Sosyal medyada ileri yaşta olduğunu tahmin ettiğim bir teyze şöyle diyordu ''Çok yoruldum, kırgınım. Bunca yükü nasıl taşıdım ben bile bilmiyorum. Bir sükût geldi bana, konuşmak istemiyorum.''
Yorgun olduğu ses tonundan bile belli olan teyzenin sözleri, bana, geçenlerde bir vesile ile evine gittiğim teyzeyi hatırlattı.
Çok mana veremediğim hal gözümün önünde canlandı.
Eve girdim, kızları ile sohbet ettim, yapmamız gereken ne varsa yaptık. Ev sahibi olan teyze tepkisizdi, elinde tespih çekiyor, uzaklara dalıp gidiyordu.
Sonra kızına işaret etti, sanki bir şey içiyormuş gibi. Kızı "Sana kahve yapmamı istiyor, içersin değil mi?" dedi.
Tabi hemen kabul ettim, o yaştaki, konuşmaya mecali olmayan birinin bu teklifini nasıl geri çeviririm. Alışkanlıklardan vazgeçilmiyor. Kendisi de her gün kahvesini içermiş aynı saatte.
Eşi rahmetlik olmadan eşi ile yaptığı bu rutini terk etmemiş.
Biraz bana kahve bahane olacaktı, maksat ne anlatsa kârdı benim için. Koca çınarın kim bilir heybesinden neler vardı. Belli, gözlerinin feri sadece yaşlılıktan sönmemiş..
Odadaki herkes mutfağa gidince beni eli ile işaret ederek yanına çağırdı. İlk sorusu "Beyin var mı?" dedi. Sonra "Nerelisin?" dedi, kulağı ağır işitse de ben sohbet etmek istiyordum. Yüksek sesle sorularını cevapladım.
"Ömür geldi gidiyor, bir pişmanlığın var mı?" dedim. "Hiçbir şeye pişman değilim." dedi. "İki kez Hicaz'a gittim, küçük yaşta namaza başladım." dedi. "Dert dersen çok çektim ben, anlatamam, sen de anlayamazsın " dedi.
Belliydi yaraları derin…
Eline tesbihini aldı, ben yokmuşum gibi uzaklara daldı gitti.
Sonra kızları başladı anlatmaya. "Annemin kuması vardı." dediler, "Çok imtihanlardan geçti." diye eklediler.
Hani gençken o da kızmıştır, bağırmıştır bir çok şeye ama şimdi susmuş.
Sahi halledemediğin meseleler artık seni sükûta mı erdirir? Söze kırılır mı insan, kelama küser mi?
Gözlerindeki buğudan anladığım kadarı ile insan söze de küsermiş.
Yıllardır evden dışarı çıkmıyormuş. "Keşke çıkarsanız, bir nefes alsa.." dedim. "Kendisi istemiyor, çok ısrar ediyoruz ama.." dedi.
Sahi insan gökyüzüne küser mi?
Yüzündeki çizgilere baktım, insan önce derdine sonra da gökyüzüne küsermiş.
Anladım ki bedeninden çok gönlü yorulmuş. Eşide vefat edince hesaplaşacağı kimse kalmamış.Haklı olduğu davadan vazgeçmiş. Lâkin sadece davasından değil; günden, güneşten, ağaçtan, çiçekten de vazgeçmiş…
Sahi güneşe, güle küser mi insan?
Dudağında hiç tebessüm yoktu, anladımki önce insan gülmekten vazgeçiyor sonra gülden güneşten vazgeçiyor.
Çok dua istedim, kafasını salladı. İsmimi söyledim, tekrarladı, o tekrar sükûta erdi.
Sahi gönlü yorulan insana kelimeler yetmez de artık susar mı?
Eski kadınlar nasıl çile çekmiş diyorlar ya her fırsatta, onlar hayata küsmüş, gidecek kapıları yokmuş, sonra da kendilerine küsmüşler. Bir sonraki yazıda buluşmak duası ile..
Yorgun olduğu ses tonundan bile belli olan teyzenin sözleri, bana, geçenlerde bir vesile ile evine gittiğim teyzeyi hatırlattı.
Çok mana veremediğim hal gözümün önünde canlandı.
Eve girdim, kızları ile sohbet ettim, yapmamız gereken ne varsa yaptık. Ev sahibi olan teyze tepkisizdi, elinde tespih çekiyor, uzaklara dalıp gidiyordu.
Sonra kızına işaret etti, sanki bir şey içiyormuş gibi. Kızı "Sana kahve yapmamı istiyor, içersin değil mi?" dedi.
Tabi hemen kabul ettim, o yaştaki, konuşmaya mecali olmayan birinin bu teklifini nasıl geri çeviririm. Alışkanlıklardan vazgeçilmiyor. Kendisi de her gün kahvesini içermiş aynı saatte.
Eşi rahmetlik olmadan eşi ile yaptığı bu rutini terk etmemiş.
Biraz bana kahve bahane olacaktı, maksat ne anlatsa kârdı benim için. Koca çınarın kim bilir heybesinden neler vardı. Belli, gözlerinin feri sadece yaşlılıktan sönmemiş..
Odadaki herkes mutfağa gidince beni eli ile işaret ederek yanına çağırdı. İlk sorusu "Beyin var mı?" dedi. Sonra "Nerelisin?" dedi, kulağı ağır işitse de ben sohbet etmek istiyordum. Yüksek sesle sorularını cevapladım.
"Ömür geldi gidiyor, bir pişmanlığın var mı?" dedim. "Hiçbir şeye pişman değilim." dedi. "İki kez Hicaz'a gittim, küçük yaşta namaza başladım." dedi. "Dert dersen çok çektim ben, anlatamam, sen de anlayamazsın " dedi.
Belliydi yaraları derin…
Eline tesbihini aldı, ben yokmuşum gibi uzaklara daldı gitti.
Sonra kızları başladı anlatmaya. "Annemin kuması vardı." dediler, "Çok imtihanlardan geçti." diye eklediler.
Hani gençken o da kızmıştır, bağırmıştır bir çok şeye ama şimdi susmuş.
Sahi halledemediğin meseleler artık seni sükûta mı erdirir? Söze kırılır mı insan, kelama küser mi?
Gözlerindeki buğudan anladığım kadarı ile insan söze de küsermiş.
Yıllardır evden dışarı çıkmıyormuş. "Keşke çıkarsanız, bir nefes alsa.." dedim. "Kendisi istemiyor, çok ısrar ediyoruz ama.." dedi.
Sahi insan gökyüzüne küser mi?
Yüzündeki çizgilere baktım, insan önce derdine sonra da gökyüzüne küsermiş.
Anladım ki bedeninden çok gönlü yorulmuş. Eşide vefat edince hesaplaşacağı kimse kalmamış.Haklı olduğu davadan vazgeçmiş. Lâkin sadece davasından değil; günden, güneşten, ağaçtan, çiçekten de vazgeçmiş…
Sahi güneşe, güle küser mi insan?
Dudağında hiç tebessüm yoktu, anladımki önce insan gülmekten vazgeçiyor sonra gülden güneşten vazgeçiyor.
Çok dua istedim, kafasını salladı. İsmimi söyledim, tekrarladı, o tekrar sükûta erdi.
Sahi gönlü yorulan insana kelimeler yetmez de artık susar mı?
Eski kadınlar nasıl çile çekmiş diyorlar ya her fırsatta, onlar hayata küsmüş, gidecek kapıları yokmuş, sonra da kendilerine küsmüşler. Bir sonraki yazıda buluşmak duası ile..