üzerleri yazılı ve nakışlı taşların Vilayet Müze Şubesi’nde hıfzı lazım geleceği maruzdur”.
Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey’in bu konudaki son sözü bu mudur, bilemeyiz. Ancak elimizde bulunan son tarihli arşiv belgesindeki son sözünün bu olduğunu görüyoruz. Bir de bu yazışmanın akabinde, yani 1904 ya da 1905 yılında Kümbet’in tamamen yıktırılmış olduğunu, yine Osman Hamdi Bey’in kardeşi Müze-i Hümayun Müdür Yardımcısı Halil Edhem Bey’in “Sivas–Divriği Korpus”undaki değerlendirmesinden anlamaktayız. Halil Edhem Bey, 1906 yılı Haziran ayında Sivas’a geldiğinde “Kümbet’in tamamen yıktırılmış, yazının kalıntıları ve çerçevesi Sivas Müzesi’ne konulmuştu” ifadesiyle adeta Sivas’ın giriş kapısında yüz yıllardır “şahne”lik yapan Kümbet’in yok edilişine tarih düşmüş oluyordu.
Aradan tam bir asır geçmiş olsa da Sivas tarihinin bu yitik değerinin bir gün çıkıp geleceğini ve geçmişte olduğu gibi bir asırdır ara vermiş olduğu “şahne”lik görevini devralacağını ümit etmekteyiz.
Ümitliyiz ve ümit varız. Çünkü günümüzün Şehremini diğer tarihi eserlerde olduğu gibi bu “asâr-ı atîka” hakkında da büyük bir kadirşinaslık içerisinde bulunmakta olduğunu bilmekteyiz. Ve hiçbir tarihi-mali mazeret ileri sürmeden bu “asâr-ı atîka”nın ihyası yolunda adımlar atmakta olduğuna şahit olmaktayız. Bu şehri seven ve bu şehrin sinesinden çıkan herkesin bu yolda şehreminimizle yan yana gelerek, kol kola girerek Sivas’ı yitik değerleriyle buluşturmasını ümit ediyoruz.
Kaynak : Salih Şahin
Musa Demir
Bu eser mutlaka yeniden ayağa kaldırılmalıdır. Hatta yerel seçimlere girecek başkan adayları bu sözü vermelidir.