Dil, bir milletin en önemli ortak değeridir. Çünkü toplulukları millet seviyesine çıkartan dildir. Dil, kültürel değerlerin nesilden nesillere aktarımını sağlayan araçtır. Dilin, hele hele de “Türkçe” gibi dünyanın en kadim ve zengin dillerinin bu özelliklerini ve toplum üzerindeki gücünü çok iyi bilen sinsi güçler, hedeflerindeki ülkelerin kültürel değerlerini yozlaştırmak için; bu işe mutlaka o milletin dilini bozmakla başlarlar. Çünkü dille başlayacak olan bir yozlaşma süreci, burada kalmayıp bütün değerlerin bozulmasına akabinde de topyekûn bir yok oluşa kapı aralayacaktır. Artık ülkeler arası sıcak savaş dönemleri çok gerilerde kalmıştır. Günümüzde ülkeler, birbirlerine ekonomik yaptırımlar ve kültürel saldırılarla meydan okumaktadırlar. Bir milletin dilini yozlaştırarak bu alanda değişimi başardığınızda; o milleti tankla, tüfekle, füzeyle fethetmeye hiç de gerek kalmayacaktır. Çünkü o milletin fertleri zaten gönüllü olarak etkilendiği gücün dilini konuşmakla, değerlerini benimsemek suretiyle kendilerini o güce teslim etmiş olacaklardır. Neden boş yere kan akıtılsın ya da askeri olarak masraf yapılsın ki… Yapılan gözlemler ve araştırmalar son yıllarda Türk dilinin akıl almaz bir hızla başka dillerin istilasına uğradığını, yozlaşmaya maruz bırakıldığını göstermektedir. Öyle ki bu alanda verilen uğraşta birey gönüllülüğü ve keyfiyeti şaşırtıcı bir derecede karşımıza çıkmaktadır. Özellikle yetişmekte olan yeni nesil, kurduğu cümleler içerisine yabancı birkaç kelimeyi bilinçli olarak yerleştirmeyi kendince maharet saymaktadır. Bu alanda gençlerle yapılan sohbet ve görüşmelerde bu denli bir konuşmanın “kendilerine bir farkındalık kattığını” ayrıca arkadaş ortamlarında “kendilerini daha havalı bir konuma taşıdığını” dile getirmektedirler. Yeni türeyen ya da türetilmeye çalışılan bu dile gençler arasında ve popüler kültürde “Türkilizce” deniliyor. Yarı Türkçe, yarı İngilizce… Millet adına değerlerin bel kemiği olan “dil”deki bu yozlaşma hali, akabinde de diğer alanları doğrudan etkilemektedir. Tarihsel mirasını ve milli kültürünü tam olarak tanıyamayan, anlayamayan bir gençlik ister istemez her alanda; dil örneğinde olduğu gibi bir “kimliksizlik” girdabına bürünerek kendisini başka dillerle ifade etmenin şuursuz mutluluğunu ve keyfiyetini yaşamaktadır/yaşayacaktır. Bugün şehir merkezlerindeki iş yeri tabelalarına bakıldığında bu konuda ne denli bir ilerleme kaydedildiği görülecektir. Marka adı olmamasına karşın hemen her yerde yabancı kelimeli ya da karışık kelimelerden oluşan –yarı Türkçe, yarı İngilizce- tabelalar karşımıza çıkmaktadır. Bunlara neden, niçin izin verilir? Anlamak mümkün değil. “İstanbul Üniversitesinin yapmış olduğu bir araştırmada işyerlerine isim koyanların %72’si koymuş olduğu ismin anlamını bilmiyorlar.” Yine Uludağ Üniversitesinin yapmış olduğu bir araştırmada “Bursa’daki iş yerlerinin %7’lik oranının tabelası tamamen Türkçe, %29’u tamamen yabancı dilde, %64’lük kısmı ise Türkçe ve yabancı sözcük karışımı tabelalardan oluşuyor.” Burada da muhtemelen “daha havalı” olması için ya da “müşterilerce ilgi çekici” olması için bu yollara tevessül edilmiştir. Belediyeler, işyeri açma ruhsatı için başvuru yapanlardan mutlaka işyerine “Türkçe isim yerme” şartını getirerek merkezlerdeki bu anlamsız göz kirliliğini bertaraf etmiş olacaklardır. Günümüzde özellikle de dilde, kuşaklar arası büyük uçurumlar mevcuttur. Dede torunu, torun dedeyi anlayamamaktadır. Yetişen nesil 50 yıl öncesi yazılmış bir edebi eseri anlamakta güçlükler yaşamaktadır. Edebi eserlere verilen değer gün geçtikçe azalmakta ve yeni ürünler de az sayıda verilebilmektedir. Çünkü yeni nesil bu eserleri hakkıyla hissedip anlayamamakta doğal olarak da sevememektedirler… Velhasıl, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun dediği gibi: “Türkçe giderse, Türkiye gider.” “Devamı Haftaya”
KÖŞE YAZILARI
Yayınlanma: 27 Temmuz 2023 - 13:30
KÜLTÜRDE YOZLAŞMA VE EMPERYALİZM
Dil, bir milletin en önemli ortak değeridir
KÖŞE YAZILARI
27 Temmuz 2023 - 13:30