Su fakiri ülkeyiz dendiğinde “Yok değil, su zenginiyiz!” dediler, kendileri de inanmadılar, “su savaşları olacak!” sözünü tasdiklemeye başladılar ve “su akar Türk bakar!” sözünü tasdikler mahiyette hayatın devamında su kesintileri eşliğinde “ne yapabiliriz!” derdine düştüler…
Esas sorun su, Türkiye’nin ve Sivas’ın birinci derece sorunu su…
Bu gerçek şu anda “sorun yok!” diye ötelenecek bir mevzuu hiç değil…
Gazetemiz olarak bunun sorgusunu hep yapacağız…
Ağaç fakiri ülkeyiz dendiğinde var olan ormanları göstererek “Kim demiş!” havasını çaldılar, kendileri de inanmadı, “Var olan ormanlar da elden gidiyor!” dendiğinde fidan dikme yarışına girdiler, ormanların yakılmasını seyrettiler, orman alanlarının kesilmesine “ne olur?” sorusuyla cevap verdiler, Türkiye kelaynak görüntüsüne uzay fotosunda da görüldüğü üzre kavuştu, sustular, susacaklar, ormana da susayacaklar, suya da susayacaklar!...
Hocamız derste yangınların arttığı bir dönemde, “Beyaz adam paranın yenmeyeceğini anlayacak!” diyerek devam etmişti, “Orman yangınlarında bir özellik var; ağaçlar kendilerini yeniler. Ama insan müdahalesi varsa işte orada ağaçların yerine beton yığınları yükselir. Aradaki fark budur!” demişti.
Eski Türk filmlerinde İstanbul manzarasında aktör ve aktristin paylaştığı kamera görüntüsünde devasa orman alanlarıyla bir İstanbul’u gören bizler, şimdi yok edilen bir beton yığını İstanbul’u görüyoruz… Ağaçları yenilmiş, tecavüze uğramış bir çırıl çıplak bir İstanbul karşımızda!..
Derler ki, Timur fil ordusu Ankara topraklarına kadar ormanlık arazilerden geçerek gelmiş ve Osmanlı ordusu hayatlarında ilk defa fil gibi bir mahluku karşılarında görmüş! Nasıl bir Anadolu coğrafyası varsa 1400’lü yıllarda, bir tane bile fil görmemişler, ağaçlar arasında gizli kalmış…
Şimdi, bir fil ordusu gelse gizlenecek bir ağaç var mı acaba?
İmara kavuşma hırsı, otel, motel derken tatil evleri adı altında orman ve deniz manzaralı evlerin yerinde bir zamanlar ağaçların olduğuna şahitlik edemez olduk…
Doğayı katleden insanlık, katlettiği yerlerin adını bile değiştirmeden utanmadan yaptıkları yerlerin adını şöyle zikrediyor: Ceylan Yolu Caddesi, Orman Sahası Siteleri, Çeşmekapı Yolu, Hasat Alanı Bulvarı, Değirmenkapı Mahallesi, Çeşmebaşı bulvarı…
Sıralayın gelsin, birçok yerde rastladığınız ve yok edilip de sadece adı kalan yerler…
Yakılan ağaçların, kesilen ormanların içler acısı manzarasının yerini alan villalar, yatlar, katlar ise tüm ihtişamiyle(!) gözler önünde…
Hatta ilginç bir olay vardı, hatırlayın: Site sakinleri bir bankanın icra ile aldığı arsaya ki bu arsa koruluk, park alanı, buraya site yapacak diye site sakinleri “yeşili yok ettirmeyiz!” diyerek ayaklanmışlardı. Bu ayaklanmaların evleri de birkaç yıl öncesine kadar yeşil alan değilmiş gibi… Traji komik bir durum…
Sivas bir orman fakiri bozkır bir il. Var olan yerlerin de piknik alanı içinde kaldığı hepimizce malum.
Beton yığınlarından kaçan Sivaslı birazcık olsun elde kalan bir iki ağaçlık piknik alanlarda doğayla başbaşa kalmak istiyor…
Yapılan ağaçlandırma çalışmalarında malumunuz Gardaşlar Orman alanı ile birlikte Kaldı Köyü’nden kalma alandaki kampüs alanındaki bir iki ağaç var…
Şimdi buraların korunması, ağaç sayılarının artırılması gündemde iken, bina yapmaların gündeme tekrar tekrar getirilmeye çalışılması, “beyaz adam paranın yenmeyeceğini anlayacak ama geç olacak!” eleştirisine muhatap olunur mu olunmaz mı, birkaç gündür kafamı kurcalıyor…
Sizce…
KÖŞE YAZILARI
Yayınlanma: 28 Ağustos 2023 - 13:26
Sivas ağaç fakiri!
Su fakiri ülkeyiz dendiğinde “Yok değil, su zenginiyiz!” dediler, kendileri de inanmadılar, “su savaşları olacak!” sözünü tasdiklemeye başladılar ve “su akar Türk bakar!” sözünü tasdikler mahiyette ha
KÖŞE YAZILARI
28 Ağustos 2023 - 13:26