Sosyolog Dr. Ayşe Betül Tanrıverdi, yeni medyada özellikle deprem alanındaki bilgi kirliliğinin, insanlar üzerinde doğru bilgiden daha fazla etkiye sahip olabildiğini söyledi.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Sosyolog Dr. Ayşe Betül Tanrıverdi büyük travmalara neden olan 6 Şubat depremlerinin ardından normalleşme sürecinin devam ettiğini belirterek özellikle yeni medyada bilgi kirliliğinin insanlar üzerinde olumsuz etkilere sebep olduğunu belirtti. Tanrıverdi, yaşanan küçük çaplı depremler sonrasında bile yeni medya olarak adlandırılan sosyal medyada çok fazla dezenformasyonla karşılaşıldığını belirtip, “Yaşanan her depremden sonra yeni medyada çok fazla dezenformasyonlar meydana gelmekte. Bilgi kirliliği, insanlar üzerinde doğru bilgiden daha fazla etkiye sahip olabiliyor. Depremin meydana getirdiği etkiler hayli korkutucu. Depremin görüntüleri, haberleri depremzede kişilerin, öğrencilerin zihinlerinde tekrardan olumsuz etkilere sebep olabiliyor. Türkiye'nin birinci derece deprem kuşağında bulunduğu, birçok kişi tarafından biliniyor.
Türkiye'de şehirleşme konusundaki çalışmalar kayda değer bir noktadadır. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti devletinin afete karşı ne kadar duyarlı olduğunu bize göstermektedir. Sivas'ta yaşanan 4 büyüklüğündeki bir depremin yıkıcı bir etki meydana getirmesi söz konusu değildir. 6 Şubat depremlerinden sonra Jeofizik Uzmanları açıklamalarında da söylediler.
Sivas ve çevresinde fay hatlarının strese girdi ve 4- 4,5 şiddetindeki depremlerin yaşanması beklenmekteydi. 6 Şubat depremlerini yaşamış öğrencilerin en ufak sarsıntılarda dahi korkuya kapıldıklarını görüyoruz ve duyuyoruz. Yaşanan ufak çaplı sarsıntıları olağan bir şekilde karşılamamız gerekiyor. Sürekli deprem olacağını düşünmek, bunu dile getirmek, depremle alakalı haberleri takip etmek kişinin geçmişte yaşadığınız deprem travmasını derinleştirebilir” diye konuştu.
“Öğrencilerin derslerini olumsuz etkileyebilir”
Tanrıverdi, yeni medyada oluşturulan deprem paniğinin özellikle depremzede öğrenciler başta olmak üzere tüm öğrencilerde korkuya, bu korkunun da derslerdeki etki edebileceğini ifade edip, “Dikkatimizi gündelik yaşamımıza, çalışmalarımıza odaklamalıyız. Yaşanan küçük ölçekteki depremler insanlarda deprem korkularını tekrardan oluşturduğu için hayata ve topluma olan direnci düşer. Deprem sürecine hissiyatımızla değil akılcı ve rasyonel bir yaklaşım ile yaklaşmamız gerekmektedir. Depreme karşı verebileceğimiz tek savaş sakinliğimizi korumamızdır. 4- 4,5 büyüklüğündeki depremler artık çok normaldir ve hatta gündelik hayatımızın birer parçası gibidirler. Bu depremler yaşandığı zaman ne olursa olsun sakinliğimizi korumalı ve çevremizdekilerini de uyarmalıyız. Deprem tatbikatları yaparak ve deprem anında sakinleşme adın yapılan tatbikatlara da katılarak deprem korkumuzu yenebiliriz. 4- 4,5 büyüklüğündeki bir deprem 6 Şubattaki gibi bir yıkıma sebep olmaz ve bu depremler kısa süreli depremlerdir. Öğrenciler yaşanan bu depremlerde o anın korkutucu etkilerine kapılmamalarını, derslerine ve gündelik hayatlarına devam etmeleri gerektiğini tavsiye ediyorum.” dedi. İHA
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Sosyolog Dr. Ayşe Betül Tanrıverdi büyük travmalara neden olan 6 Şubat depremlerinin ardından normalleşme sürecinin devam ettiğini belirterek özellikle yeni medyada bilgi kirliliğinin insanlar üzerinde olumsuz etkilere sebep olduğunu belirtti. Tanrıverdi, yaşanan küçük çaplı depremler sonrasında bile yeni medya olarak adlandırılan sosyal medyada çok fazla dezenformasyonla karşılaşıldığını belirtip, “Yaşanan her depremden sonra yeni medyada çok fazla dezenformasyonlar meydana gelmekte. Bilgi kirliliği, insanlar üzerinde doğru bilgiden daha fazla etkiye sahip olabiliyor. Depremin meydana getirdiği etkiler hayli korkutucu. Depremin görüntüleri, haberleri depremzede kişilerin, öğrencilerin zihinlerinde tekrardan olumsuz etkilere sebep olabiliyor. Türkiye'nin birinci derece deprem kuşağında bulunduğu, birçok kişi tarafından biliniyor.
“Öğrencilerin derslerini olumsuz etkileyebilir”
Tanrıverdi, yeni medyada oluşturulan deprem paniğinin özellikle depremzede öğrenciler başta olmak üzere tüm öğrencilerde korkuya, bu korkunun da derslerdeki etki edebileceğini ifade edip, “Dikkatimizi gündelik yaşamımıza, çalışmalarımıza odaklamalıyız. Yaşanan küçük ölçekteki depremler insanlarda deprem korkularını tekrardan oluşturduğu için hayata ve topluma olan direnci düşer. Deprem sürecine hissiyatımızla değil akılcı ve rasyonel bir yaklaşım ile yaklaşmamız gerekmektedir. Depreme karşı verebileceğimiz tek savaş sakinliğimizi korumamızdır. 4- 4,5 büyüklüğündeki depremler artık çok normaldir ve hatta gündelik hayatımızın birer parçası gibidirler. Bu depremler yaşandığı zaman ne olursa olsun sakinliğimizi korumalı ve çevremizdekilerini de uyarmalıyız. Deprem tatbikatları yaparak ve deprem anında sakinleşme adın yapılan tatbikatlara da katılarak deprem korkumuzu yenebiliriz. 4- 4,5 büyüklüğündeki bir deprem 6 Şubattaki gibi bir yıkıma sebep olmaz ve bu depremler kısa süreli depremlerdir. Öğrenciler yaşanan bu depremlerde o anın korkutucu etkilerine kapılmamalarını, derslerine ve gündelik hayatlarına devam etmeleri gerektiğini tavsiye ediyorum.” dedi. İHA