Şimdi nerede o Araplar?” diye soruyordum birkaç gün önce. Nizar Kabbani’nin “Halid Bin Velid’in işten çıkarıldığının resmidir” şiirinin eşliğinde.
Servetleri yeryüzünün patronlarına hizmetten başka işe yaramayan, kefiyelerinin, fistanlarının ya da takım elbiselerinin içinde nazlı nazlı salınan liderleri, lider olmayanları, cirmi nispetinde herkesi dahil etmeye çalışarak.
Yazar yazmaz aklıma geldi.
Haksızlık ediyor olabilir miydim?
Var mıydı gücünü, kuvvetini zulmü durdurmaya hasredenler?
Vardır belki. Onların gayretini içine düştüğümüz zilletin yekunundan düşeriz.
Haritaya bakar mısınız?
Dört bir yanı İsrail tarafından kuşatılmış, eğer haritanın ölçeği yeterince büyük değilse sınırlarını ancak pertavsızla fark edebileceğiniz bir Gazze.
Dört bir yanı?
Bir yanında, Refah tarafında 100 milyonluk Mısır var.
100 milyonluk ama teraziye koyduğunuzda ağırlık yapmıyor.
Deniz tarafında ABD’nin uçak gemileri, hücumbotları, destroyerleri…
Kara tarafında İsrail’in zırhlıları, obüsleri, füzeleri… Yüzbinlerce askeri.
Direniyor Gazzeliler. Ellerinden alınan vatanlarını yeniden var edebilmek için.
Müslümanıyla, Hristiyanıyla, solcusuyla, sağcısıyla direniyorlar.
“Ama önce onlar saldırdı” diyebilirsiniz.
Hayır.
1947’de, önce onlara saldırıldı.
“Ama sivillere saldırdılar” da diyebilirsiniz.
Hayır, daha çok askerlere saldırdılar.
Ama doğru, sivilleri gözetmeliydiler. Böyle bir vebale girmemeliydiler.
Amasız, fakatsız, saldırının sivillere isabet etmesini kınayabiliriz.
Ama, bilhassa Avrupalılar, Amerikalılar, yazarı, çizeri, diplomatı, sizler, İsrail’in sivil, kadın, çocuk, genç ihtiyar, hastane, mabet gözetmeksizin toplamı Hiroşima’ya atılan atom bombasından daha tahrip edici bombaları Gazze’ye, iki milyondan fazla insanın meskûn olduğu bizim Gelibolu’nun yarısından bile küçük bir kara parçasına boca etmesine bir şey söylerken niçin bu kadar cimri davranıyorsunuz?
Gelibolu’yu bilhassa zikrettim.
Mehmet Akif’in “Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya” mısraının hatırlanması için.
“Haksızlık ediyor olabilir miydim?” sorusu henüz cevaplandırılmış sayılmaz.
Tamam, ‘sosyete’ye haksızlık etmiş sayılmam.
İçi boş hamasetle kendini rahatlatmaya çalışan ukalaya da haksızlık etmiş sayılmam.
Ama canıyla, kanıyla dünyanın bütün güçlerine karşı direnen gazze halkını, Gazzeli direnişçileri göz ardı etmiş olurum.
Birkaç gün önce Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in çeşitli ülkelere mensup Müslüman alimlerden oluşan bir topluluğa Arapça hitabını dinledim.
“Kelimelerin tükendiği bir zamandayız” diye başlıyordu Görmez konuşmasına.
Bir tabir kullanıyor. “Gazzetü’l ‘İzze.”
‘İzzetin Gazzesi’ diye mi çevirmeliyim? Yoksa ‘İzzetli Gazze’ diye mi?
‘İzzet’ üstünlük, bir saygınlık, galibiyet anlamına geliyor. Zilletin, yani aşağılığın tersi.
Görmez’in takip eden cümleleri de Gazze’deki direnişe saygılı bir üslup taşıyor.
“Zalim ve bağnaz uluslararası topluluğu mu şikâyet edelim? Yoksa uyuyan devletlerimize mi seslenelim?”
“Buraya gelip konuşmakta çok tereddüt ettim. Bunun sebebi Filistin’de nöbette ve Gazze’de kuşatma altında olanlar önünde konuşmaktan haya etmemdir.”
“Ancak bugün Gazze ve halkı hakkında konuşmaya gelmedim. Gazzelilerin önünde bir ders vermeye de gelmedim.”
“Aksine bugün onların önünde bir öğrenci, dizlerinin dibinde bir talebe olarak duruyorum. Gazzeli kadınların, çocukların ve erkeklerin sabırlarından, sebatlarından ve ribatlarından ders alıyorum.”
Konuşmasının devamında “Dört yöne dört mesaj” veriyor Görmez Hoca. Hepsi önemli mesajlar. (İlgilenenler İslam Düşünce Enstitüsü’nün web sitesinden tamamını dinleyebilirler. Türkçe altyazılı olduğunu da hatırlatayım.)
Ben, Gazze halkına, Gazze’deki direnişe gösterdiği ihtimamı, saygıyı en az mesajları kadar değerli buldum.
“Nerede şimdi o Araplar?” sorusunun bir cevabı da buydu bana göre.
KÖŞE YAZILARI
Yayınlanma: 10 Kasım 2023 - 10:49
Direnişe saygı
Şimdi nerede o Araplar?” diye soruyordum birkaç gün önce
KÖŞE YAZILARI
10 Kasım 2023 - 10:49