Cumhuriyet kavramının bir yönetim modelini “ifade ettiğini” hepimiz biliriz ama aynı kavramın bir de “temsil ettiği” anlamlar ve değerler vardır. Sözgelimi milletin çoğunluğu için “cumhuriyet” Kurtuluş Savaşında kazanılan zaferin ifadesidir. Sokakta rasgele birine, cumhuriyet size ne ifade ediyor diye sorarsanız, “Yurdumuzun düşman işgalinden kurtuluşu, bağımsızlığımızı kazanmamız” gibi cevaplar alırsınız. Millî Mücadelenin ardından oluşan siyasi ortamda tesis edilmiş -ve o mücadeleyi yürüten kadronun eseri- olması bakımından anlaşılır bir tanımlama bu.
Bu tarifin siyaset bilimi terminolojisinde yerini aramak zorunda değiliz. Çünkü kavramların teorik veya bilimsel boyutu kadar insanların zihninde uyandırdığı çağrışım veya simgesel anlam içeriği de önemlidir.
Diyelim ki “Ben cumhuriyet çocuğuyum” veya “Ben cumhuriyet kadınıyım” diye konuşan biri için kültürel modernleşmeyi ve muhtemelen laiklik anlayışını da temsil ediyor bu kavram. Bir başkası için tam bağımsızlık idealini, öbürü için Türk milli kimliğini öncelikle temsil ettiği gibi… Sakıncası var mı? Niye olsun?
Mamafih birtakım mürekkep yalamışlarımızın demokrasi ve cumhuriyet kavramlarını karşı karşıya getirme eğilimleri sağlıklı bir yaklaşım sayılamaz. Karşı karşıya değil bir araya getirilmesi gereken değerler bunlar.
***
Birkaç yıl önce yine bir Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle değinmiştim bu konudaki kafa karışıklığına; yüzüncü yıl dolayısıyla tekrarlamak istiyorum: Cumhuriyet ve demokrasi derken, antik çağda ortaya çıkmış olan ve modern toplumun politik sorunlarını açıklamak için de halen kullanmaktan vaz geçemediğimiz iki ayrı kavramdan, halk hakimiyeti anlayışının iki farklı yorumundan söz ediyoruz.
Modern siyasi düşüncenin kavramları olarak ise, cumhuriyet toplumun ortaklıklarını, demokrasi de farklılıklarını güvenceye alma yoludur. Biri despotizmi önleyebilmek için siyasal katılımı görev olarak vaz’ eder ve vatandaşın sorumluluğuna vurgu yapar. Öbürü ise bireyin ve farklı kimliklerin hak ve özgürlüklerine sahip çıkmanın totaliterliğin engeli olduğunu düşünür. Cumhuriyet -tıpkı demokrasi gibi- bu çağda ortaya çıkmış bir siyasi model değil. Ülkeyi ve toplumu yönetme ayrıcalığının herhangi bir aileye (veya zümreye) verilmediği düzendir esas olarak cumhuriyet. Egemenliğin kamunun uhdesinde bulunmasıdır. Bunu gerçekleştirmenin yöntemi ise her devirde ve her toplumda farklı olmuştur. Ne var ki üç hususta ayırt edici vasıfları değişmeden günümüze gelmiştir cumhuriyet fikrinin: (Yöneticilerin özel çıkarlarına karşı) toplumun ortak çıkarı, (keyfi yönetime karşı) kanun hakimiyeti, (bireysel inisiyatif yerine) kolektif sorumluluk… Manası düşünülmeden Atatürk’e atfen tekrarlanıp durulan “Cumhuriyet fazilettir” sözünün aslı ise bir sosyopolitik hedef olarak cumhuriyet fikrinin gerçekleşmesi yolunda yurttaşların yönetime katılım için gösterdikleri çaba ve fedakarlıkların fazilet olduğu görüşüdür. Yani böylesi faziletlere sahip bir toplumun rejimidir cumhuriyet. Biz öyle bir toplum muyuz, bunu ayrıca konuşmak lazım. ***
Aydınlarımızın kafa karışıklığının yanında, resmî anlatımdaki “cumhuriyet”in de gerçeklikten uzak olduğunu söylemek lazım. Mesela insanlığın geçirdiği evrime paralel olarak siyasetin de evrim geçirdiğini ve cumhuriyet rejiminin modern çağda “en mükemmel yönetim tarzı” olarak ortaya çıktığını söylemek doğru değil. Cumhuriyet aslında en eski yönetim şekillerinden biri.
Yunan site devletleri birer cumhuriyetti. İlk örneklerinin Mezopotamya’da ortaya çıktığı var sayılan en eski şehir devletleri de en azından başlangıçta cumhuriyet karakterine sahipti. Bir şehrin diğer şehirler üzerinde tahakküm oluşturmasıyla ortaya çıkan yeni siyasi yapıları ise cumhuriyet olarak sürdürmek mümkün olmadı. Krallıklar -ve sonra imparatorluklar- ortaya çıkınca cumhuriyet ortadan kalkıyordu.
Bunun istisnası Roma devleti olacaktır. Akdeniz havzasının gelmiş geçmiş en büyük siyasi gücü yaklaşık beş asır (MÖ 509-27) boyunca “respublica” olarak yönetilmiştir. (Roma Senatosu’nun Augustus’a olağanüstü yetkiler bağışlamasıyla Cumhuriyet sona ermiştir. Bizde ise Büyük Millet Meclisi benzer yetkileri bir kişiye verince Cumhuriyet doğmuştur!) Cumhuriyet idaresine geçilmesinden önceki yaklaşık 250 yıllık krallık devri de bizim bugünkü tasavvurumuzdan farklıydı. Kral daha ziyade temsili bir roldeydi, yönetim Senato’nun elindeydi. Hatta bir kral öldüğünde ömür boyu tahtta oturacak olan halefini de -kraliyet ailesi mensupları arasından- Senato seçiyordu.
***
Diğer yandan, cahiliye devrinde Mekke şehrinin yönetim şekli de bir çeşit cumhuriyetti. Keza asrısaadet ve dört halife devrindeki “İslam devleti” de. Müslümanların devletinin siyasi karakterini uzun süre koruyamamış olması yerleşik sosyokültürel yapının buna izin vermemesiyle açıklanabilir herhalde.
Genel olarak doğu toplumlarında siyasi katılımın batıya nazaran daha sınırlı olduğu ve hatta doğudaki siyasi yapıların daha despotik karakterde olmasının coğrafyaya dayanan sebeplerinin bulunduğuna ilişkin teoriler de var. Ancak tarihten günümüze gelecek olursak, kavramın antik dünyadaki anlamıyla günümüzdeki anlamı arasındaki farklılaşma göz ardı edilebilecek kadar küçük ve basit değil.
Modern cumhuriyet fikrinin hayata geçirilmesinin iki önemli örneği ABD ve Fransa. Biri Yunan’a, öbürü Roma’ya daha yakın. Her ikisi de devrimle teşekkül etmiş ve birbirinden çok farklı iki cumhuriyet ve demokrasi modeli ortaya çıkmıştır. İlki daha demokratik bir cumhuriyet, ikincisi daha cumhuriyetçi bir demokrasidir. Bu da toplumsal yapıların ve kültürel geleneklerin farklılığının sonucu olsa gerek.
Demek ki cumhuriyet ve demokrasi konusundaki tartışmayı toplumsal yapılardan ve kültürel geleneklerden bağımsız bir zeminde sürdürmenin anlamı yok.İkincisi, demokratik mekanizmaların geliştirilmesi adına cumhuriyet idealinden vazgeçmek devlet kuşunun tek kanatla uçmasını beklemekten farksız bir yaklaşım.
Diyelim ki “Ben cumhuriyet çocuğuyum” veya “Ben cumhuriyet kadınıyım” diye konuşan biri için kültürel modernleşmeyi ve muhtemelen laiklik anlayışını da temsil ediyor bu kavram. Bir başkası için tam bağımsızlık idealini, öbürü için Türk milli kimliğini öncelikle temsil ettiği gibi… Sakıncası var mı? Niye olsun?
Modern siyasi düşüncenin kavramları olarak ise, cumhuriyet toplumun ortaklıklarını, demokrasi de farklılıklarını güvenceye alma yoludur. Biri despotizmi önleyebilmek için siyasal katılımı görev olarak vaz’ eder ve vatandaşın sorumluluğuna vurgu yapar. Öbürü ise bireyin ve farklı kimliklerin hak ve özgürlüklerine sahip çıkmanın totaliterliğin engeli olduğunu düşünür. Cumhuriyet -tıpkı demokrasi gibi- bu çağda ortaya çıkmış bir siyasi model değil. Ülkeyi ve toplumu yönetme ayrıcalığının herhangi bir aileye (veya zümreye) verilmediği düzendir esas olarak cumhuriyet. Egemenliğin kamunun uhdesinde bulunmasıdır. Bunu gerçekleştirmenin yöntemi ise her devirde ve her toplumda farklı olmuştur. Ne var ki üç hususta ayırt edici vasıfları değişmeden günümüze gelmiştir cumhuriyet fikrinin: (Yöneticilerin özel çıkarlarına karşı) toplumun ortak çıkarı, (keyfi yönetime karşı) kanun hakimiyeti, (bireysel inisiyatif yerine) kolektif sorumluluk… Manası düşünülmeden Atatürk’e atfen tekrarlanıp durulan “Cumhuriyet fazilettir” sözünün aslı ise bir sosyopolitik hedef olarak cumhuriyet fikrinin gerçekleşmesi yolunda yurttaşların yönetime katılım için gösterdikleri çaba ve fedakarlıkların fazilet olduğu görüşüdür. Yani böylesi faziletlere sahip bir toplumun rejimidir cumhuriyet. Biz öyle bir toplum muyuz, bunu ayrıca konuşmak lazım. ***
Genel olarak doğu toplumlarında siyasi katılımın batıya nazaran daha sınırlı olduğu ve hatta doğudaki siyasi yapıların daha despotik karakterde olmasının coğrafyaya dayanan sebeplerinin bulunduğuna ilişkin teoriler de var. Ancak tarihten günümüze gelecek olursak, kavramın antik dünyadaki anlamıyla günümüzdeki anlamı arasındaki farklılaşma göz ardı edilebilecek kadar küçük ve basit değil.
Modern cumhuriyet fikrinin hayata geçirilmesinin iki önemli örneği ABD ve Fransa. Biri Yunan’a, öbürü Roma’ya daha yakın. Her ikisi de devrimle teşekkül etmiş ve birbirinden çok farklı iki cumhuriyet ve demokrasi modeli ortaya çıkmıştır. İlki daha demokratik bir cumhuriyet, ikincisi daha cumhuriyetçi bir demokrasidir. Bu da toplumsal yapıların ve kültürel geleneklerin farklılığının sonucu olsa gerek.
Demek ki cumhuriyet ve demokrasi konusundaki tartışmayı toplumsal yapılardan ve kültürel geleneklerden bağımsız bir zeminde sürdürmenin anlamı yok.İkincisi, demokratik mekanizmaların geliştirilmesi adına cumhuriyet idealinden vazgeçmek devlet kuşunun tek kanatla uçmasını beklemekten farksız bir yaklaşım.