MİRAS BIRAKILANLAR VE UNUTTUKLARIMIZ -8

    Günlük hayatla beraber, yaşamın insanlar için ölçünlemiş olduğu güncel gereklerini yerine getirebilmek adına insanlarca verilen dünyalık mücadeleler, kültürel değerlerin sürekli olarak erozyona maruz kalmasını ve birçoğunun yok olup gidişini hızlandırmıştır. Bu yok oluş sürecini etkileyen ve hızlandıran en önemli husus; “Miras Bırakılanlara” yönelik “Miras Bırakanların” zamanında göstermiş oldukları duyarlılık ve hassasiyet duygularının maalesef günümüzde sergilen(e)miyor olmasıdır. Ecdatta hâkim olan; günlük hayat içerisindeki ölçülü davranma, hoşgörülü olma, karşılıksız sevgi ve saygı, tevazu gibi bazı hasletlerin, adap ve hayâ değerlerinin günümüz kimi insanlarınca hiçbir kıymetinin olmaması mukabili, bu vahim durumu gözler önüne sermektedir. Ecdat, toplumca yaşanılan acı badirelerin insanlar üzerindeki üzücü ve yıkıcı etkilerini her daim azaltmak; hatırlatıcı davranışlardan mümkün mertebe kaçınarak acıları tazelememek adına toplum içerisindeki hal, hareket, söz ve davranışlarında adeta kılı kırk yarardı. Kısacası toplumu yeniden bir düzen dâhilinde süregelen hayata adapte edebilmek için insancıl ve zarafet dolu düşüncelerini uygulama aşamasında hayatla buluşturmayı başarmışlardı. Daha sonra bu uygulamalar, dönem dönem devam etmiş ve zamanla toplumda gelenek halini almışlardır. Yani çıkış anlamı korunmaksızın gelenekleşerek toplumda var olmuştur. Bu geleneklerden bir tanesi de ecdadın uygulamış olduğu “Sokak Adabı” dır. Günümüzde ne yazık ki bu gelenekleşmiş uygulamaya kasıtlı olarak çeşitli anlamlar yüklenerek “Çağ dışılıkla” ya da “Kadının toplumda itibarsızlaştırılması” gibi anlamsızlıklarla itham edilmektedir. 
    Sokak Adabı: Eskiden evin yaşça ileri gelen dede, baba, amca, dayı gibi büyükleri sokakta önde ilerlerken; bayanlar ve çocuklar onların peşin sıra belirli bir mesafede yürürlerdi. Bu uygulamanın temelinde Türk halkının kaderiyle adeta bütünleşmiş olan savaşlar ve onun doğurduğu acı sonuçlar ve kayıplar yatmaktaydı. Vatan savunmasında gözünü dahi kırpmadan fedakârlıkların en büyüklerini sergileyen ecdada ne yapsak da yine de vefa borcu ödenmez. Birinci Dünya Savaşı, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı derken birbirini takip eden bu savaşlar, verilen acı kayıplarla Türk Milletini derinden yaralamıştı. Geride köy ve kasabalarda dul kadınlar ve yetim çocuklar bir başlarına kala kalmıştı. Herhangi bir sebeple savaşa katılamayanlar ve savaştan gazi olup köyüne dönen erkekler ise sayıca oldukça azdılar. 
İşte geriye kalan bu az sayıdaki erkekler, sokakta çocuklarıyla ve eşleriyle el ele, kol kola, yan yana görünmekten; çocuklarını kucaklarına alıp sevmekten yüksek derecede imtina ederlerdi. Ola ki bir yetim çocuk, babasıyla sevgi dolu gezen çocuğu, o sahneyi görür akabinde kaybettiği babasını hatırlar da dünyası yeniden başına yıkılmasın diye… Yine ola ki eşiyle yan yana gezerken, dul kalmış kadınların onları görüp de acılarının depreşmemesi adına ecdadın sokakta attığı her bir adım da bir adap, her bir düşüncede bir izan vardı.  “Devamı Haftaya”