Araştırmacı-Yazar hemşehrimiz Salih Şahin, Sivas tarihi ve kültürüyle ilgili birçok Arşiv belgesini günümüz Türkçesine çevirmekte, bu belgelerden hareketle birçok kitap ve makale kaleme almaktadır. Bu çerçevede Sivas'ın unutulmuş simalarını, şahsiyetlerini, değerlerini şehrimize kazandırmayı sürdürüyor. Sivaslıların elinden düşürmediği Mekan ve İnsanıyla Sivas kitabı ile Sivas Raporları kitabını şehrimize kazandıran Salih Şahin, son günlerde bir makale için Sivas’la ilgili arşiv belgelerine odaklanmış durumda.
Sivas ile ilgili tarihi belgeleri zaman zaman paylaşmayı şehrin üzerindeki bir hakkı ve vebali olarak hissettiğini ifade eden Şahin, "Her ne kadar şehrin tarihiyle, insanıyla, mekân ve mahalleleriyle ilgili kapsamlı bir eser yazmış olsam da bu tür ilmi ve ciddi eserlerin okuyucusunun ve meraklısının çok fazla olmadığını anladım. Sosyal medya vasıtasıyla karınca kararınca ve kısaca okuyana, düşünene, anlayana bir iki belgeyle de olsa bilgi vermeyi düşünmekteyim" dedi.
Sivas tarihiyle ilgili 30 yılı aşkın bir süredir Osmanlı Arşivleri ve Yazma Kitaplar üzerinde araştırmalarını sürdüren Salih Şahin, yapmış olduğu araştırmalara olan merakını artıran unsuru, "Şehrin geçmişinden günümüze birçok ismi, şahsiyeti, kuruluşu, olayları insanı alıp diyar diyar götürüyor sanki. Sivas çok zengin ve derin bir kültürel birikime sahip. Bu birikimden haberdar olmayı, faydalanmayı hem günümüz hem de gelecek nesillerinin hakkı olarak görmekteyim. Atalarımız kurmuş oldukları vakıf ve sosyal müesseselerle şehri bayındır ve yaşanır hale getirmişlerdir.
Düşününüz 1850’li yıllarda şehirde 20 bin civarında bir nüfus bulunmakta ve şehirde 350 civarında vakıf kuruluşu doğumdan ölüme kadar insanların hizmetinde bulunuyor. Her bakımdan çok büyük bir zenginlik olan bu vakıf ve insanları Dârurraha Vakfı'ndan Hoca Sarışeyh Vakfı'na, Yıldızî Emir Mahmut Çelebi’den Ali Baba’ya, Salmanpaşazâdelerden Sarıhatipzâdelere, Canıcebindezâdelerden Nasuhzadelere, Silahtarzâde Mehmet Ali Paşa ile Kangalağasızâde Abdurrahman Paşa arasındaki alacak-verecek davasına, Mütevellizâdelerden Altıparmakzâdelere vs. vs. insanlar ve olaylar katar katar belgeler akıp gidiyor" olarak ifade ediyor.
Tarihi arşiv ve kitaplarda yer alan bu bilgilerin şehrin kodlarını oluşturduğunu ifade eden Şahin, şehrin kültürel hafızasında ve kodlarındaki bu bilgilerin unutturulmaması gerektiğinin altını çizerek, bu bilgileri muhafaza etmenin ve gelece taşımanın kültür değerlerimiz bakımından çok büyük öneme sahip olduğunu vurguladı.
AZİZ VLAS TARTIŞMALARI
Gazetemizin Aziz Vlas konusunda dile getirdiği gerçeklere dikkat çekerek, Sivas'ın kadim geçmişinde İslam mührünü nakış nakış işleyen insanların varlığını ifade eden Salih Şahin, "Bu cümleden olarak Sivas’ın tam merkezinde, kadim mahallelerden biri olan Sarışeyh Mahallesi’nin kurucu ismi Sarışeyh’in türbesiyle ilgili bir belgeyi okuyunca, ister istemez duygulandım ve bu günlerde şehirde güncel bir gündem haline gelen Aziz Vlas’ın mezarının yapılması tartışmaları aklıma geldi. Hem de şehrin sembol değerlerinden Gökmedrese’nin tam karşısına.
“Millet olarak kendi tarihimizi ve değerlerimizi bilmezsek, unutursak, elin oğlu gelir kendi değerlerinin heykelini diktirir” demekten kendimi alamadım diyor.
NALBANTLARBAŞI MI, SARIŞEYH MAHALLESİ Mİ
Sivas’ın kurucu değerlerinden Sarışeyh’in türbesi nisyana ve yokluğa terk edilirken, Sivas tarihiyle ilgili milyonlarca belge arasında hakkında bir kelime bile bulunmayan, tarihi ve bilimsel hiç bir gerçekliği olmayan, ütopyadan ileri gitmeyen dahası malum bazı mahfillerin şehre dayattığı bir figür olan Aziz Vlas’ın mezarı ihya edilmeye çalışılmasına tepki gösteren Salih Şahin, "Sivas’ın merkezinde bulunan ve günümüzde Nalbantlarbaşı semti olarak bilinen mahallenin kurucu şahsiyetiyle ilgili bir belge buldum. Bu mahalleyle ilgili daha geniş malumat “Mekân ve İnsanıyla Sivas” adlı kitabımda bulunmaktadır. Ama kısaca bahsedecek olursak bu mahalle Osmanlı döneminde Sarışeyh Mahallesi olarak bilinmektedir. Mahalle adını Sivas’ın asilzâde ve ileri gelen bir ailesine mensup Sarışeyh lakaplı Pir Ahmed Bey’den almıştı. Pir Ahmed Bey’in babası peygamber sülalesine mensup Horozoğlu es-Seyyid Pir Ahmed Bey, aynı zamanda Eretnaoğlu Alâeddin Bey’in torunlarından ve Osmanlı Sultanı Çelebi Mehmed’in yakın adamlarındandı. Sarışeyh Pir Ahmed Bey, Sivas’ta Kadiriye tarikatının ilk kurucusuydu. Tarikatta pîr ve kutbü’l-ârifin makamına erişmiş veli bir zattı. Mahalleye bir camiyle birlikte han ve haneler yaptırmış, bir zaviye kurmuş ve şehri imar ettirmişti. Aynı zamanda ahilik teşkilatına mensuptu. İçinde nalbantların da yer aldığı Arasta esnafının şeyhliğini yani başkanlığını da yapmaktaydı" diyor.
YER TAM NERESİ?
Sarışeyh’in Türbesi, günümüzde Ziyabey Kütüphanesi’nin hemen arka kesiminde bulunduğunu, Vakfın ve Zaviye’nin arazileri de buradan İmam Hatip Lisesi’ne kadar uzandığını, sonradan bu arazilerin bir kısmı Rum ve Ermeni hemşerilere mezarlık olarak kiraya verildiği gerçeğini ortaya koyan Salih Şahin, "Osmanlı döneminde görülen mahkeme kayıtlarında Rum ve Ermeni mezarlığı ile bir Ermeni kilisesinin zemininin yani arsasının Sarışeyh Vakfı’na ait olduğu özellikle belirtilmekteydi.
VAKFA RÜCU TALEBİ
Şahin, bulduğu arşivle Sivas'ın gerçek kurucusunun ve sahiplerinin kimler olduğunu şu açıklamalarıyla bitirdi:
"Sarışeyh Vakfı’nın arazilerinin bir kısmı da yine bazı kimseler tarafından işgal edilmiş olmalı ki Evkaf Nezareti, 1847 tarihinde Sivas Valisi, Müftüsü, Defterdarı ve Evkaf Müdürüne bir emirnâme yazılarak, vatandaşlar tarafından işgal edilen bu vakıf arazilerinin belirlenmesini, ortaya çıkarılmasını ve tekrar vakfa rücu ettirilmesini istemekteydi. Söz konusu yazıda meâlen:
“Medine-i Sivas’da medfun kutbü’l-ârifîn gavsü’l-vasılîn Hoca Sarı Şeyh es-Seyyid Pîr Ahmed Bey b. Dîk es-Seyyid Ahmed Bey Vakfı’nın Evkaf-ı Hümayun Hazinesi’nden zabtı ile burada bulunan kabr-i şerifinin tamiri ve vakıf olup zamanla mülkiyete dönüşmüş olan arsalarının ortaya çıkarılması için gerekli çalışmaların yapılması ve yapılan bu çalışmaların Evkaf İdaresi’ne bildirilmesi için 19 Aralık 1847 tarihinde Sivas Eyaleti Valisi Vezir Ali Aşkar Paşa, Sivas Defterdarı Mehmed Raif Efendi, Sivas Müftüsü ve Sivas Evkaf Müdürü Seyyid Mehmed Safer Efendi’ye hitaben bir emr-i şerif yazılmıştır” denilmekteydi.
Evkaf Nezareti tarafından 1847 tarihinde Sivas’a yazılan bu emr-i şeriften Sarışeyh’in türbesinin günümüzden 177 sene evvel ayakta olduğu anlaşılmaktadır. Sivas’ta halen yaşamakta olan bazı gün görmüş büyüklerimiz de Sarışeyh Mahallesi’ni hafızalarında muhafaza etmekte ve zaman zaman zikretmektedirler.
Maalesef şehrin kurucu değerlerinden olan ve merkezinde medfun bulunan Sarışeyh’in Türbesi, zamanın gadrine daha fazla dayanamamış, kurucusu olduğu mahallede kendine küçük bir yer çok görülmüş ve zamanla yok olup gitmiştir. Bazı rivayetler Sarışeyh’in mezarının sonradan Halifelik Mezarlığı’na taşınmış olduğunu söylemektedir.
Hâl böyle iken ve Sivas’ın kurucu birçok değeri kaybolmuş, unutulmuş/unutturulmuş durumdayken, bu değerlerin yerine bazı mahfil ve odakların iddialarının ikâme edilmeye çalışılması sizce de çok manidar değil midir?
Melih Gezegen
Salih Bey, başarılı, bereketli çalışmalarınızın devamını dilerim.