Sivas, en mutsuz iller arasında yapılan araştırmayla yerini aldı. Bu durumun sebeplerinden depresyonda mıyız sorusunu oluşturdu. Konu hakkında açıklamada bulunan Psikolog Büşra Kızıltaş, “Depresyon kavramı özellikle son zamanlarda günlük dilde birçok duygu değişimini anlatmak için kullanılmaya başlandı.
Fakat biliyoruz ki 2-3 gün süren mutsuzluk, üzüntü, keder, huzursuzluk hissetmemiz depresyon değil duygu değişikliğidir. Her üzüntü, hayal kırıklığı kişiyi depresyona sokmaz. Fakat olumsuz duygunun daha yoğun hissedilmesi ve uzun sürmesi, olumsuz olayların zihinde sürekli tekrar etmesi kişinin depresyona yakalanma ihtimalini arttıracaktır” dedi.
Depresyon oluşum süreçleri
“Depresyon daha çok eskiden zevk aldığımız şeylerden artık zevk alamama, hayata dair umutsuzluk, kendimizi değersiz hissetme ile kendini gösterir. Kişi kendini çaresiz, yetersiz ve günün çoğunluğunda çökkün hisseder.
Depresyondaki kişiler değersizlik ve suçluluğu o kadar yoğun hisseder ki çevresindekilere, ailesine karşı yük olduğunu dahi düşünebilir” diyerek sözlerine devam eden Büşra Kızıltaş, “Tüm bu belirtilere unutkanlık, yeme ve uyku düzensizlikleri, kilo artışı, halsizlik, yataktan dinlenmiş uyanamama belirtileri de eşlik edebilir.
Depresyondaki kişilerin kendi bakımlarını yapma konusunda da zorlandıkları görülmektedir (banyo yapma, diş fırçalama, temizlik yapma vs.).Yapılan araştırmalar depresyona kaygı belirtilerinin de zaman zaman eşlik ettiğini göstermektedir. Bazı kişiler sabah uyanır uyanmaz karamsar düşüncelerin zihinlerini işgal ettiğini belirtmektedir. Yapılan araştırmalar 10 kişiden birinin hayatının bir döneminde depresyon yaşadığını göstermektedir. Bu belirtilerin en az 14 günden uzun sürmesi depresyonu akla getirmektedir” şeklinde konuştu.
Sebepleri bilinmiyor ama…
Depresyonun ortaya çıkış sebebi tam olarak bilinmese de yoğun strese maruz kalma, çocukluk dönemi olumsuz deneyimler, mükemmelliyetçi kişilik özellikleri, kendini eleştiren, cezalandıran içsel sesin varlığı depresyon riskini arttırdığını ifade eden Kızıltaş, “Ayrıca sosyal destek azlığı, yalnızlık, yoksulluğa maruz kalmak da riski arttırmaktadır. Kişinin sevdiği birini kaybetmesi, boşanma, iş kaybı, taşınma, travmatik yaşantılar vb. zorlayıcı yaşam olayları tetikleyici olabilmektedir. Bazen her şey iyi giderken de kişi depresyona girebilir. Bu durumda kişinin kendine, hayata dair olumsuz inançları ve düşünceleri belirleyici olmaktadır” dedi.
Depresyonun Tedavisi
Depresyondaki bireylerin beyin yapıları incelendiğinde sağlıklı bireylere göre nörokimyasal farklılıklar olduğu saptandığını, ilaç tedavisi ile beyindeki bu dengesizliğin tedavi edilmesinin amaçlandığını belirten Psikolog Büşra Kızıltaş şunları ifade etti:
“Yapılan araştırmalar psikoterapi uygulamaların da en az ilaç kadar etkili olduğunu göstermektedir. Psikoterapide depresyondaki olumsuz düşüncelerin sağlıklı düşüncelerle değiştirilerek tedavi edilmesi amaçlanmaktadır.
Psikoterapi kalıcı etkileri olan ve kişiye duygu düzenleme becerisi kazandıran bir yöntemdir. Psikoterapiden geçen danışanlar uzun vadede depresyon yeniden nüksetse dahi daha iyi başetme stratejilerine sahiptirler. Depresyonun kişiyi yavaşlatması, yataktan dahi çıkarmaması, daha az hareket etmesine yol açmaktadır.
Bu durum depresyonu devam ettirmektedir. Kişinin egzersiz, hareket yönünde aktif olması, zor dahi olsa sosyal ilişkilerine devam etmesi, günlük basit işlerini yapması depresif duygularla başetmeyi kolaylaştıracaktır. Depresyonda olan bir yakınınız varsa ona evden çıkmadığı için sitem etmeniz, sürekli ağladığı için onu suçlamanız, yapamadığı günlük aktivitelerinden dolayı ona kızmanız hiçbir işe yaramayacaktır.
Çünkü kişi bunları yapmak istese dahi depresyon bunu engelleyecektir. Bunların yerine onunla güneş ışığında 20 dk yürümek, ev işlerini, ona iyi gelecek küçük bir aktiviteleri beraber yapmaya teşvik etmek,terapi desteğine yönlendirmek kişiye daha fazla fayda sağlayacaktır.”
Melih Gezegen