Bunca hengamenin ortasına nazlı bir yar gibi geldin, hoş geldin ey ayların sultanı. Nasıl anlatsam? Nerden başlasam? inişlerimi çıkışlarımı yorgunluklarımı, ülkemin, dünyanın halini ama şu an bildiğim tek bir şey var iyi ki geldin şehri Ramazan.
Anlaşılan şu ki ramazan boyası ile boyandı . Yer gök ya da işin özü ''on sekiz bin'' alem. Huzur halka halka yayılıyor, Ramazan ilerledikçe. Ramazan’ı ihya etmek, Ramazan’ın hakkını vermek gibi tanımlar bazen çiğ kalıyor ramazanın anlatıldığı her cümlede. Ramazan bereketin, huzurun adresi. Hoş geldin birçok histen sıyrılıp seninle huzur bulmaya niyet eden '' benliğime'' hoş geldin! Şimdi bir af çekiyorum arındır beni ne olur ihtiyacım var. Dış dünyamla iç dünyamı buluşturmaya ihtiyacım var.
Bu Ramazan diğer Ramazanlardan farklı, kalabalık iftar sofraları yok. Teravih namazları yok. Bunun için belki buruk bir Ramazan hatayı nefsimizden bilmemiz gerektiği için, Rabbi rahimden af diliyor mağfiret diliyoruz. İftar sofraları, teravih namazları bizim sosyal bir Ramazan geçirmemiz için bir zemindi bunu yapamıyoruz. Madem bu Ramazan daha sessiz bir Ramazan o zaman kendi ''Hiramıza ''çekilip, “ben ne yapıyorum?” deme vakti.
Geçen yazıda kibirle alakalı yazmış ve bir sonraki yazıda devam edeceğimi söylemiştim. Geçen yazıya dem vuracak olursak Şeytan ben değil de neden topraktan balçıktan olan biri halife olacak dedi, ''ben olmalıyım!'' diye Allah’a isyan etti. İşyerinde bir arkadaşınız terfi etti. “Neden ben değil?” dediniz. Kardeşlerinizden birine anne veya babanız tarafından özel bir ikram oldu. “Neden ben değil?” dediniz. Arkadaşınız sizi değil de diğer arkadaşınızı davet etti. “Neden ben değil?” dediniz. İşte aslında bu soru şeytana ait bir soru altında da çok gizli bir enaniyet yatıyor.
“Niçin ben değilim! ben olmalıyım! ben hak ettim! O hak etmedi!” Tüm bunların kararını kâinatın sahibi verecek hiç şüphesiz, biz gayret ederiz dua ederiz. Sonuçları Allah yaratır. Madem inandık iman ettik diyoruz. Sonuçları yaratan Allah’ın verdiği hükme razı gelmek de bizim imanımızın alameti olacaktır.
“Kendilerini (övgüyle) temize çıkaranları görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini temizleyip yüceltir. Onlar, 'bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar.” Nisa suresi: 49 ayet.
Biz kibrimizden arınıp gerçek kulluk makamına talip olursak. ''Bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar bile haksızlığa uğratılmazlar'' diyen Allah muhakkak vadinden dönmez. Biz kul hakkından ne anladık kabaca bir düzenek kurduk aramızda kantarla ölçtük ayrıntıdan uzaklaştık. Allah’ın terazisi altın satan tüccarın altın tarttığı hassas teraziden daha hassas. Ben dediğin yerde şeytan da seninle birlikte sözüne eşlik edip ben diyor. Ve bu kibrin altında haset duyusunun yattığını da biliyor muyuz? Hasedin ikinci leveli kibirle etrafı seyretmek, omuzlarımızı dik tutup burnumuzun üstünden seyredersek yüce olacağımızı sanmayalım. Ancak Allah kulunu yüceltmeye muktedirdir. Başkası değil.
O zaman bu ramazan '' kibrin'' şeytandan olduğu gerçeğini hakkıyla idrak etsek, kazanım dolu bir ramazan yaşamış oluruz
Bir dahaki yazıda buluşmak duası ile.