Kutlu Peygamber

 
Andolsun, Allah`ın Resülünde sizin için;
Allah`a ve ahiret gününe kavuşmayı uman,
Allah`ı çok zikreden kimseler için
güzel bir örnek vardır. 
(Ahzab-21)
 
       20 Nisan 571, Pazartesi...
       Kutlu bir doğum gerçekleşti yeryüzünde... İnsanlık yüzyıllardır beklediği sevgilisine kavuştu... Bebekler ağıtını kesti… Güneş bir başka doğdu o gün… Ay o gece yolları bir başka aydınlattı…
       Sallandı Kisra'nın sarayları, söndü Mecusilerin ateşi, yıkıldı putlar, kurudu Sava gölü, taştı Semave deresi…
       Efendimizin dünyaya gelmesiyle bütün insanlık yeniden doğmuş gibi oldu. Kâinatın çehresi değişti. Ve değişti bütün insanlığın kaderi.
        İnsanlığın İftihar Tablosu, Kâinatın Efendisi, Sevgililer Sevgilisi, Güller Gülü, Ay Yüzlü, Kutlu Nebi, Son Resul, Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) dünyayı şereflendirdi. Ve şereflendi insanlık Sevgililerin En Sevgilisi'yle…
       Bu Kutlu Doğum öyle bir dirilişin habercisiydi ki en kısa zamanda bütün yeryüzüne yayılacak ve insanlık Efendimizin tebliğ ettiği ilahî nizam doğrultusunda hayatlarını yeniden inşa edecekti. Esaretten kurtulup özgürlüğe kulaç atacaktı insanlık...
      El-emindi, sevilen, güvenilen, saygı duyulan, parmakla gösterilen bir karakter abidesiydi… Eşi, benzeri yoktu yani ki…
     İnsanlık Kur'an-ı Kerim'in nuru ile nurlanmaya hazırlanıyordu… Nitekim Mekke yakınlarındaki Nur dağında bulunan Hira mağarasında 610 yılında, Cebrail (a.s.) aracılığıyla Efendimize ilk vahiy geldi… Yaratan Rabb'inin adıyla oku...” dedi Cebrail(a.s.) Kâinatın Efendisine…
       Sevgililer Sevgilisi, Yüce Allah(c.c.) tarafından Peygamberlikle görevlendirilmişti. Hak ile batıl karşı karşıyaydı artık… Ve başladı Güller Gülü için sıkıntılı ve zor günler...
       Kan, ter, gözyaşı…
       Ve acı…
       Ve hüzün…
       Lakin Kutlu Nebi zorluklardan hiçbir zaman şikâyet etmedi ve asla yılmadı… Zira Son Resul insanlığı ‘Dünya hayatının geçici olduğuna, asıl hayatın ise Ahiret hayatı olduğuna' çağırıyordu.
        Tebliğ devam ederken gün geçtikçe de karşılık buluyordu. Önce yakınlarından başladı… Sonra etrafındakilerle devam etti... Ve gün geldi kırk kişi oldular. Kırk Allah dostu, kırk Allah sevdalısı...
              Artık, açıktan açığa ilahî mesajları haykırmak zamanı gelmişti işte... Bütün işkencelere, eziyetlere, iftiralara, kışkırtmalara rağmen hakikatlerden hiçbir şekilde vazgeçmediler. Yani ki Allah(c.c.)'tan başka ilah yoktur ve Muhammed (s.a.v.) O'nun resulüdür…
       Her türlü zorluğa Allah(c.c.) en büyüktür!” diyerek karşılık verdiler. Allah'tan başka varlıklardan medet umanlara Allah(c.c.)'tan başka ilah yoktur!” dediler. Kâinatın Efendisinin peygamberliğini kabul etmek istemeyenlere Muhammed (s.a.v.) Allah'ın resulüdür!” diye haykırdılar avazları çıktığı, solukları yettiği kadar…
       Kutlu Nebî, kendisini bu davadan vazgeçirmek isteyenlere, Bir elime güneşi koysanız, diğer elime de ayı, yine de davamdan vazgeçmem.” diyerek cevap veriyor, cahiliye devrinin ileri gelenleri ne yapacağını şaşırıyordu… Bütün zorlamalara, dayatmalara, tehditlere, işkencelere rağmen tebliğ son sürat devam ediyordu...
       Bu arada göçler başladı, ayrılıklar yaşandı, Miraç hadisesi vuku buldu, beş vakit namaz farz kılındı… Sıkıntı ve eziyetler dayanılmaz seviyeye ulaşmıştı ki Mekke'den Medine'ye hicret gerçekleşti. Ensar, muhacirleri bağrına bastı, kardeşlikler pekiştirildi…
       Ama bir gün kutlu belde Mekke'ye mutlaka dönülecekti.
       Nihayetinde, Müslümanlar bir güç olmuştu artık ve mücadele bundan sonra meydanlarda geçecekti. Ve bu meydanlarda nice az topluluklar çok topluluklara galip geldi.
       Kazanılan zaferler neticesinde İslam'ın sesi daha da gür çıkmaya başladı. Bu haykırışlar dünyanın dört bir yanından karşılık buldu. Son Resul,  hükümdarlara mektuplar gönderip, onları İslam'a davet etti. İnsanlar akın akın Müslüman olup, Kutlu Nebî'ye tâbi oldular…
       Gün geldi Mekke fethedildi ve Müslümanlar Kâbe'sine kavuştu. Kâinatın Efendisi tebliğini en iyi şekilde yapmış, İslâm her tarafa yayılmıştı...
       Huzur, mutluluk, eşitlik adalet, sevgi saygı, güven…
       Yani ki asr-ı saadet…
       Efendimiz Veda Hutbesi'nde insanlığa iki şey bırakıyordu: Kur'an ve Sünnet... Ve bu iki şeyden hiçbir zaman ayrılmamalarını tembihliyordu...
       Ve 8 Haziran 632, Pazartesi...
       Ayrılık / kavuşma vakti geldi.
       Efendimiz yeryüzündeki sevenlerinden ayrılıp Gerçek Sevgili'ye ulaştı.
       İnsanlık o gün, bugündür öksüz...
       Ve insanlık yüzyıllardır Sevgililer Sevgilisi'ne muhtaç...