Kasım ayında düzenlediğim şiir etkinliklerinde andığım şairlerdin biri Ümit Yaşar Oğuzcan olurdu.
Gözlerimin önünde platonik özlem dolu hayaller ve empati sarmalı içinde duygulanarak okuduğum şiirlerinde biri şöyleydi:
Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma
Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma
O saatlerde serpilir gülüşün
Bir avuç su gibi içime, ey yar
Senin de başında o çılgın rüzgar
Deli deli esiverirse bir gün
Beni unutma
Ben ayağımda çarık, elimde asa
Senin için şu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de rastlasa
Beni unutma
Hala duruyorsa yeşil elbisen
Onu bir gün benim için giy
Saksıdaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma
Büyük acılara tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün
Beni unutma..
Ümit Yaşar Oğuzcan, 22 Ağustos 1926'da Tarsus'ta doğdu. 4 Kasım 1984'te İstanbul'da hayatını kaybetti.
1945'te Eskişehir Ticaret Lisesi'ni bitirdi. Osmanlı Bankası, Akbank ve Türkiye İş Bankası'nda çalıştı. 1977'de İş Bankası Halka İlişkiler Müdür Yardımcılığı görevinde iken emekliye ayrıldı. Bu görevde iken, son İstanbul’a gelişlerinde Aşık Veysel ile Oğlu Ahmet Şatıroğlu’nu yanına götürmüştüm.
Ümit Yaşar, şiire 1940 yılında Yedigün dergisinde başladı. Önceleri milli ve manevi duygularını anlatan şiirler yazdı. Zamanla geniş kitlelerin okuyup hayranlık duyduğu bir aşk ve ölüm şairi olarak tanındı. Şiirlerinde Faruk Nafiz Çamlıbel duyarlılığı görülüyordu.
Şiirlerinde nazım birimi olarak bazen beyit, bazen dörtlük, bazen de serbest nazım biçimini kullanmıştı.
Duygu ve düşünce kavramını gittikçe azaltarak herkesin içinde kendini bulabileceği şiirlere ağırlık verdi. Aşkı zirveye çıkardığı bu şiirleri ona geniş bir ün sağladı. Yaşamının son döneminde mizah dergisi 'Çarşaf'ta mizah şiirleri yazdı.
İlk şiir kitabı 'İnsanoğlu' 1947'de basıldı. Kitaplarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Deniz Musikisi 1949, Dillere Destan 1954, Aşkımızın Son Çarşambası 1955, Bir Daha Ölmek 1956, İki Kişiye Bir Dünya 1957, Karanlığın Gözleri 1960, Üstüme Varma İstanbul 1961, Sevenler Ölmez 1962, Ötesi Yok 1963, Hüzün Şarkıları 1963, Mihriban Şiirler 1965, Toprak Olana Kadar 1968, Aşk mıydı O 1969, Önce Sen Sonra Sen 1971, Rubailer 1972, En Eski Yalnızlığımdır Aşk Benim 1978.
1973'de büyük oğlu Vedat'ın intiharından sonra 'ölüm' temasına daha çok eğildi.
“Galata Kulesi’nden bir adam attı kendini
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat
Şemdi yine bir ninni söylüyorum ona
‘Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat’…”
Özellikle oğlu için yazdığı şiirler öğretici öğüt türünde şiirlerdi.
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Oğuzcan’a aşk ve ölümün şairi, diyenler haklıydı. Özellikle Avni Anıl şiirlerinin birçoğunu dillerden düşmeyen şarkı olarak besteledi. İşte bir örnek:
Biraz kül biraz duman o benim işte
Kerem misali yanan o benim işte
İnanma gözlerine ben ben değilim
Beni sevdiğin zaman o benim işte
Bazı şiirleri çağdaş sanat müziğinin popüler bestecileri tarafından bestelendi. Diğer taraftan başarılı rubailer de yazıyordu. Mizahi şiirleri, siyasi taşlamaları seviliyordu. Âşık Veysel’e “Dostlar Beni Hatırlasın” kitabını hazırlamıştı.
Onun şiirlerinde aşk, ayrılık, özlem ve ölüm temalarının yanı sıra çocukluğa kaçış, yalnızlık, unutulma korkusu, umutsuzluk, çaresizlik, kadın, cinsellik, ekmek derdi, adaletsizlik ve Tanrı Aşkı gibi temalar da bulunmaktaydı.
KAYNAK: İstanbul Gazetesi