Sivas'ta 4 Eylül Sivas Kongresi yıldönümü farklı kulvarlarda kutlanacak. Bu kulvarlardan birisi de Aşıklar Bayramı olacak.
Konu hakkında açıklamada bulunan İl Kültür ve Turizm Müdürü Aziz Erdoğan, şunları ifade etti:
"Sivas, şairler otağı, aşıklar diyarıdır. Türkülerin, şiirlerin ilham kaynağıdır. Sivas insanı, Gürlevik kadar engin, Tecer gibi yüce gönüllüdür. Sivas bağrındakileri Mereküm’den enginler baktırır. Aşık gönüllere türkü yaktırır.
“Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde.” Sivas bir hülyadır gurbet illerde, yokluğu sızıdır hep gönüllerde, türkü olur gece gündüz dillerde…
Ahmet Kutsî, Sivas’a Maarif Müdürü atandı. Sivas’ın eğitimi hakkında bilgi almak için okulları gezmeye başladı. Yolunu Sivas Lisesi’ne düşüren Ahmet Kutsî, öğretmenler odasına uğradı. Öğretmenlerin içtenliği, samimiyeti, çalışkanlığı dikkatini çekti. Hepsinin sanata, edebiyata, kültüre dair derdi vardı. Edebiyat öğretmeni Vehbi Cem, öğrencilerini yarışmalara hazırlıyor, öğrencilerine edebiyat zevki aşılıyor; şiir, hikaye ve tiyatroyu sevdiriyordu. Yine Müzik Öğretmeni Muzaffer Bey, sanatkâr bir ruha sahipti. Yörenin türkülerini derliyor, folklor araştırmaları yapıyordu. Bununla da yetinmiyor, öğrencilerine saz çalmayı, birçok enstrümanı kullanmayı öğretiyordu.
Sivas, mimarisi, kültürü, sanatı, edebiyatı ve insanıyla Ahmet Kutsî’nin dikkatini çekti ve bu şehri tanıdıkça daha çok sevmeye başladı. Gittiği her köyde, her beldede, her kasabada bir şairle tanıştı. Ruhsati’yi gördü, Ali İzzet’i dinledi, Aşık Veysel’i duydu. Kendisi de sanata ve edebiyata yatkın olan Ahmet Kutsî, arkadaşlarıyla Sivas’ta bir “Halk Şairleri Derneği” kurdu ve derneğin başkanlığını da Belediye Başkanı Hikmet Bey’e teklif etti. Belediye Başkanı Hikmet Bey, bu teklifi memnuniyetle karşıladı. Derneğin ilk işi Sivas’ta bir aşıklar bayramı düzenlemek oldu. Aşıklar bayramı fikri halktan takdir topladı ve şairlerden, ozanlardan, aşıklardan büyük ilgi gördü.
Sazına sözüne güvenen şairler Sivas Aşıklar Bayramı’na davet edildi. Aşık Veysel’in de davetli olduğu Aşıklar Bayramına on beş aşık katılacağını bildirdi.
Aldığı davet Veysel’i çok heyecanlandırdı. İlk kez bir şehir meydanında, büyük kalabalıklar önünde, âşıkların karşısında saz çalacaktı. Sivas’a nasıl gidecekti, üzerine ne giyecekti, düşündü durdu.
Düşünüp taşındıktan sonra Veysel, Ahmet Kutsi’nin davetine icabet etmeye; yoldaşı, haldaşı, sırdaşı İbrahim ile Sivas’a gitmeye karar verdi.
Başında bozarmış bir şapka, üstünde karakoyun yününden dokunmuş bir elbiseyle kafalarını gözlerini yün atkılarla sararak bir kış günü İbrahim ile atlara bindiler. Zara’nın Girit köyünden satın aldıkları meşe sazını da yanlarına aldılar. Bata çıka, düşe kalka önce Şarkışla’ya, oradan atlarını sürdüler Sivas’a…
İbrahim ve Veysel yol boyunca bazı köylere uğrayarak at sırtında dört gün yolculuk yaptı. 4 Ocak günü Sivas’a vardılar. Sora sora Şıracı Han’a ulaştılar. Aşıklar Bayramı için geldiklerini, Ahmet Kutsi Bey’in davetlisi olduğunu söylediler. Atlarını hana çektiler.
Hancı Veysel’i hana buyur etti. Handa onları bir odaya yerleştirdi. Misafirlerine yemek ikram etti. Yemekten sonra Veysel, kendisine ayrılan yatağa uzandı. Veysel çok yorulmuştu, İbrahim ile pek konuşmadı, çok geçmeden de uykuya daldı.
Han odasında erkenden uykuya dalan Veysel, güneş doğmadan uyandı, önce sazını eline aldı, öptü, kokladı. “Beni mahcup etme!” deyip sazın tellerine dokundu. İbrahim saz sesiyle uyandı. Biraz sonra hancı kapıyı çaldı. Yemek hazır, aşağı buyurun, dedi. Odadan inmeden Veysel’in burnuna kelle kokusu geldi. Veysel İbrahim’e: “ İki gözüm kör olsun ki bugün yemekte kelle var. ” diye takıldı. İbrahim aşağı inince masada mis gibi kırılmış kuzu kellelerini gördü. Veysel:
- La İbraham dilini mi yuttun?
- Dili senin olsun, ben yanahlarından yerim.
İbrahim kelleleri bir bir ayıkladı. Üzerlerine bol bol kekik döktü. Pideler fırından yeni çıkmıştı. Kelleyi sıcak pideyle dürüm yapıp yediler.
- İbraham sen beni her gun beyle beslersen, ben keklik gibi seker, bübül gibi şahırım.
- Birazdan nasıl şahıdıını görecaam, beni mahcup edersen seni Suvas’ta bırahır gederim.
5 Ocak 1931, Sivas’ta soğuk bir kış günü… Dışarısı ne kadar soğuksa içerisi o kadar sıcak… Belediye salonunda aşıklara özel yerler ayrılmış, salon kalabalık... Aşık Veysel kendisine ayrılan sandalyeye oturdu. Sırasıyla aşıklar isimleri söylenerek çağırıldı... Revanî, Meslekî, Suzanî, Süleyman, Karslı Mehmet, Müştak, Yarım Ali, Talibî, Yusuf, San’atî… Her isim okunduğunda halk dakikalarca alkışlıyordu.
Her aşık sırasıyla saz çalıp şiir okudu. Aşıklarlar Bayramı’nın sonu yaklaştı. Salondaki sessizlik yerini az da olsa uğultuya bıraktı. Saz ve söz sırası Veysel’deydi. Müzik öğretmeni Muzaffer Bey ayağa kalktı. Zayıf, esmer, uzuna yakın boyu, başında eski şapkası, üzerinde yamalı hırkasıyla aşıkların arasında oturan Veysel’i koluna girerek sahnenin ortasındaki sandelyeye oturttu. Sazını eline verdi. Herkes bu çelimsiz, hırpani kıyafetli adamın ne söyleyeceğini merak ediyordu. Veysel sazını bağrına bastı ve bir müddet sustu. Salondaki uğultu, yerini büyük bir sessizliğe bıraktı. Herkes bir şey mi oldu, derken o sazının tellerine vurdu.
“Uzun ince bir yoldayım,
Gidiyorum gündüz gece…
Bilmiyorum ne haldeyim…
Gidiyorum gündüz gece.”
…
Şiir bitince solonda bir alkış tufanı koptu. Veysel saza söze ara vermedi. “Hak!” deyip vurdu sazın teline.
“Allah birdir Peygamber Hak,
Rabbü’l-alemin’dir mutlak,
Senlik benlik nedir bırak,
Söyleyim geldi sırası…”
…
Peşi sıra “Güzelliğin on par’etmez.”dedi. Alkışları duyunca daha da rahatladı. Ardından “Kara Toprak”ı çalıp çığırdı.
“Dost dost diye nicesine sarıldım,
Benim sadık yarim kara topraktır.
Beyhude dolandım, boşa yoruldum,
Benim sadık yarim kara topraktır.
...
Böyle bir ses, böyle bir saz daha önce hiç dinlenmemişti, dinleyenler şaşıp kaldı. Aşık Veysel’in sazı durup sözü bitince alkış tufanı koptu. Veysel sazını önüne bıraktı, sandalyeden doğruldu, elini kalbine götürüp eğilerek seyirciyi selamladı. En son sahneye çıkmasına rağmen dinleyenler Veysel’i dakikalarca ayakta alkışladı.
Bütün aşıklar sahnede yerini aldı. Vali, Belediye Başkanı, şehrin ileri gelenleri aşıkların yanına gelip ellerini sıktı, aşıklara memnuniyetlerini bildirdi. Jüri Veysel’i Sivas Aşıklar Bayramı’nın en iyi ozanı seçti. Sivaslılar Veysel’in sesini ve sazını çok beğendi.
Ahmet Kutsi, her aşığa adlarına düzenlenen “Halk Ozanı” belgesini takdim etti. Aşık Veysel gördüğü ilgiden hem memnun, hem de bu kadar ilgi karşısında şaşkındı. Aşıklar Derneği, her aşığa onar lira vermeyi kararlaştırmıştı. Aşık Veysel’e de on lira verilmek istendi. Aşık Veysel bunu kabul etmek istemedi. Ahmet Kutsî “ Parayı az bulduysanız, biraz daha artıralım.” deyince Veysel: “Biz size teşekkur ederik. Siz bizi buraya çaarıp mükâfatlandırdınız. Ben bu parayı alamam.”dedi. Paranın kendisine tahsis edildiği söylenince Veysel “O zaman beş lirası bana yeter, bu para benim daal mi, ben de Sivas Aşıhlar Dernane beş lira bağışlıyorum.” dedi. Veysel’in bu kadirşinas tavrı, zengin bakış açısı Ahmet Kutsî’yi daha da etkiledi. Ahmet Kutsî, yünden el dokuması giysiler içinde gizli hazine gibi parlayan Veysel’i tanıdıkça ona hayranlığı arttı.
Ahmet Kutsî Veysel’i evine davet etti. Aşık Veysel bu davetten çok memnun oldu. Ahmet Kutsî, Veysel’i tanıdıkça ona yakınlığı ve hayranlığı arttı. Veysel’i iki gün evinde ağırladı, lezzetli yemekler, çeşit çeşit meyveler ikram etti. Veysel’i konuşturup eşiyle birlikte Veysel’i saatlerce dinlediler. Veysel’in muhabbeti hoş ve samimi idi. Her sözü, her olayı, her durumu sazını bağrına basıp bir şiirle tamamlıyordu. Ahmet Kutsi’nin beşikte yaşına yeni girmiş bir erkek çocuğu vardı. Çocuk ne zaman uyansa annesinden önce çocuğun sesine Veysel gidiyor, beşiği sallıyor, ninni söylüyordu. Ahmet Kutsî, Veysel’in içinden geldiği gibi çocuğa söylediği özgün ninniyi çok beğendi. Veysel’i yolcu ettikten sonrada bir zaman Veysel’in ninnisiyle çocuğunu sallayarak uyuttu. Veysel ile başlayan dostluğu her geçen gün daha da ilerledi. Bu tarihten sonra Veysel’i yalnız bırakmadı, ona kol kanat gerdi, dal kol oldu.
Sivas Aşıklar Bayramı’ndan sonra ismini geniş kitlelere duyuran Aşık Veysel, ömrünü saza, söze adamakla kalmadı, millet sevdasıyla, vatan sevgisiyle yanan yüreğini, damla damla biriktirdiği irfanını, Anadolu insanıyla paylaştı. Aynı yılın baharında köylerde konaklayarak, beldelere uğrayarak, ilçe kahvelerinde konser vererek Adana’ya kadar gitti. Aşık Veysel’in sesi, her evde, her mekanda bulunmasa da radyolardan yankılanmaya başladı. Sazı kullanış şekli ve söyleyişindeki üslubuyla halk tarafından sevilen aşık, özgün bir tarz oluşturdu."
Bülten Haber
KÜLTÜR
Yayınlanma: 31 Ağustos 2024 - 13:47
Sivas'ta meydan Aşıkların olacak
Sivas'ta 2-3 Eylülde saz da söz de meydan da aşıkların olacak. Sivas'ta sözler yüreklere işlenecek.
KÜLTÜR
31 Ağustos 2024 - 13:47